Hadi ULUENGİN

Küresel kabak
5.11.2014
1716

 YILDIZ Holding, yani Ülker İngiliz bisküvi devi United Biscuits’i de satın aldı.

Malûm, Türk şirketi daha önce de Belçika’ya alâmetifarika olan Godiva çikolatalarını ve yine aynı branşta faaliyet gösteren Amerikan DeMet’s firmasını da bünyesine katmıştı.

Böylelikle de İstanbul merkezli işletme sektörün üçüncü dünya lideri konumuna ulaştı.

Hemen ekleyeyim, Ülker yüz seksen dört yıllık maziye uzanan ve Fransa, Belçika, İrlanda ve Hollanda’da da başka başka fabrikaları bulunan UB’nin bedelini İngilizlere değil, Amerikan ve Fransız sermayesinin ağırlık taşıdığı iki uluslararası yatırım kasasına ödedi.

Çünkü Büyük Britanya bisküvi markasının mülkiyeti zaten çoktan el değiştirmişti.

***

HER hâlükârda hayırlı ve uğurlu olsun!

Türk holdingin iktidara yakın durduğu şayialarından bana ne... Aidiyetini taşıdığım ülke girişimcilerinin yeryüzü sathında başa güreşmesi benim için ancak iftihar vesilesi olur.

***

ÖTE yandan, dünyanın en usta viski tadımcısı sayılan ve her sene bu içkiye ilişkin olarak bir “İncil” yayımlayan Jim Murray önceki gün de 2014 yılı şampiyonunu açıkladı:

Japon Yamazaka marka ve Single Malt- Sherry Cask 2013 etiketli şişe!

Taam yahut rayiha gibi detaylara girmiyorum fakat şuna tekrar dikkatinizi çekiyorum.

En iyi viski artık ne İskoçya’da, ne İrlanda’da, hatta ne de Amerika’da damıtılıyor.

***

EKİM ayı biterken bizim sokağın tam köşesindeki manav iki kocaman bal kabağını bir güzel yontup, göz, ağız, burun falan onları kelleye benzetti. Sonrada da başköşeye oturttu.

Malûm, Halloween!

Hani kökeni Kelt paganizmine uzanan; sonra Hıristiyanlık tarafından uysallaştırılan; ardından unutulup giden; fakat son yıllarda tüketim toplumu ABD’sinde tekrar canlandırılan ve Avrupa’ya bile henüz ancak sirayet eden maskara bayramı var ya, işte onun sembolü kabak olduğu için bizim mahalle manavı da tıpkı AVM’ler gibi bu devasa sebzeyle cazibe yarattı.

Dikkat, Yeni Dünya’dan değil Yaşlı Kıta’nın eski bir İstanbul semtinden bahsediyoruz

İmdii...

***

İMDİSİ şu ki, küreselleşme dediğimiz sonsuz çetrefil şey işte tüm artıları ve tüm eksileriyle birlikte yukarıdaki üç ayrı örnekte tezahür ediyor. Hayatımızı bu bütün belirliyor.

İktisadi küreselleşme sayesindedir ki daha düne kadar lâfı bile edilmeyen bir Türkiye veya orta ölçekteki başka devletler, önceden hayali dahi düşünülemeyecek dev adımlar atıyor.

Onlara ait şirketler sanayi devrimi ülkelerinde kök salmış diğer şirketleri satın alıyor.

Hem sermaye denetimi tedricen merkezden periferiye kayıyor, hem de artı-değerle oluşacak yeni sermaye birikiminin o periferiye transferi gelecek atılımlara zemin hazırlıyor.

Artı, sosyal küreselleşme bir yandan aslında sake içen Japonları artık viski amatörü kılıyor, diğer yandan da boynuz kulağı geçti hesabı, aynı Japonlar hiçbir komplekse kapılmadan tereciye tere, yani Anglo-Sakson âleme dünyanın en mükemmel viskisini satıyor.

Ve üçüncü olarak da kültürel küreselleşme, Kelt âdetlerle uzaktan yakından bir ilgisi olmayan İstanbul AVM’lerine ve mahalle manavlarına Halloween kabağıyla damga vuruyor.

***

HAYIR, kabak başımızda patlıyor ve küreselleşme dejenere ediyor diyecek değilim!

Çünkü bu takdirde Godiva’nın eski sahibi Belçikalı da “çikolatamı lokumcu aldı”, UB’nin eski sahibi İngiliz ise “kekimi hamurcu yoğurdu” diye direnmek hakkına sahip olur.

Oysa artısı ve eksisiyle bir bütün olan küreselleşme hâlen beni kârlı kıldığına göre, rasyonel açıdan onu onaylarken manavdaki kabak kellesini de sineye çekmek durumundayım.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar