İbrahim Uslu
Seçmen eğilimleri ile ilgili çalışmalar yapan araştırmacıların en sık karşılaştıkları sorular partilerin oy oranları ve cumhurbaşkanlığı yarışında muhtemel adaylara yönelik kamuoyu desteğinin hangi seviyede olduğudur.
Yıllardır sürekli bir seçim atmosferinin yaşandığı ülkemizde insanların siyasetle ilgili bazı hususları merak etmesi tabii ki çok normal. Ama özellikle muhalefet seçmenlerinin büyük çoğunluğu AK Parti’nin oy oranının yüzde 30, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik seçmen desteğinin ise yüzde 35 civarında olduğunu duyunca mutlaka ikinci bir soru daha yöneltiyorlar: Nasıl hâlâ bu kadar çok oy alabiliyorlar?
Bu soruyu yöneltenlerin haklı gerekçeleri var. Çünkü hem siyasetçiler hem de siyasetle ilgili yorum yapan uzmanlar, ekonominin içinde bulunduğu durum ile iktidarın oy oranı arasında güçlü bir ilişki olduğu bilgisini yıllardır topluma öğrettiler.
Süleyman Demirel’in "Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur" özdeyişi aslında siyaset biliminin seçmen davranışlarını açıklayan en temel teorilerinden biri olan “rasyonel tercih” kuramına göndermede bulunmaktadır. Bu teoriye göre ekonominin iyi olduğu dönemlerde seçmenler iktidarları ödüllendirmekte, ekonominin sıkıntıya girdiği zamanlarda ise hükümetleri cezalandırmaktadır. Dünyanın demokrasi ile yönetilen birçok ülkesinde ve çok sayıda seçimin verisi incelenerek yapılan araştırmalar ekonomi ile seçmen davranışı arasındaki ilişkiyi net bir biçimde ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oy oranlarına inanmak istemeyen seçmenler aslında ülkede ekonomi bu kadar kötü durumdayken ve seçmenlerin çok büyük çoğunluğu ekonomik sorunlardan şikayetçiyken, bu kadar çok seçmenin iktidara yeniden oy verecek olmasına şaşırıyor. Bunun nasıl olabileceğini anlamakta doğal olarak zorlanıyorlar.
İşin doğrusu bu soruyu yanıtlamak siyaset konusunda uzman kişiler için bile o kadar kolay değil. Bunun için söz konusu problematiği çeşitli boyutlarıyla inceleyen çok sayıda çalışmaya ihtiyaç var. Ancak halihazırda da elimizde yorum yapmamıza olanak sağlayan bazı veriler mevcut. Bu verilerin bir kısmını uluslararası literatürden, bir kısmını ise çeşitli dönemlerde ülkemizde gerçekleştirilen araştırmalardan elde ediyoruz.
O halde, seçmenlerin AK Parti’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a niye oy vermeye devam ettiklerini açıklamaya çalışalım.
1- LİDER FAKTÖRÜ
Sadece bizimki gibi paternalist kültürün aileden şirketlere ve devlet yönetimine kadar toplumsal hayatın her alanına hâkim olduğu toplumlarda değil, bireyselciliğin çok gelişmiş olduğu Batı ülkelerinde de parti liderinin popülaritesinin, çoğu siyasi sistemdeki oy verme davranışı üzerinde oldukça önemli bir etkiye sahip olduğu bilimsel araştırmalarda tespit ediliyor. Üstelik zaman içinde bu etkinin günden güne güçlendiği de gözlemleniyor.
Özellikle popülist partilere oy verilmesinde liderlerin etkisi daha belirginleşiyor. Bir başka değişle, diğer partilere oy veren seçmenlere kıyasla popülist/aşırı sağcı partilere oy veren seçmenler liderden daha fazla etkileniyorlar. Partiye değil, lidere sadakat duyuyorlar.
Bu durum kurulduğu dönemden bu yana AK Parti için de geçerlidir. Gerek seçimler öncesi gerekse de seçimlerden hemen sonra bir araştırmacı olarak gerçekleştirdiğim bütün kamuoyu araştırmalarında lideri nedeniyle en fazla oy verilen parti her zaman AK Parti olmuştur. Bilhassa 2013 yılında yaşanan Gezi Protestoları ve 17-25 Aralık girişimlerinden sonra ortaya çıkan “yedirmeyiz!” tepkisi ile lider kültü daha da güçlenmiştir. Dolayısıyla uzun yıllardır AK Parti seçmeninin çoğunluğu iktidarın performansından bağımsız olarak, lidere sadakat gerekçesi ile oy kullanmaktadır.
2- NEGATİF PARTİZANLIK
Partizanlık, kişinin kendi partisinin söylem, düşünce ve politikalarını çoğunlukla da körü körüne desteklemesi anlamına geliyor. Negatif partizanlık ise kişinin kendi politik konumlanmasını sevilmeyen bir partiye göre şekillendirmesi demektir. Bir diğer ifadeyle, negatif partizanlık bazı seçmenlerin siyasi görüşlerini öncelikle sevmedikleri siyasi partilere karşıtlık üzerinden oluşturma tutumudur.
Başta ABD olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde yapılan araştırmalar, negatif partizanlığın köklü demokrasi kültürüne sahip siyasal sistemlerde dahi seçmen davranışı üzerinde güçlü bir rol oynadığını göstermektedir. Öte yandan, negatif partizanlık demokratik istikrarı tehdit edecek kadar halkın demokrasiden memnuniyetini de aşındırmaktadır.
Son birkaç on yılda siyasetteki en önemli eğilimlerden biri, seçmenlerde negatif partizanlığın yükselişi olmuştur. Örneğin; 2012 yılında, Demokratların yüzde 33'ü ve Cumhuriyetçilerin yüzde 43'ü kendilerini karşı partinin başkan adayına "çoğu zaman" veya "hemen hemen her zaman" kızgın olarak tanımlamıştır. 2016 yılına gelindiğinde, Trump'a oldukça kızgın olduğunu söyleyen Demokrat seçmenlerin oranı yüzde 73'e yükselmiştir. Hillary Clinton'a karşı bu düzeyde düşmanlığı olan Cumhuriyetçilerin oranı ise yüzde 66’ya ulaşmıştır.[1]
Artık, muhalefet partisine/adaylarına yönelik düşmanlık ve nefretin seçmenleri sadakatten daha fazla motive ettiği bir dönemden geçiyoruz. Daha açık bir ifadeyle, düşmanlık ve nefret seçmenleri motive eden birincil araç haline geldi.
Abramowitz ve Webster'a göre, 2016'da aslında kendi partilerinin başkan adaylarını da beğenmemekle birlikte, Demokratların ve Cumhuriyetçilerin büyük çoğunluğu, karşı partinin adayını gerçekten küçümsedi ve kendi partilerinin adayını desteklemekten çok muhalefetin adayına karşı oy kullanmak için sandık başına gittiler.
Vatandaşların bir partiye veya adaya verdiği destek, daha çok rakip partiye ve adaya yönelik öfke ve nefretinden kaynaklanıyorsa, bu durumda siyasal tercihlerini bir mantıksal zemine oturtmasına gerek kalmıyor. Bu tür seçmenler rakibi yenmekle veya aşağılamakla psikolojik tatmin sağladıkları için, destekledikleri partinin herhangi bir başarılı performansıyla veya faydalı politikasıyla pek ilgilenmiyorlar. Öncelikli duygu "onlara karşı biz" olunca, negatif partizanlar, muhalefeti ne pahasına olursa olsun yenmeye ve hatta küçük düşürmeye odaklanıyorlar.[2] Bu nedenle de objektif kriterlere göre başarısız sayılacak bir iktidar, hak ettiğinin ötesinde seçmen desteğine sahip olabiliyor.
AK Parti’nin uzun zamandır ısrarla sürdürdüğü ve çoğunlukla muhalefeti şeytanlaştıran siyasi dilinin önemli ölçüde etkili olduğunu kabul etmek gerekiyor. Sokak röportajlarında sıkça rastladığımız, şikayetleri olduğu halde Erdoğan’dan vaz geçmeyeceğini söyleyen ve muhalefeti suçlayan seçmen profili kendiliğinden ortaya çıkmadı. Demokrasilerde görmeye alışkın olmadığımız çapta bir propaganda mekanizmasına (gazeteler, televizyonlar, radyolar, iletişimle ilgili resmî kurumlar, sosyal medya örgütlenmeleri vs.) sahip olan iktidar yeni seçmen kazanma konusunda arzu ettiği başarıyı elde edemedi. Ama seçmenlerinin en azından bir kısmını “öteki”nden duygusal olarak koparabildi.
