Hasan GÜRKAN

MİLEN
29.11.2019
1009

 Hasan Gürkan,Belki Bir Elvedanın Başlangıcındayız,Gece Kitaplığı

 

    Odaya ayın şavkı vuruyor.Ayakta sırtı bana dönük,yüzünü görmüyorum.Duvarın dibindeki tek kişilik yatak,üzeri kitaplar ve notlarla dolu ahşap

çalışma masası,pencere,yakın ve uzak evlerin kiremit çatıları,her şey bir

düş dünyası.Sessizlik.Ay ışığıyla birlikte odanın her yanına,her şeye sinmiş kışkırtıcı,mutlak bir sessizlik.

    Sırtı bana dönük, ellerinin hareketinden düğmelerini çözdüğünü hisse-

diyorum.Elbisesi belli belirsiz bir kumaş hışırtısıyla ayaklarının dibine yı-

ğılıyor.Uzun boynu,çıplak sırtı,sutyeninin askıları,kalçası,sonra yere  dişilik güveniyle basan mevzun bacakları.Heyecandan boğazım kuruyor.

    Milena diri memeleriyle yatağa giyinik uzanmış adama sokuluyor. “Ne

kadar güzelsin! “ diyen erkeğin sesi başka, uzak ve telaşsız bir dünyada.

Şiddetin yutulmayı beklediği azgın sulardan eser yok. Nefesimi tutmuş,

öfkeden çıldırmış bir Milena seyrediyorum. Dişiliği zapt edilmez bir isyan

gibi  ayakta.Sevdanın sağır göğsünü döven yumrukları ve mızmızlığa

yabancı gözyaşlarıyla Milena beni  sevişmeye çağırıyor.Hazdan ve acıdan

titriyorum.Memelerini yırtan kırık vazo,taze yara ve kan dudaklarıma

bulaşıyor.Damarlarımda alevlenen  kasıklarının teri dolaşıyor.

    Hiçbir kadın benim gövdeme böyle tepeden tırnağa şehvet olarak

tırmanmadı. Benim sevdiğim kadınlar  Milena, evcilleştirilmiş kibar bir

şiddetin kölesiydiler.Etimi yıllardır kavuran çöl,sana dokundukça yemyeşil bir vahaya koşuyor.

    Solgun kilim,yalansız gümüş,nadide bir hüzün çiçeği.Esir yüzünü

zındanda gördüm.Kollarını nümayişsiz bir şefkatle kızına dolamıştı.Vakarı karşısında, bir ucu ölüme uzanan koridor, utancından elleriyle yüzünü

kapatmıştı.

    Kederleri şirketlerin bordrolarına tescilli kadınlar, geçmişlerini

kendilerinden gizliyorlar.Yamandıkları,yirmi dört saatlerine yağ lekesi gibi yayılan her günleri,ayaklarına dolanıyor.Sevişecek olurduk.Meşguliyetleri yüzünden pestili çıkmış aşk gecelerine serdikleri sarsak çarşaflardan

utanırdım.Hayvanlarımı iğdiş edecekler diye ödüm kopardı.Hepsini ne

güzel sevdiğim kadınlar uğruna terimi usanmadan bucak bucak kaçtıkları çıplak ayaklarına,kalçalarına,jilet değmemiş tüylerine sürdüm.Layık

olmadıkları iklimlerin rüzgarlarını doladım saçlarına.Koltukaltlarını

öpmek için ,incinmiş erkekliğimi ölü bir yılan gibi kasıklarına serdim.Onlar şiddetinden ürktükleri ihtirasımı,hep hayvani bir açlık olarak okuyorlardı.Çünkü onların gövdelerini ayaklandıran hayvanları hiç olmamıştı.Şimdi

Milena,senin hayvanların benim ormanlarımda  geziniyor.Aşk bütün

hücrelerimde öleceğim orgazmların müjdecisi.Şimdi senin tahripkar

şiddetinin.Ne güzel şiddetinin!

    Sana rastlayıncaya kadar gövdemi uyduruk adreslere sürmüşüm.

Düşlerimin müsveddesi sığ,şiirsiz haritalara.Ayışığı vurmuş odadaki isyanı kaybetmemek için,yaralı memelerine kilitlenmiş gözlerimi oydum.İki kanlı haykırış fırlattım karanlığa.Sen koynuma sokulduğunda Prag hiç

duyulmamış,belki de hiç yazılmamış bir şiir içindeydi.Yatağa sere serpe

uzanmıştın. Mağaranda karşı durulmaz davetler tomurcuklanıyor. Orada kaybolup yok olmak istiyorum.

    Gazetede okudum. Bavyera maden işçileri ayaklanmış.Sevdiğim

kadınlara duyduğum açlık,senin yaşlı yahudinin polis copuyla parçalanmış yüzünü okşayan ellerinde  sönüyor.Yüzün kir içinde ,gözlerin öfkeden

çakmak çakmak.Sana yakın olabilmek için   atlı polislerin nalları arasında,

senin yere saçılan notlarını topluyorum.Ölüm,göğsünden süngülenen

madenci  çocuğun çığlığı Milena.Gözlerim yanıyor.

    Saatlerdir hıyar turşusuyla votka içilen bir meyhanedeyim. Kendimi

uyuşturamıyorum.Gövdem durmadan erişemediğim düşlerime  ayılıyor.

Gece yalnız.Ayışığı odamda.Prag’da mıyım ,İstanbul’da mıyım bilmiyorum.

    Rüyadayım sanki.Sahilde yanımda uzanan insansız sarışının ayakları,

birden senin biçimli ayakların oluyor.Bileklerinde daha küçük bir kızken

koparıp babanın suratına fırlattığın zincirin yaraları kabuk bağlamış.

Yaralarını öpüyorum,dudaklarım kanıyor.

    Yalanlarımdan kurtulsam düşlerim kaybolacak.Bana koyunlarını açan

sevgililerime sevinçler,hazlar,kahırlar,hüzünler taşıyamayacağım .Neden

kadınlar senin ellerinle dokunamıyorlar Milena?

    Geçen gün küçük memeli esmer bir kızla seviştim. Gövdesinin

karmakarışık yollarında bir hazzın ayak izleri çıkıyordu önüme,bir

pişmanlığın aptal şaşkın suratı.Sen morfinden sızmıştın.Franz’ın mezarı

üzerinde yatıyordun. Yalnız servilerin boy verdiği yatağı terk ettim.Seninle daha önce gittiğimiz o meyhaneye koştum.Orada her hangi bir kadına,her

hangi biri olmasın diye “Bana yakışıyorsun! “ dedim. Duymazdan geldi,

içkisini yudumlamaya devam etti.” Karafatmalardan biri olma!” diye 

yalvardım. Dinlemedi.Çığlığım kalabalığın kirli sularında kayboldu.

    Dişiliğin bana yakıştığı için seviyorum seni.Franz’ın mezarı başında

Milena olup yüzüne eğiliyorum.Gözkapaklarını öpüyorum.Gözlerin sonsuz uykulara dalıyor.Herkes kimliklerini ait oldukları mekanlara yazdırmıştı.

Rengarenk balonlar,bayram macunları,kır çiçekleri,şiirler,sıcak yaz

günlerinin sulanmış toprak kokusu,sevinçli bir oyun,hoş bir şaka olarak

hasret kaldığım hayatı bilmiyorlardı.Ben kimliğimi,kendi gövdeme zarif bir intihar saldırısı olarak uzanan kendi yamacıma yazmıştım.

    Seni Milena ,şimdi şurada görmesem,şimdi şurada her kesin gözü önünde sana sarılmasam ölürüm.Ortalama duyarlılıklar kolay kışkırtılıyor.Bir

adresim yok diye,kendimi herkese acındırıyorum.N’olur sen adresim olma! Gece yarıları çevirdiğim telefonlardaki sesim bana yabancı.

    Tökezleyip kapaklanmamak için alkole,şiire,şarkılara,kitaplara

siperleniyorum.Yakınlarıma kendim bile inanmadığım yalanlar

uyduruyorum.

    El içine çıkarken kendime  - başkalarına  bakarak –çeki düzen

vermeliymişim.Öyle lap diye olmazmış.Siktirsinler.Artık yoruldum.

Kendime tırmanırken bacaklarım titriyor. Şuraya “yalnızlığımı seviyorum! “ gibi dangalakça bir şey yazsam herkes beğenecek. Yalnızlığı içimde

vehmettiğim ‘zenginliklere’ yaslayarak sırtlayamaz oldum. Dayanaklarım

birer birer cüzamlı bir uzuv gibi çürüyor.Çok geç olmadan senin morfinle

uyuşmuş dudaklarından öpmek istiyorum;sevdiğim ve seveceğim bütün

kadınlarla birlikte.

    Artık adını yılardır ucuz bahanelere rehin bıraktığım coğrafyadayım.

Mazeret köprülerini yaktım.Özenle yıkandım,senin sevdiğin kokuyu

süründüm.Gel,yanıma uzan.Bedenlerimize ukala bir fazlalık olarak

yapışmış aklımızı boğalım önce.İçelim,bir ayin gibi sevişerek sarhoş olalım.Bizi kuşatan duvarları yerle bir edecek edepsizliklere,doyumlara koşalım.

    Gece bitiyor.Ben gene ve hala biletsizim.Prag sisler içinde.Gardan

yolcusuz trenlerin sirenleri geliyor.Ruhu  ve kalemi erkek güzeli bir adam,

boynuna hasretin kör umuda bulanmış fermanını asmış kızını ve seni

getirecek trenleri bekliyor.Ben çatı katındayım.

Sebepsiz hüzünler içindeyim.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar