Fehim TAŞTEKİN
Kıbrıs’ta barış neden sağlanamıyor? Barıştan kim ne anlıyor? Meselenin anlaşılması için Rumlara kulak verip, Rum mülklerine yerleştirilen ve yarın endişesi taşıyan Türkiyeli Türklerin arasından geçip, 1974'ten beri siyasal ve kültürel olarak asimile edilmekten ve ekonomik olarak Türkiye'ye bağımlı hale gelmekten yakınan Kıbrıslı Türklerin hissiyatını bilmekte fayda var.
Kıbrıs adasının Akdeniz’i yaran ince uzun burnunda bir köy Dipkarpaz. Yolun altında yüksek tavanlı bina Rum kahvesi. Yolun üstünde de Türk kahvesi. Aşağıda Laikon kahvesi içiyoruz, yukarıda Türk çayı. Yandaki cemaatsiz kilise kahvehanelere yukarıdan dikizliyor.
Türkiye 78’liler Girişimi’nin daveti ve Birleşik Kıbrıs Partisi’nin (BKP) ev sahipliğinde bir grup gazeteci arkadaşımla birlikte, barış görüşmelerinin hiç olmadığı kadar ciddiyet arz ettiği bir dönemde, Lefkoşa’da “Dört Bir Taraftan Kıbrıs” başlıklı yuvarlak masa toplantısına katıldık, adanın nabzını tuttuk, yollarını arşınladık.
Lokmacı Kapısı nasıl ki Lefkoşa’nın bölünmüşlüğünü resmediyorsa, Karpaz Yarımadası da Kıbrıslı Rum’a düşen faturayı temsil ediyor.
Dipkarpaz köyünden Rumlar gitti, yerlerine Türkiye’den getirilenler yerleştirildi. 9-10 yıl öncesine kadar Rumların güneye göçü devam ediyordu. 1974’ten bu yana 7 bin Rum’dan geriye kalan 270-300. Köylülerin anlatımına bakılırsa 1974 müdahalesinden sonra da gidişin sürmesinin sebebi ekonomik ve siyasi koşullardır; güneyle duygusal ve ailesel bağlardır. Aileler bölündü, gelecek umudu kalmadı, savaş korkusu da geçmedi. Rum’a ekebileceği tarla da kalmadı. Kimi ekmek için Türklerden arazi kiralıyor!
Dipkarpaz Türk Spor Kulübü tabelasını taşıyan kahvehanede oturduğumuzda Belediye Başkanı Suphi Coşkun’a naifçe sordum: “10 yıl öncesine kadar gidiş devam ediyordu dediniz. Bu son gidenler mülklerini satarak mı gitti?”
Gülerek yanıtladı: “Biz Türkler hep aldık, hiç vermedik!”
Evet Türkler düne göre Rumlarla biraz daha komşular. 1976’da altı yaşındayken ailesiyle bu köye yerleşmiş olan Coşkun kısa bir süre önce Rumların cenazesine katıldığında ve belediye olarak ilk kez kiliseyi onardıklarında karşılaştıkları şaşkınlığı anlatıyor. “Birlikte yaşayamayız” dedikleri günlerin artık geride kaldığını vurguluyor.
Köylüler umutlu, hatta biri “Rumlardan kız bile kaçırdık” diyerek artık Rumlarla birlikte yaşayabileceklerini vurguluyor.
Yine de bunca yıl sonra iki toplum arasında güven olmadığı gibi empati de sınırlı. Kıbrıslı Türkler, Karpaz’da Akdeniz’e nazır görkemli Apostolos Andreas Manastırı’nda Rumlarla birlikte dilek tutsa da birçok açıdan ‘savaş sonrası sendrom’ bitmiş sayılmaz.
Herkesin gündeminde, ‘Barış olursa Dipkarpaz kime gidecek’ sorusu var. Karpaz, Güzelyurt gibi müzakerelerin çetrefilli unsuru.