3- YENİ BİR TARİH VE DİN ANLAYIŞINA DAYALI ENDOKTRİNASYON
AK Parti’yi kuran kadrolar büyük ölçüde Millî Görüş geleneğinden geliyorlardı. Ama o geleneği devam ettirmeye hiç de niyetleri yoktu. Daha kuruluş aşamasında Millî Görüş gömleği çıkarıldı ve özü itibariyle neoliberal değerler üzerinden bir siyasal kimlik oluşturulmaya çalışıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yeni kimliğin uzun zaman iktidarda kalmayı garanti edemeyeceğini “one minute” olayından iki ay sonra gerçekleşen 2009 yerel seçimlerinde tüm dünyayı etkileyen küresel krizin ekonomimiz üzerinde yarattığı olumsuz gelişmeler nedeniyle dokuz puan kaybedince anladı.
O günden sonra “dindar nesil” yetiştirme vizyonu açıkça ifade edildi ve bir yandan birçok yorumcu tarafından “Yeni Osmanlıcılık” olarak nitelendirilen söylem ve politikalara yönelirken, öte yandan da İmam Hatipler, vakıflar, dernekler, tarikatler, TV dizileri ve kamusal figürler haline gelen din adamları eliyle yeni bir din ve dindarlık anlayışı inşa edilmeye başlandı.
Bu politikalar belli ölçüde başarılı da oldu. Kuruluş döneminde AK Parti seçmeni kozmopolit bir yapıya sahipken bugün sadece İslamcı, muhafazakâr ve milliyetçilerden oluşan bir seçmen profiline sahip. Dolayısıyla yukarıdaki iki faktörle de birleştiğinde, bu endoktrinasyondan etkilenen seçmenlerin rasyonel siyasal tercihlerde bulunması zorlaşıyor.
MUHALEFETİN İŞİ ZOR MU?
Buraya kadar anlatılanlardan muhalefetin işinin zor olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. AK Parti’nin stratejisi saldırgan gibi görünse de aslında daha çok defansif davranıyor. Şüphesiz ki Erdoğan’ın hedefi mümkün olduğunca çok insanı dindarlık üzerinden sadık seçmen haline getirmekti. Ancak her siyasal mühendislik çalışması gibi bunun da komplikasyonları ortaya çıktı. Şehirlileşen ve dünyaya entegre olan çok sayıda seçmen bu sürece tepki duyarak AK Parti’yi terk etti. Öte yandan uygulanan sert kutuplaşma politikası muhalefet seçmenlerini olabildiğince iktidardan uzaklaştırdı.
Neticede yüzde 50+1 gereken bir seçim sisteminde iktidar ittifakının ve Erdoğan’ın desteği yüzde 35 civarına kadar geriledi. Evet, bu stratejisi sayesinde seçmen erozyonu yavaş gerçekleşiyor ama öte yandan yeni seçmen bulma olasılığını tamamen yok etmiş durumda. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mevcut stratejisi ile oylarını anayasal limite yükseltmesi mümkün görünmüyor.
Muhalefet açısından bakıldığında ise, çok parçalı olması nedeniyle konforlu bir seçim süreci geçirmeyeceği aşikâr. Ancak muhalefet adayının yüzde 60’ları aşan bir havuzdan yüzde 50+1 alması gerekirken, Erdoğan ise oyunu 15 puan civarında artırmak zorunda.
[1] Alan I. Abramowitz,Steven W. Webster; “Negative Partisanship: Why Americans Dislike Parties But Behave Like Rabid Partisans” Advances in Political Psychology, Vol. 39, Issue S1, February 2018
[2] Shanto Iyengar,Masha Krupenkin; “The Strengthening of Partisan Affect” Advances in Political Psychology, Volume39, Issue S1,February 2018
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.08.2022
11.07.2022