Gürbüz ÖZALTINLI
Eğer bir sorun üzerine söz alıyorsanız bu, sözün gücüne inandığınız içindir. Söz gerçekten güçlüdür. Silahları susturabilir. Kavgaları bitirebilir. Körleri görür, sağırları işitir, kılabilir.
Söz güçlüdür; tam tersini de yapabilir. Cepheler açabilir, öfkeleri çağırabilir, savaşları başlatabilir.
Bu ülkede sözün rengi biraz karadır. Tanrı, ironiyi, hakareti, kibri dağıtırken bu coğrafyaya çok cömert davranmış.
Kürtler bir Gandhi çıkartamadı diye yakınanlarımızın diline bir bakın. Ya da, “severiz yaratılanı yaratandan ötürü” sözüne eşlik eden diş gıcırtılarına kulak verin. Hayat bu diyarlarda, buluşmalar, uzlaşmalar üzerine değil, ayrışmalar “arınmalar” üzerine cereyan ediyor. Biz çatışmalara “ikna oluyoruz”. Siyahlar beyazlar gözümüzü kamaştırıyor. Grilere körüz.
“İkna edebilmek için daha fazla ne yapabilirim ki” derken nasıl da samimiyiz. Bunca“sabrımıza” rağmen karşımızdakinin inadına ne kadar da içten şaşırıyoruz. Her şey “tabak gibi ortadayken” bu körlük kasıtlı olmalı diye düşünüyoruz. Eh, kasta da tahammül saflığa girer tabii...
Yazdıklarımdan, hayatın hele ki siyasetin “öpüşelim barışalım” ya da “hayatta üç şey önemlidir; sevgi, sevgi, sevgi” gibi romantik komedi ilkeleri üzerine ilerlediğine inandığımı düşünmenizi istemem.
Toplumlar çatışmasız var olamazlar. Sözün ikna edemeyeceği çıkarların varlığından hepimiz haberdarızdır. Fakat gözümüzü nereye çevirsek bir sertlik, kestirmeden bir ötekileştirme görüyorsak bunu da sadece çıkarlarla açıklayamayız. Algıları, duyguları ve sözü biçimlendiren, “siyasal kültür”diye de bir şey var ve sanırım çok önemli.
Ben bizim gazetede yürüyen tartışmadan asla rahatsız olan birisi değilim. Fakat bu tartışmada da bahsettiğim siyasi kültürün izleri olduğunu düşünüyorum. Eğer “siyasi kültür” gibi geniş, muğlâk bir kavrama başvuruyorsak, “üslup sorununu” aşan bir boyuttan söz ediyoruz demektir. Bu boyut, siyasi düşüncelerimizi oluştururken etkisinde kaldığımız “algı evreni”ni ima eder.
Bu tartışmada iki nokta ilginç bence: Birincisi; AKP’nin Kürt sorununa yönelik tutumuyla diğer politikalarını ayırmaya gerek duymayan bir zeminin hâkim olması. İkincisi; tarafların AKP’ye “destek”ya da “muhalif” olmak vurgularına aşırı yüklenmeleri.
Ben bu iki noktaya baktığımda “olgularla algıların” uyuşmasından daha çok, yukarıda anlattığım siyasi kültürün izlerini görüyorum. Gerek kongreye, gerekse sorunlar karşısında AKP’nin bütüncül değerlendirilmesine ihtiyatla yaklaşılması gerektiğini gösteren işaretlere bakıldığında bu denli taraflaşmayı makul gösteren bir tablo görmüyorum. Hem kongre, hem de AKP ikili veriler sunuyor. Neden Erdoğan’ın konuşmasına ya da 63 maddelik parti belgesine bu kadar kör kalalım. Ya da neden başkanlık sisteminden tutun, Sedat Selim Ay’ın terfisi ya da Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün sözlerine kadar oluşabilen farklı yankılardan birisini mutlaklaştıralım. Burada “yandaşlık” ya da “muhaliflik”eleştirileri dışında, birbirimize kulak vermeye değer tekliflerimiz neden olamasın? Neden bocalamıyoruz? Nasıl emin olabiliyoruz? O parti yalpalarken, bir ileri bir geri ses verirken biz nasıl sapasağlam bir noktada durabiliyoruz? Neden “o da var ama şu da var” sesini duymaya tahammülümüz yok?
Alper Görmüş’ün gazetenin yayın çizgisini tartışırken seslendirdiği “muhalif” olmak, “eleştirel”olmak ayrımını önemsemek gerekmez mi? Belki bu ayrımın “muhaliflik” olarak ima ettiği tutumu da“sekterlik” ve “makullük” olarak alt ayrımlara tabi tutmaya, zenginleştirmeye ihtiyacımız vardır.
Ben bugünün olgularına baktığımda AKP’nin 2011 seçimleri öncesinden farklı bir yön tutturduğunu, otoriter ve kavgacı bir söyleme savrulduğunu, dış politikada uçurumun kıyılarında dolaştığını ve “tek adam” kültünün iyice tırmandığını görüyorum. Bunları “olağanlaştıran”; Suriye siyasetini “ahlak”; Türk-İslam söylemini “muhafazakârlığın doğası” üzerinden meşrulaştıran bakışı kabul edilir bulmuyorum. Bunları eleştirmek muhaliflik ise muhalif olmak gerekir.
Fakat Kürt sorununda savaşı bitirmek iradesini terk ettiğini, savaşın sorumluluğunun neredeyse tamamen onun politikalarında aranması gerektiğini söylemek de haksızlık kanımca. Kürtaj sorunuyla, operaya mescit tartışması arasındaki büyük farkı ayırt etmeyen, dahası bunlara içki, Üsküdar’a cami gibi muhafazakâr sembolleri de Erdoğan’ın şahsında kişiselleştirerek son derece kışkırtıcı, aşağılayıcı bir dille ekleyen, toptancı bir reddiyeyi de sekter buluyorum. Muhafazakârları otoriterliğe karşı duyarlı kılma çabasıyla bu sekter üslubun bağdaşmadığına inanıyorum. “Öze dönüş” algısına kapı açıldığını düşünüyorum.
“Akıllara bak akıllara” seslenişi de “gözüne gözlük” yakıştırması da aşırılığın dili gibi geliyor bana.
Kısacası sözün gücünün yanlış kullanıldığı bir tartışma yaşandığı görüşündeyim.
Yazarlar
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023