Barışın yolu birbirini anlamak ve fedakarlıktan geçiyor.
ŞU TOPRAK MESELESİ
Kıbrıs’ta barış neden sağlanamıyor? Barıştan kim ne anlıyor? Meselenin anlaşılması için Rumlara kulak verip, Rum mülklerine yerleştirilen ve yarın endişesi taşıyan Türkiyeli Türklerin arasından geçip, 1974’ten beri siyasal ve kültürel olarak asimile edilmekten ve ekonomik olarak Türkiye’ye bağımlı hale gelmekten yakınan Kıbrıslı Türklerin hissiyatını bilmekte fayda var. Bunu yapmak adaletin de gereğidir.
Barış isteyenlere kızmak, Türkiye’ye “İşgalci” deme noktasına getirilmiş Kıbrıslı Türklere “Besleme” ya da “Benim şu kadar şehidim var” diyerek parmak sallamak meseleyi asla kolaylaştırmıyor. Bu fasıl açıldığında Rum’un ödediği bedel de, Kıbrıslı Türk’ün kaçırdığı tarih de yüzümüze vuruluyor. Türkler güneyde 450 bin dönüm toprak bırakmış, Rumlar ise kuzeyde 1 milyon 550 bin dönüm. Rumların bıraktığı toprak KKTC’nin yüzde 76’sı. Yuvarlak masa toplantısına da katılan Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek’in Yeni Düzen’deki yazısından aktarıyorum:
“Kıbrıslı Türkler 1963-67 arasında büyük kayıplar yaşadılar. 25 bin insan evinden barkından ayrılmak zorunda kaldı. 300 kişi kayıplara karıştı ve 224 kişi öldü. Yani, toplam ölü sayısı 524’ü buldu. Fakat madalyonun öteki tarafında da şöyle bir durum var: Garanti Antlaşması’nın verdiği tek taraflı müdahale hakkı sonucunda Kıbrıslı Rumlar büyük acılar yaşadılar. 182 bin Kıbrıslı Rum yerinden edildi. 2500 ölü ve ölü olduklarından kimsenin şüphe duymadığı 1508 kayıp Kıbrıslı Rum var. 1.5 milyon dönüm arazi, yüzlerce fabrika, hotel ve işyeri Türk tarafının eline geçti.”
Barışı tıkayan en önemli nedenlerden biri de bu tablonun arz ettiği mülkler ve araziler sorunu. Kıbrıslı Türk ve Rum liderler Mustafa Akıncı ile Nikos Anastasiadis beşli ve çoklu zirve öncesi Cenevre’de buluştuğunda muhtemelen karşılıklı haritaları verecek. Manzara biraz daha netleşecek.
Kıbrıs’ta barış olacaksa pahalı bir barış olacak. 20-25 milyar dolarlık bir maliyetten söz ediliyor. Bunu kimin karşılayacağı meçhul. Tam bu noktada toplantımızın diğer konuşmacısı Prof. Dr. Ahmet Sözen, işi kolaylaştırmak için tarafların cömertçe davranması gerektiğinden bahsediyor:
“Müzakere sürecinde 19 ayda hatırı sayılır ilerleme oldu, garantiler başlığı hariç. Kıbrıslılar değil liderlerin liderliğinde giden bir müzakere. Toplumu buna katmak ve hazırlamak gerekiyor. Güven artırıcı adımlar atılmalı. Çözüm formülü çok basit: Kıbrıs Türk tarafı Rumlara cömert davranacak, onlar da Türklere.”
Tabii toprak takası ve tazminatlar kadar masayı dağıtan diğer faktör garantörler ve egemenlik hakları.
Liderler Annan Planı’ndan farklı olarak baş başa müzakere ederek birçok meselede uzlaşıp güvenlik ve garantiler başlığını garantör ülkelerin kucağına attı. Garantör ve güvenlik babında Türk askeri varlığının geleceği kilit önemde. Top Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin ayağına gittiğinde işin rengi hep zaman değişiyor. Annan Planı, Türkiye’nin 10 yıl içinde askerlerini çekmesini öngörüyordu.
