Kürşat BUMİN
“Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş ve yüksek öğretim yapmış Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeteneğine sahip Türk vatandaşları arasından halk tarafından seçilir.” Demek ki -buraya kadar- söz konusu “niteliklere” sahipseniz, kendinizi “Külliye”nin yeni kiracısı olarak hayal edebilirsiniz. Ancak acele etmeyin. “aday gösterilebilmeniz” için birkaç koşulu daha yerine getirmeniz gerekiyor.
Evet, diyelim ki “cumhurbaşkanı” olmaya niyetlendiniz… Tamam “olacak iş” değil ama bir yurttaş olarak minimum koşulları taşıyorsanız, sizin de böyle bir hayaliniz olabilir. Minimum koşullar, anayasanın 101’inci maddesine göre şöyle:
“Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş ve yüksek öğretim yapmış Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeteneğine sahip Türk vatandaşları arasından halk tarafından seçilir.”
Demek ki -buraya kadar- söz konusu “niteliklere” sahipseniz, kendinizi “Külliye”nin yeni kiracısı olarak hayal edebilirsiniz.
Ancak acele etmeyin. “aday gösterilebilmeniz” için birkaç koşulu daha yerine getirmeniz gerekiyor: “Cumhurbaşkanlığına Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri içinden veya meclis dışından aday gösterilebilmesi yirmi milletvekilinin yazılı teklifi ile mümkündür.” Bu koşulun –ilk fasıldakilere nazaran epeyce zor görünse de- cumhurbaşkanlığı hayalinin önünü hepten kapadığı söylenemez herhalde… Sonuç olarak “yirmi milletvekilinin yazılı teklifi”nden söz ediliyor…
Yukarıda bir bölümüne göz attığımız anayasanın 101’inci maddesini Anayasa Mahkemesi’nin sitesinde yer alan “Anayasa” bölümünden aktarıyorum. Bu hususu özellikle belirtiyorum, çünkü Anayasa Mahkemesi, anayasanın 70 maddesini değiştiren 6771 kanunun hakkında konuştuğumuz 101’inci maddeye ilişkin yeni halini “Yürürlük tarihi, ‘birlikte yapılacak ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin takvimin başladığı tarih’ olan değişikliklere ise, yerine işlenmiş biçimiyle EK-2’de yer verilmektedir” notunu düşerek mevcut anayasaya koymamıştır. Mahkemenin “EK-2” ye taşıdığı cumhurbaşkanlığına aday gösterebilenler sıralamasının sonuna yerleştirilen koşul –tahmin ettiğiniz gibi- şudur: “(…) ile en az yüz bin seçmen aday gösterebilir.”
6771 sayılı kanunla anayasa giren “en az yüz bin seçmen” konusunun Anayasa Mahkemesi tarafından sitesinde yer alan “Anayasa” bölümüne sokulmamış olması da sorunlu bir seçim değil mi? Mahkeme, bu maddenin anayasada yer alabilmesi için “Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin takvimin başladığı tarih” gibi –bence anlamsız- bir tarihten söz ediyor. Söz konusu “takvim”in ne zaman başlayacağı söz konusu kanunda belirtilmediğine göre zili kim çalacak? Dolayısıyla mahkemenin bu değişikliği “EK-2” ye atmak ve Anayasa’da bu koşula yer vermemek gibi bir yetkisi olmasa gerek.
Yeri gelmişken, 6771 sayılı kanunun “….Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanının göreve başladığı tarihte yürürlüğe girecek değişiklikler” arasında yer alan “15’inci madde”yi de –bir kez daha – hatırlayalım: “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması” başlığını taşıyan bu madde şöyle bir şeydi:
“Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.”
Yani? “Yani”si şu ki, “Cumhurbaşkanının göreve başladığı tarih”ten sonra yürürlüğe girecek bu madde ile işimiz var demektir…. Görüldüğü gibi 14’üncü madde “Anayasa manayasa” tanımamakta, hak ve hürriyetlerin kullanılmasının “tamamen” durdurulmasının yolunu açmaktadır. Bu maddenin insanı “gülümseten” bir vurgusu da, “milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla” şeklinde ifade edilen “sınır”dır. Ne diyelim? “Milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler”in sadece ihracat-ithalâttan ibaret olduğu mu sanılıyor?
Biz dönelim tekrar “en az yüz bin seçmen aday gösterebilir” meselesine: Konuya ilişkin haklı yorumlardan haberdarsınızdır muhakkak. Mesela: Bu “en az yüz bin seçmen” bu haklarını nasıl kullanacaktır? Bir gazetenin yaptığı hesaba bakarsak bu “yurttaşlık görevi”nin 15 / 29 milyon lira “noter masrafı”na patlayacağı söyleniyor… Yanlış değil bu tahmin, çünkü bu “en az yüz bin seçmen”in kimi aday gösterdiğinin tespiti gerçekten mümkün değil…
Tamam, cumhurbaşkanı seçimlerinde adayların tespitini bu güne kadar olduğu gibi sadece belli sayıda milletvekilinin ya da parti gruplarının tekelinde tutmak hakkaniyetli bir yol değil. Ama bu sorun böyle mi çözülmeye çalışılabilir? Cumhurbaşkanı seçimini seçmenlere bırakan sistemler incelenerek daha akılcı bir yöntem bulunamaz mı?
Mesela cumhurbaşkanlarını seçmenlere seçtiren Fransa’daki uygulama.
Bu ülkede de tabii olarak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olabilmek için bazı koşullar getirilmiş. Aday olmak isteyenlerin doğrudan seçmenlerden değil, “seçilmişler”den “imza almaları” gerekiyor. “Seçilmişler” tabii ki –bizde olduğu gibi- sadece milletvekillerinden oluşmuyor. Seçiciler grubu içinde milletvekilleri (Avrupa milletvekilleri dahil), senatörler, yerel yönetimlerden belediye başkanları, meclis başkanları, meclis üyeleri, kısaca merkezi ve yerel “seçilmişler” yer alıyor. Seçiciler önerdikleri adayı aday başvurularının toplandığı anayasa mahkemesine gönderiyorlar. Bu süreçte tabii ki bazı kısıtlamalar da söz konusu; mesela adayların toplamak zorunda oldukları 500 imzanın en az 30 bölgeden gelmesi ve tek bir bölgeden yüzde 10’dan fazla imza çıkmaması gibi. Süreç anayasa mahkemesinin kesin aday listesini yayımlamasıyla son buluyor. (Bu arada Le Pen’in geçmiş seçimlerden birinde 500 imzayı –az kalsın- toplayamayacağı bir durumla karşılaştığını da hatırlayalım.)
Bu örneği çok sayıda benzeriyle zenginleştirebiliriz.
Ama şu bir hakikat ki, 6771 sayılı yasayla anayasaya sokuşturulan “en az yüz bin seçmen” şartı görülmüş bir uygulama değildir…
Anayasa mahkemesi de bu fikirde olsa gerek ki, söz konusu koşulu –şimdilik de olsa- anayasadan saklıyor.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.05.2018
7.02.2018
21.04.2018
11.04.2018
27.03.2018
23.03.2018
10.03.2018
2.02.2018
16.02.2018
8.02.2018