Figen Çalıkuşu

Figen Çalıkuşu
Figen Çalıkuşu
Karar Tüm Yazıları
Komisyon ve SDG…
1.08.2025
34

Dört nala “özel komisyon” tartışmalarının ortasındayız.

Madem “Terörsüz Türkiye” için acele ediliyor, kanun yerine TBMM Başkanı çağrısı ile kurulan özel komisyon yerine hızlıca bağlayıcı yasal düzenlemeler yapmak daha manalı değil mi?

Yoksa amaç toplumsal rızayı komisyon üzerinden temin mi?

Sınır ötesindeki Kürtleri sürekli tehdit gibi gösterirsek ve hep müdahaleden söz edersek bu nasıl olacak?

Halbuki yaşadıklarımızdan ders çıkarsak, işler daha rahatlayacak.

Anımsayalım:

Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın mesajını iletmek üzere 18 Şubat 1991 günü Londra’da Celal Talabani ile buluşmuştum. Görüşmede, o sırada İran Kürdistanı’nda dağda bulunan Mesut Barzani’yi temsilen Muhsin Dizayi ile bugünün Irak Cumhurbaşkanı Abdüllatif Reşid de yer almıştı.

Bu gelişme ertesinde Haziran 1991’de Talabani, bir süre sonra Mesut Barzani Ankara’ya geldi ve Özal tarafından kabul edildiler.

“Cumhuriyet tarihinde ilk kez Türkiye Cumhurbaşkanı ile silahlı güçleri olan Kürt hareketinin liderleri Türkiye başkentinde bir araya gelmiş” oldu…

Hem Gorbaçov hem de Yeltsin ile görüşmek için 11 Mart 1991 günü Moskova’ya uçan Turgut Özal bu görüşmeyi uçakta gazetecilere de açıklar. Devamını yukardaki bilgileri aktaran Cengiz Çandar’ın kaleminden okuyalım:

“Aynı günün akşamı, Büyükelçilikteki resepsiyonda Özal’ın yanına yaklaştım, ‘Niçin açıkladınız Talabani’nin geldiğini?’ diye sordum.

Niçin söylemeyecekmişim! Hem İngilizlerin, Fransızların bu adamlarla, Kürtlerle konuşması normal oluyor da biz niye görüşmeyeceğiz onlarla. Alışsınlar. Herkes alışsın’ diye cevapladı.”

Sonra da güncel bir hayretini duyurur:

“Aradan 34 yıl geçtikten sonra, 1991’de İngilizlerin, Fransızların görüştüğü Irak Kürtleriyle görüşülmesine yönelik alerjinin, 2025’te Amerikalıların, Fransızların Suriyeli Kürtlerle görüşülmesine ilişkin var olması, anlaşılır gibi değil.

Ve bir uyarı yapar:

“Ankara, Ahmet el-Şara’ya kayıtsız şartsız destek sunarken, Mazlum Abdi’ye, yani SDG’ye ve Kürtlere hasmane bir tutum takınmaya devam ederse hem Suriye’de kendini giderek etkisizleştirecek hem ABD ve Fransa’nın gerisine düşecek ve hem de Türkiye’deki ‘sürecin’ selametini tehlikeye sokacak.

***

Durumun farkında olan Mazlum Abdi de bir araya geldiği Suudi kanallarının (Al-Hadath ve Al Arabiya) muhabirlerine endişeleri gidermeyi amaçlayan kapsamlı bir açıklama yaptı.

Açıklamanın önemli satır başları
şöyleydi:

“-Suriye’nin birliği konusunda hepimiz hemfikiriz. Adem-i merkeziyetçilik ülkeyi bölmek anlamına gelmiyor. Tek ordu, tek hükümet, tek devlet sloganını destekliyoruz”

-Şam, Kürtlerin dil ve kültürel haklar talebini kabul etmeye hazır olduğunu bize bildirdi.

“Türkiye ile sürekli iletişim kanallarımız var ve işler olumlu ilerliyor”.

***

Resmi tamamlamak için, CHP’nin “gölge dışişleri bakanı” Namık Tan’ın tespitlerini ve önerilerini de kısaca anımsatmak gerekiyor:

“Kürtler de kuzeydoğuda, Türkiye sınırında gerektiğinde kendilerini Şam’a karşı savunabilecek durumda kalmak ve belirli birer bölgenin iç güvenliğinde ve yaşantısında yine kendileri doğrudan egemen olmak eğilimindeler.

Durum bu iken SDG’nin üzerine baskı yapılarak silahlarını Şam’a teslim etmesi, gidip asker yazılıp Suriye’nin çeşitli yerlerinde görev üstlenmesi, en azından Dürzilerin edindiği düzeyde bir özerklikten aşağısına razı olması herhalde ne akılcı ne gerçekçi beklentiler.

***

Özal Kürt politikasında radikal bir adım atana kadar Türkiye, Irak’ta bir Kürt devleti kurulmaması için çok uğraştı.

Sonra ne oldu?

Irak’ta Kürt devleti kuruldu ve Türkiye’nin bölgedeki en önemli dostlarından biri haline geldi.

Bu sonucu göremeyenlerin yeteneksizliği yüzünden bu ülke ciddi kayıplara uğradı.

Ama işin en tuhaf tarafı ne biliyor musunuz?

Irak örneği gözümüzün önünde dururken aynı hatalı siyaseti Türkiye’nin Suriye’de izleme inadı.

Suriye’deki Kürt güçleri, siyasi açıdan da askerî açıdan da Şara’dan daha kuvvetli ve dünyada daha etkili. Ve cihadist değiller.

Türkiye, aynı geçmişte olduğu gibi “Kürt devleti” lafını bir türlü kabul edemediğinden Suriye’de daha zayıf olan tarafı destekleyip, Kürtlerin Şara’ya teslim olmasını mı istiyor?

Bu takdirde Hristiyan, Alevi ve Dürzi toplulukların yaşadığı katliam girişimlerinden Kürtler kendilerini nasıl koruyacak?

Ama “komisyon” etrafında dönüp dolaştığımız bu günlerde asıl sorumuz şu:

Türkiye’yi yönetenler insanlar neden bu kadar ısrarla hatalı politikalar sürdürür ve Türkiye’yi kayıplara uğratırlar?

Var mı bunun cevabı?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar