Halil BERKTAY
[28 Ağustos 2020] 19. yüzyılın ikinci yarısında, sadece İngiltere ve Fransa’da değil, Almanya başta olmak üzere bir dizi Orta Avrupa ülkesinde bile, koşullar biraz ferahladı gerçi. 1815 Viyana Kongresi’yle “restore” edilen, 1848-50’de bir ara sarsılan ama tekrar pekiştirilen hanedan devletleri, durmak bilmez kapitalist gelişme karşısında, genişleten temsiliyet ihtiyacını kabullenmek zorunda kaldı. Bu çerçevede, sosyalist veya sosyal demokrat partilerin de önünde, seçimlere katılma, parlamentoya girme, mecliste söz alıp konuşma, ülke çağında sesini duyurma ve yasama faaliyetine taraf olma olanakları açıldı. Ama Marksist teorinin dünkü yazımda dikkat çektiğim üç vahim hatâsının (ekonomizmin, “burjuva demokrasisi”ni horlamanın ve devrimseverliğin, ya da “tek yol devrim” tutkusunun) derin ve kalıcı etkileri oldu.
Devam etmeden, önemli bir noktanın altını çizmeliyim. Marksizm ile sosyalizm elbette aynı şey değil. Marksist sosyalizm, sosyalizmin sadece bir türü. Evet, bir ara, yaklaşık 140 yıl boyunca Marksizm rüzgârı çok güçlü esti. O kadar ki, Marksizm sosyalizm alanının tamamına el koyar gibi oldu. Ne ki, bu hiçbir zaman yüzde yüz gerçekleşmedi. Marksistlerin bütün (ütopik, hayalci, reformcu, burjuva, oportünist vb) küçümseme ve suçlamalarına karşın, sosyalizm Marksizmden önce de vardı; Marksizmle birlikte de varoldu; Marksizmin 20. yüzyıldaki Leninizm uzantısıyla da yanyana, hem karşılıklı etkileşim hem mücadele içinde varlığını korudu. Soğuk Savaş sırasında bile, Batıda sınırsız kapitalizme bir alternatif sundu.
Bu hatırlatmaya şunun için gerek duydum: 19. yüzyılın ikinci yarısının sosyalist veya sosyal demokrat partilerinin Marksizmle karmaşık bir ilişkisi söz konusuydu. Genellikle saf Marksist değillerdi; programları Marksist teorinin Marksizmin kurucularınca formüle edilen inceliklerine tam uymayabiliyordu (bkz Marx’ın, Alman Sosyal Demokratlarının Gotha ve Erfurt programlarına yönelik eleştirileri). Bu da parti içindeki Marksistlerin, Marksist olmayan sosyalistlere (muhtemelen çoğunluğa) karşı, partiyi Marksistleştirme mücadelesi vermesine yol açıyordu.
Bu tür mücadelelerin belki en önemli konusu, madalyonun bir yüzünde devrim nihaî amacına sadakat; madalyonun diğer yüzünde, genişleyen demokratik olanaklara, dolayısıyla siyasete (tabii demokratik siyasete) nasıl bakılacağıydı. Kendilerini Marksist teoriyle bağlı saymayan sosyalistlerin refleksi çok normaldi: işçi ve emekçilerin (daha fazla) zararına olabilecek ne varsa bloke etmek; yararına olabilecek ne varsa parlamentodan geçirmeye çalışmak. Marksist teorinin (Ortodoks inancının mı demeli) icabını yerine getirmeye çalışanların tavrı ise daha anormaldi: reformlar uğrunda mücadeleye devrimden uzaklaştırır endişesiyle bakıyorlardı. İşçi sınıfı ne kadar sömürülürse, ne kadar baskı ve zulüm görürse, ne kadar umutsuzluğa itilirse o kadar iyidir sanıyorlardı.
Evet, belki inanmayacaksınız ama, bizlerin 1960’lar ve 70’lerde karşılaştığımız bu ilkellik, daha 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında da mevcuttu. Az buz da değildi gücü. Sosyalist veya sosyal demokrat partiler içinde Marksistlerin varlığıyla doğru orantılı, Marksizmin eleştirmenlerinin varlığıyla ters orantılıydı. Bu eleştirel aydınların en önemlilerinden biri, Eduard Bernstein’dı. Marksist teorinin, II. Enternasyonal’in sol kanat teorisyenlerinin ellerinde giderek radikalleşen varyantı, keskin bir “düzen içi – düzen dışı” ayırımı getiriyordu. Bütün “düzen içi” arayışlar bizatihi kötüydü, oportünizmdi, sınıf ihanetiydi, burjuvaziye satılmaktı. Karşısına ise mevhum bir “düzen dışı” çözüm, yani devrim dikiliyordu.
Sonunda bir devrim oldu da, neyi ispatladı ve uzun vâdede “düzen”e kalıcı bir alternatif getirebildi mi, tabii çok şüpheli. Oraya da geleceğim. Fakat daha o dönemde, yukarıda solda gördüğünüz; sağdaki, 1917-1919 arasının Bağımsız Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin yönetim kurulu fotoğrafında ise önde sağdan üçüncü konumda yer alan Eduard Bernstein, “nihaî hedef hiçbir şey, hareket [yani mevcut sosyal demokrat hareket] her şeydir” sloganıyla net bir “düzen içi” tercihi yapmaya cesaret eden nadir entellektüellerdendi. Bu yüzden “süper-revizyonist” diye karalanageldi. Zira 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında da, “tek yol devrim”cilik hep sathın hemen altındaydı.
Yazarlar
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024