Niyazi Kızılyürek’in müzakerelerle ilgili öngörüsü şöyle:
“Rumlar dönüşümlü başlığı, Türkler de toprak meselesini liderler masasına götürerek hata yaptı. Türkler toprak istiyorsanız garantörler meselesinde bizim istediğimiz olmalıdır demeye getiriyor. Malum, 1974 müdahalesiyle Rumlar Kıbrıs Cumhuriyeti’ni, Türkler de toprağı ele geçirdi. Anlaşma toprağa karşı yönetim üzerinden olacaktır.”
Kızılyürek’e göre, Türkiye’ye anayasal düzeni ve toprak bütünlüğünü korumak için müdahale hakkı doğdu ama müdahaleyle başka bir şey yaptı. Türkiye bölerek, Yunanistan darbe yaparak garantörlük anlaşmasını ihlal etti.
BARIŞ GARANTÖRLERİN İKİ DUDAĞI ARASINDA
Peki, 2004’te Türklerin kabul ettiği, Rumların reddettiği planda olduğu gibi olumsuz sonuç tekrarlanır mı? Ahmet Sözen’e göre, yeni referandumda ‘evet’ garanti değil. Sonuçlar tamamen çıkacak pakete bağlı.
Garantör ülkelerin tutumu da belirleyici. Kuzeyde birçok gözlemci özellikle Türkiyeli Türklerin yüzde 60’ının oyunun Türkiye’nin kararına bağlı olduğunu düşünüyor. Yani barış, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın iki dudağının arasında.
2015’te yapılan bir ankete göre Rumların yüzde 29’u evet, yüzde 16’sı hayır derken kararsızların oranı yüzde 55. Türk tarafında hayır oranı yüzde 40, evet oranı yüzde 28, kararsızlar yüzde 32. Kararsızlar her iki kampa da gidebilir.
Siyasi partilerin ‘evet’ten yana tutumları yanıltıcı olabiliyor. 2004’teki referandumda toplam oy oranları yüzde 64’ü bulan AKEL ve DİSİ’nin evet kararına rağmen, Rumlar planı ezici çoğunlukla reddetmişti.
Kilisenin tavrı da önemli. Fakat Karun’dan farksız olan Rum kilisesinin amentüsü de para. Bu kez koşullar 2004’ten farklı. 2004’te AB biletini cebine koymuş olan Rumların eli güçlüydü ve barış için bedel ödemekten kaçındılar. Aradan geçen zaman içinde AB hayal kırıklığı yarattı, ekonomik kriz Rumları çok sarstı ve şimdi Doğu Akdeniz’de bulunan doğalgazın Türkiye üzerinden transferi gibi ekonomik faktörler barış cephesinin şansını artırıyor. Buna karşın Türklerin refleksi daha fazla Rumlaştı.
Güneyden AKEL temsilcisi Haris Polikarpu’ya göre son 12 yılda nüfusun yüzde 90’ının, nüfusun yüzde 10’u lehine daha da fakirleştiği Rum tarafında ekonomik faktörlere bağlı olarak bu kez barıştan yana umut var. Ancak Polikarpu bir ters etki olarak gelir dağılımındaki bozulmanın aşırı sağı büyüttüğünü ve Elam gibi bir partiyi meclise taşıdığını da not ediyor.
Gazeteci ve akademisyen Nicolaos Stelya da bir diğer garantör ülke olan Yunanistan’da popülizm ve aşırı sağın tırmandığına, Syriza’nın da dış politikada sağ partileri aratmadığına dikkat çekiyor. Bütün bunlar barışın önünde birer takoz.
VESAYET REJİMİNDEN NASIL ÇIKILIR?
Kıbrıslı Türklerin çözüme yüklediği anlam sadece adada bölünmüşlüğün bitmesi değil Türkiye’nin haklı müdahalesiyle oluşan haksız anormalliklerin sona ermesiyle de ilgili. Bu konuda BKP Başkanı İzzet İzcan’ın söylediklerini farklı kesimlerden de duymak mümkün:
“Çözüm olmazsa militarist yapıdan kurtulamayız. İktidarlar geliyor, gidiyor. Bütün partiler hükümet oluyor. Ama iktidar olamıyor. Vesayet düzeninden kurtulmak için çıkış yolu çözümdür. Geçici anayasa maddesi durdukça bütün denetim Türk Silahlı Kuvvetleri’ndedir. Burada temel kararlar koordinasyon konseyinde alınır. Parlamento eksik kalan kısımları tamamlar. Kendinizi iktidar ya da parlamentoda işlevsiz hissediyorsunuz. AKP ile birlikte Sünni İslam’a dayalı yaşam ve örgütlenme hayata geçiriliyor. Eğitim ve ekonomik alan entegre ediliyor. Türkiye’nin hegemon sermayesi büyük bir hamle içinde Kıbrıs’taki mülkiyet yapısını değiştiriyor. Özelleştirme adı altında kamuda ne varsa Türk sermayedarlara peşkeş çekiliyor. Elçilikte her bakanlığın masası var. İşler buradan kontrol ediliyor. Asimilasyon siyaseti devam ediyor. Türkiye’den bir bakan gelip ’28 bin vatandaşlık istiyorum’ diyebiliyor. Türk toplumu egemen yapının avucunun içine alınmıştır. Biz burada mahsur kaldık. Türkiye’nin hastalıkları buraya taşınıyor. Yolsuzluk yapan bir tek kişiyi yargılayamadık. Hak ihlalleri, işkence, dayak var. Türk toplumu yok olma ve asimile olma süreci yaşıyor.”
Kıbrıslı Türkler basitçe kumarhanelerden genelev işlevi gören gece kulüplerine, derin devletin gizli aygıtlarından elçilik ve Türk barış gücü komutanlığı marifetiyle kurulan vesayet düzenine kadar birçok sorunun kaynağı olarak Ankara’nın izlediği politikaları görüyor.
NAMLUNUN UCUNDAKİ AFRİKA
Anlatılan çok şey var ama sadece Afrika gazetesinin başına gelenler, sözünü ettiğimiz derin devlet olgusuyla bağlantılı anormalliği anlatmaya yetiyor. Afrika tazminat davalarıyla baş edemeyip Avrupa olan adını 1999’da Afrika olarak değiştirmiş bir gazete. Birleşmeden yana, sansür tanımayan, dili hayli keskin, muzip ve müzmin muhalif bir gazete. Tazminat davası çok; cumhurbaşkanına hakaretten dava, yabancı devlet başkanına hakaretten dava, KKTC ile Türkiye’nin arasını açmaktan dava, ‘Katil Bush’ manşetinden dolayı dava. Rumlara casusluk suçlamasıyla dava. Yayın Yöntemeni Şener Levent, son davadan kendisi iki yaşındayken babası casusluk suçlamasıyla öldürülmüş Yargıç Emine Dizdarlı’nın baskılara direnmesi sayesinde aklanmış. Dizdarlı şimdi ombudsman.
Şener Levent iki suikast girişiminden sonra masasına kamera görüntülerinin yansıtıldığı monitör koymuş. “Ogün Samast vakıaları”na kurban gitmemek için bir gözü ekranda.
Namlunun ucundaki bir adamın başına gelenlerle ilgili sorumlu makamlar ve Türkiye’nin tutumu Hrant Dink davası gibi utanç verici. “Şimdi bu monitör ne diye merak edeceksiniz” deyip anlatıyor:
“Bir delikanlı geldi, Ali Osman Tabak kapıyı açtı. ‘Şener Levent ile görüşeceğim’ dedi. Ali Osman şüphelenip içerde olmadığını söyledi. Silahını doğrultup ateş açtı. Ali Osman erken davranıp kapıyı kapattığı için kurtuldu. Adam giderken “Gelecek sefere böyle olmayacak” diye kapıya not bıraktı. Silahı Ercan Havaalanı’ının otoparkında bulundu. Üç ay sonra Türkiye’den beni aradı, ’10 bin lira verirsen emri kimin verdiğini ifşa ederim’ dedi, benimle pazarlık yaptı. Dört ay sonra başka biri geldi. O daha tehlikeliydi. Yine kapı çalındı, ‘Şener Levent’e bir zarf teslim edeceğim’ dedi. İçeri aldık. ‘Sana itiraflarda bulunacağım. Seni öldürmemi istediler’ dedi. ‘Beni niye vuracaktın’ dedim. ‘Seni vurursam kahraman olacağım’ dedi. ‘Peki niye vazgeçtin’ diye sordum. ’15 gün burada kaldım, seni sordum, herkes iyi biri dedi, ben de seni vurmaktan vazgeçtim’ dedi. ‘Gelmişken hatıra resmi çektirelim’ dedim, kabul etti. Birlikte fotoğraf çekildik. Sonra parası olmadığını söyleyince uçak biletini aldık ve Türkiye’ye gönderdik. Bir süre sonra tekrar geldi. Bu kez arkadaşlar ‘Şener Levent içerde değil, notun varsa telefonunu bırak biz seni arayalım’ dedi. Not bırakacakmış gibi yapıp silahını alınca arkadaşımız onu dışarıya itti, kapıya kurşun yağdırıp gitti. Eşgali bizdeydi ve polis yakaladı. İki yıl yattıktan sonra Türkiye’ye iade edildi, şimdi hapiste mi bilmiyorum. İki kez de matbaamızı bombaladılar. Bitmedi, milliyetçi parti karşı daireyi kiralamak istedi. Benim için geldiklerini biliyordum. Ev sahibi durumu anlatıp ‘Gelin siz kiralayın, beni de kendinizi de kurtarın’ deyince orayı da kiraladık. Gazetenin karşısındaki bina parlamento, diğer bina Cumhurbaşkanlığı Sarayı, ötekisi Türkiye Büyükelçiliği. Bu üç binanın ortasında oluyor bunlar.”
Mesaj açık, Afrika kendiliğinden susmazsa silahla susturulacak.
“Barış normalleştirir” tespitinin kapsamı geniş. Minareli Köyü’nde Türkiye’den gelip yerleşmiş Kürtlere kulak verdik. Kürtlerin nüfusu 20 bin civarında. Kürt’ün mazlumiyeti burada da değişmiyor. Anlatılanlara bakılırsa siyasi suçlardan arananlar KKTC vatandaşı olsalar bile yaka paça Türkiye’ye gönderiliyor, aileler bölünüyor, kötü muamele dersen ondan çok yok. Biri “Türkiye’ye gittiğimizde KKTC kimlik kartını tanımıyorlar, yere atıyorlar. Biz suç işlersek KKTC polisi aradan çekiliyor Türkiye’den JİTEM, Özel Harp Dairesi devreye giriyor” dedi. Kürtlerin Lefkoşa’da Doğu ve Güneydoğu Derneği adıyla bir sivil örgütleri de var. Pir Sultan Abdal Derneği’ne de gittik; Aleviler de çok dertli.
Özetle Kıbrıslı Türkler için barış, adanın birleşmesi kadar normalleşmesi ve vesayetin bitmesi için de bir umut. Ama gel gör ki stratejik çıkarlar her şeyin üstünde.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
18.06.2025
29.05.2025
10.03.2025
6.03.2025
3.03.2025
27.02.2025
24.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
7.02.2025