Hadi ULUENGİN
MALÛM, Cumhurbaşkanı ve onu izleyen ihbar ve infaz korosu “Akademisyenler Bildirisi”ni imzalayan aydınlara lânet, beddua ve tehdit savuruyor. Cadı kazanı kaynatıyorlar.
Ancak zaten kaç defa yazdım, köken itibariyle daha en baştan kibir ve misyonerlik yansıtan bu “aydın” terimi Batılı anlamdaki “entelektüel” kavramının karşılığı değildir.
Hele hele, deyimi tekele almaya kalkışan ve ona illâ “aydınlanmacı” bir içerik yüklemeye çalışan bizim zavallı “solcular”ın (!) atfettiği türden bir münevverlik hiç değildir.
Fakat saçma sözcük madem Türkçeye yerleşti, ben de aynısını kullanmak zorundayım.
***
ŞİMDİYE kadar bin bir ayrı tarifi yapılan ve muhtemel de hepsinde hem doğruluk, hem yanlışlık, hem de eksiklik payı olan “entelektüel”, yani “aydın” kimdir?
Benim öznel tanımıma göre, her şeyden önce “kendisi için bilmek ihtirasıyla yanıp tutuşan”, dolayısıyla da epey bir “mürekkep yalamış” (!) olan “birey kişi”dir!
Velev ki şu veya bu ideolojiye; falanca yahut filanca organizmaya angaje olarak kolektif bir bünye, örgüt ya da akım içinde “organik” kimlik edinmiş olsun…
Yine de ve gizli- açık, sözkonusu “bireysel” dürtü geri plandaki geçerliliğini korur.
***
KORUR, çünkü aydın son tahlilde belirli bir huzursuzluğun ve sükûnetsizliğin insanıdır.
O organik bünye dâhilinde bile bir eleştirelliği, bir “çıkıntılığı”, hattâ bir asiliği vardır.
Sürüye uysa dahi, hiç olmazsa kendi kendine bu uyumun isabetliliği hakkında düşünür.
Fakat tüm bunlar ne entelektüellerin yanılmadığı anlamına gelir, ne de onları dokunulmazlıkla donatır. Bu açıdan aydınların hiçbir ayrıcalığı yoktur ve olamaz.
Zaten 20. yüzyılın en dev filozofu Martin Heidegger’in Nazilerle flört etmesinden tutun da, “antikomünistler köpektir” diye ahkâm kesen Jean-Paul Sartre’ın ancak Vietnam’dan sonra nedamet getirmesine, aydınlar da yanılırlar. Hem de çok fena yanılırlar.
Ama sözkonusu yanılgılar, entelektüeller en totaliter ve en gayrı insani tercihleri yapmış olsalar dahi onların o entelektüel kimliğini, sıfatını ve bazen de saygınlığını ortadan kaldırmaz.
Nitekim de bunun içindir ki, Cezayir Savaşı’na muhalefetinden dolayı aynı Jean-Paul Sartre tevkif edilmek istendiğinde, onun en büyük hasmı ve muarızı olmasına rağmen General de Gaulle “Sartre da Fransa’dır” diyerek sözkonusu talebi elinin tersiyle çöpe atmıştır.
***
KABUL, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bir de Gaulle gibi “Akademisyenler Bildirisini de imzalayanlar Türkiye’dir” demesini beklemek hayal kategorisine bile girmiyor.
Zaten aslına bakarsanız, mazide kendisi de diktatörlükle suçlanmış eski Paris liderinin otoritarizmi bugünkü Ankara önderinin otoriterliği yanında zemzem suyuyla yıkanmış kalıyor.
Üstelik ne “Akademisyenler Bildirisi” imzacılarının birer Sartre olduğunu, ne PKK’nın Cezayir FNL’ine tekabül ettiğini öne süren yok. Kimse böyle bir şey iddia etmiyor.
Fakat yine de, eksikleri yahut yanlışları olduğunu varsaysak dahi, sözkonusu imzacılar ülkenin çok önemli ve çok gradolu bir bilgi, eleştirellik ve sorgulama birikimini yansıtıyorlar.
Artı, Türkçedeki “aydın” kelimesini değil de gerçek anlamdaki “entelektüel” sözcüğünü kıstas alırsak, onlar bu evrensel tanımına en yakın kesimi oluşturuyorlar.
O hâlde, hadi hoşgörüyü ve Charles de Gaulle’ün olgunluğunu geçtim…
Ancak hem ülkenin en yüksek otoritesi sıfatıyla, hem de ifade özgürlüğünün anayasal maddesiyleErdoğan’ın imzacılara en asgarisinden tahammül göstermesi gerekiyor.
Bırakın aydınları, bu, her sıradan yurttaşa karşı bile bir lütuf değil bir yükümlülüktür!
Dolayısıyla, Erdoğan tabii ki “Akademisyenler Bildirisini de imzalayanlar Türkiye’dir” demek zorunda değildir ama Türkçedeki yanlış deyimin dil kolaylığıyla, “bunlar aydın değil karanlık” diyerek kendisine muhalif entelektüelleri manen infaz etmemek zorundadır.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.02.2016
12.02.2016
6.02.2016
29.01.2016
22.01.2016
18.01.2016
15.01.2016
8.02.2016
1.02.2016
25.12.2015