Gürbüz ÖZALTINLI
Bana öyle geliyor ki, iktidardan (siz bunu Erdoğan’dan diye okuyun) hoşnut olmayanlar da seçim sonuçlarının anlamını yeterince idrak edemediler henüz. Muhalefeti temsil eden siyasi eliti kastetmiyorum. O katlarda bu sonuçlar enine boyuna değerlendirilecek, yeni adımlar tartışılacaktır. Daha çok, sıradan insanlardan, benim gibi sandığa koşup oyunu kullanmış, gelip evlerinde televizyonlardan heyecanla sonuçları izlemiş, birbirlerini arayıp duygularını paylaşmış milyonlarca muhalif seçmenden bahsediyorum. Kazanılan zaferin yeterince farkında değiller.
31 Mart seçimleri çok ciddi bir kırılmadır Türkiye’nin siyasi hayatında. Bu ülkenin kaderini elinde tutan metropolleri, adaletsizliğin tavan yaptığı benzeri görülmemiş bir seçim sürecinin sonunda, bütün gayretine rağmen iktidar (siz bunu da Erdoğan diye okuyun) kaybetti. Ankara ve İstanbul 1994 tarihinde el değiştirmişti. Bugün iki kent birden yine el değiştirdi. Tam 25 yıl sonra. Bu şaka değil. Antalya, Adana, Mersin muhalefete geçti… İzmir zaten hiçbir zaman iktidarın kontrolüne girmemişti…
Türkiye’nin nüfusuna göre ilk 6 şehrini sırasıyla sayıyorum. İstanbul: 15.067.231, Ankara: 5.503.985, İzmir:4.320.519, Bursa:2.994.521, Antalya:2.426.356, Adana:2.220.125… Bu kentlerde toplam 32.500.000 insan yaşıyor ve bunun 29.500.000’ünün bulunduğu şehirler iktidarın yönetiminden çıktı. Reddetti Cumhur İttifakı’nı. İlk altı şehirden beşinde muhalefet kazandı. Arada Cumhur İttifakı’nın alabildiği sadece Bursa var. Onun da sayılarını geçen yıl 24 Haziran’da yapılan genel seçimlerle karşılaştırmalı olarak vereyim meraklıları için. 24 Haziran milletvekili seçimleri: Cumhur İttifakı %56.9, Millet ittifakı %36.9… Arada tam %20 fark var. 31 Mart yerel seçimleri: Cumhur İttifakı’nın adayı % 49.62, Millet İttifakı’nın adayı %47.03…İki seçim arasında geçen zaman dokuz ay. Fark %20’den %2.60’a düşmüş.
Toz duman dağıldığı zaman enkaz daha açık görülecektir.
Erdoğan’ın “bu seçimde de birinci parti olduk, onlar düşünsün”, “Türkiye genelinde oylarımız azalmadı” sözleri bu duruma düşmüş bir siyasetçinin tabanına söylemek zorunda olduğu sözlerdir. Cumhur ittifakının oyları azalmıştır. 24 Haziran seçimleriyle karşılaştırıldığında Belediye Meclisi oylarında %5.1, Belediye Başkanı oylarında %5.8 gerileme vardır. Fakat bu oylar Millet İttifakına kaymamıştır. Bloklar arası geçirgenlik yok denilecek kadar azdır. Kayıp oylar evlerinde oturanlardır çoğunlukla. Sayılara boğmak istemem bu yazıyı. Konunun ayrıntılarına ilgi duyanlara Bekir Ağırdır’ın rakamları tablolara aktardığı değerlendirmelerini öneririm. Ağırdır, konuyu tartışan bir dizi aydınlatıcı yazı kaleme alıyor.
Aslında benim meramım başka. Bu seçimlerin görünür kıldıkları üzerine düşünürken göze çarpan bir durumla ilgili… Bu durum, muhalif sosyolojinin kendi gücünün farkında olmadığı gerçeğidir. Daha doğrusu, Erdoğan’ın da kaybedeceğine ve sonuçları değiştirmeye gücünün yetmeyeceğine; sistemin gereği ne ise onun gerçekleşeceğine inanamamaları. Bu, müthiş bir özgüven eksikliğini ifade ediyor. İlk günden beri kendi yakın çevremde bile “kaybetse de İstanbul’u vermez” cümleleri duyuyorum. Olacak iş değil doğrusu…
Bu psikoloji, değerlendirilmeye, tartışılmaya çok muhtaç.
Laik sosyoloji, kaybederken de geçerli siyasi çözümlemeler, doğru anlamlandırmalar yapamıyordu, şimdi kazanırken de yapamıyor.
Bugün iktidarda olanlar, toplumun tercihlerine güvenerek, toplumsal çoğunluğun taleplerini temsil edebildikleri ölçüde destek kazanacaklarını bilerek ve bu desteğin politik düzeyde hakkını vererek aldılar iktidarı. Onların karşısındaki güçler, bugün Erdoğan’ın elde tuttuğu iktidardan daha zayıf değildi. İttihat Terakki’den başlayan bir maceraydı Cumhuriyet. Başbakanlar asmış, darbeler yapmış, Anayasalar yazmıştı. AKP hareketi bu köklü ve kanlı geleneği aşarak; yıkılmaz denilen müesses nizamı dağıtarak geldi ve adım adım iktidarını pekiştirdi.
Kaybedenler bu süreci “makarnacılar, kömürcüler” diye küçümsedi. Önceleri ordunun bileğinin büküleceğine hiç inanmadılar. 28 Şubat’ın dumanı tütüyordu. Zaman geçtikçe umdukları müdahale gecikti ve generallere kızmaya başladılar. Anayasa Mahkemesi’ne abanıldı, o da olmadı…Her yenilgiden sonra “seçimlerde hile yapıyorlar” avuntusu tedavüle sokuldu. Az gidildi uz gidildi sonunda “öğrenilmiş çaresizliğin” tam göbeğinde duruldu.
Bugün sandıklardan gümbür gümbür galibiyet geliyor ve kazananlar “yok canım vermezler” diyor…
Erdoğan 2000’li yılların başından bu yana neden kazandıysa, şimdi de aynı nedenle kaybediyor. Kazandığında demokrasi ve özgürlükler diyordu; yolsuzluk, yasak, yoksulluk kalmayacak diyordu. Medeni dünyanın parçası olacağız diyordu. Türkiye’yi apoletlerine güvenerek yönetenlerin cenderesinden çıkartmadan bu memleketin yol alamayacağına inanan her kesimi etkiledi.
Şimdi o AKP’den ve o Erdoğan’dan ne kaldı geride?
Bütün iktidarı tekelinde toplamış, istediği insanı içeri attıracak, her açtığı tazminat davasını kazanacak, rehin tuttuklarını uygun gördüğünde hapisten çıkartacak kadar ülkenin yargısına el koymuş; saldırgan bir propaganda aparatına dönüşmüş, aşırı düzeysiz, tek sesli bir medya yaratmayı başarmış, parlamentoyu sarayın noterine dönüştürmüş, bütün muhaliflerini dış düşmanların işbirlikçisi ilan ederek destek bulmaya çalışan, topyekun Batı karşıtlığını sistematik söylem haline getiren, hepimiz kötü ekonomi yönetiminin bedelini ödemeye başladığımızda yine komplo söylemlerinden medet uman… Ve ama böyle böyle de gidip seçmen iradesine toslayan bir Erdoğan var karşımızda.
O yıllarda kaybettiklerine inanmakta zorluk çeken laikler, şimdi de kazandıklarına inanamıyorlar bir türlü…
Oysa şöyle bir gerçek var: AKP (işte bunu “Erdoğan” diye okumayın, çünkü o AKP Erdoğan’dan ibaret değildi asla) askeri vesayeti tasfiye ederken bu ülke için çok ciddi bir iş gerçekleştirdi: İktidarın gerçekten kayıtsız şartsız millete ait olduğu fikrini kuru bir slogan olmaktan çıkarttı ve toplumun malı yaptı. Bundan böyle gücün kaynağı toplumun tercihleriydi ve seçimler, siyaseti belirleyen en önemli meşruiyet kaynağı oldu. Seçimlerden ibaret bir demokrasi olamayacağını biliyoruz. Ama iktidarın bütün otoriter tutumlarını ancak seçimlerle meşrulaştırabileceğini de biliyoruz. Kısacası; seçimler kaybedilince bütün otoriter politikalar da savunulabilirliğini kaybeder.
Ordu gitmez, izin vermez diyenler yanılmışlardı.
Erdoğan gitmez, izin vermez diyenler de yanılıyorlar.
Seçimleri kaybettiğinizde gidersiniz. Kural budur ve bugünün iktidarı varlığını bu kurala borçludur.
Laik muhalifler de artık bu gerçeği benimseseler, seçim kazanmanın hakkını verseler iyi olur.
Sokağa çıksınlar demiyorum, kendilerine güvensinler yeter…
Yazarlar
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023