Leyla İPEKCİ

'Laiklik' ve 'ılımlı İslam' algıları hızla değişirken
4.10.2011
2179

 

- Bugün ABD'de hızla kitleselleşen ve Arap Baharı'ndaki direnişten esinlenerek benzer bir direnişi diriltmeye çalışan Wall Street karşıtı protestocular, Wall Street'i "Amerika'nın Tahrir Meydanı'' yapmak istiyorlar.

 

Ve bunu belirtirken şöyle diyorlar: "Bu, patronların para hırsına karşı bir gösteri, Wall Street'e geldik, çünkü burası patronların çürümüşlüğünün sıfır noktası. Buraya artık canımıza tak ettiğini söylemeye geldik, artık buna tahammül etmeyeceğiz!"

ABD kendi muhaliflerine baksın, etrafa ihraç edeceği rejim modellerinden vazgeçsin diyenler elbette çoğunluktadır. Fakat ABD, kendi meselelerini anlamlandırmak için gereken asıl ipuçlarını dışarıda aramak zorunda. Örneğin Türkiye'deki değişimleri, Çin'deki veya Arap Baharı'ndaki değişimleri anlamadan kendi kapitalizminde hızla açılmakta olan yaralara pansuman yapamaz. Tıpkı Türkiye'nin Kürt meselesini hakkaniyetle çözebilmesinin ipucunu: Balkanlar'da, Kafkaslar'da veya Arap Baharı'nda bir 'küresel aktör' olarak kabul görmesinde bulması gerektiği gibi!

ABD'nin etkili medya organlarından New York Times gazetesindeki bir makalede, Tunus'ta 21 yıllık sürgünden dönen ve ülkedeki siyasi İslam akımının lideri Gannuşi'nin sözlerine yer verilmiş. "Eğer İslamcı yelpazesi Bin Ladin'den Erdoğan'a kadar uzuyorsa, neden bizden uzakta olan Talibanlar veya Suudların modeliyle kendimizi aynı kefeye koyuyoruz? Özellikle de Türkiye'deki, Malezya'daki veya Endonezya'daki gibi İslam ile modernleşmeyi birleştiren bize daha yakın modeller varken."

Makalede Mısır'daki Müslüman Kardeşler'in 'muhafazakâr kanadından' Gozlani'nin Türk modelini özellikle zinayı suç olarak kabul etmemek gibi unsurlarda şeriata uygun tavır almadığı için eleştirdiği de belirtiliyor. İmdi bu ülkede, (her ne kadar Erdoğan zina yasasına uzun süre tepki vermiş olsa da) şeriata uygun hiçbir kuralın yasalara yansımamış olduğu bir vakıa. Bu yüzden de Batılıların veya Tunuslu lider Gannuşi'nin Erdoğan modelini Taliban'dan ayırmak için kullandığı 'ılımlı İslam' tanımına oturmadığımız apaçık.

Türkiye'de laik Kemalist kesimler ile AKP'nin modeline en baştan beri karşı olan bazı İslami kesimler, Bush döneminde üretilen bu 'ılımlı İslam' yakıştırmasına ısrarla karşı çıkarken elbette haklıydılar. Gelgelelim Arap Baharı'ndan beri kavramların bu net tanımıyla olguları açıklamak giderek zorlaşıyor.

Erdoğan, Müslüman biri olarak, laik bir ülkenin üç dönemdir Başbakan'ı olabiliyorsa ve Mısır'da dahi laikliği önerebiliyorsa, 'ılımlı İslam' tanımı gibi 'laiklik' tanımının algısının da Irak işgali günlerinden beri değişmekte olduğunu görmemiz gerekiyor. Bu tanımı bizzat Türkiye'nin el uzattığı Tunus'taki liderden duyabiliyoruz. Ve Taliban modeline yakın olmak yerine 'ılımlı İslam' tanımını benimsemeye daha hazır hale gelebiliyoruz zihinaltımızda.

Zaten Başbakan'ın bugünündeki laiklik tanımı, Mısır'daki sözlerinin devamından da çıkarabildiğimiz kadarıyla Müslüman nüfusun yönetimde olduğu ülkelerde halkın demokrasi istemesiyle bağlantılı. Çünkü demokrasilerde 'eşit vatandaş' olarak yaşaması gereken Hıristiyan ve diğer inanç gruplarıyla farklı mezhepleri düşünecek olursanız, diktatörlükle yönetilen Müslüman ülkelerde 'hakkaniyetli' bir yönetim bulmanız kolay olmaz.

New York Times'taki makalede, AKP'nin Mısır'daki en yakın karşılığı olduğunu iddia eden Merkez Partisi Başkanı Abul-Ela Madi'den de bahsediliyor ve tıpkı Erdoğan gibi, laik devlet düzenini kabul eden bu yeni siyasetçilerin 'post İslamcı' akımları oluşturduğu söyleniyor. Bu akımların bölgede bir "dönüm noktası" oluşturabileceğinin altı çiziliyor.

İlk bakışta 'Batı'dan' gelen ve yine son derece 'oryantalist' bir kaba genellemeci bakış olabilir bu 'post İslamcı' tanım. O yüzden Tunus'un benzemeye çalıştığı 'ılımlı İslamcılığımız' ile Mısır'ın ayrışmak istediği 'laikliğimiz' arasındaki anlam katmanlarını iyi tahlil etmek gerek.

Mesela ben, 'Türkiye modeli'nin Arap ülkelerine son derece esin verebileceğini ama kesinlikle model olamayacak kadar 'biricik' bir tecrübesi olduğuna inanıyorum. Önerim şu: 'Türkiye modeli'nin, Tunus'tan ve Malezya'dan da çok farklı olarak giderek gerek AB ülkelerinde, gerek Ortadoğu'da tartışmaların tam odağında yer aldığı bugünlerde, tabloya sabit bir tanım yapmadan ve mümkünse bizim için yapılan tüm tanımlardan da soyunarak bakmamız gerekiyor.

Türkiye'nin giderek aktörleştiği küresel dünyada, muktedir olmanın hevesine kapılmadan, geçmişten geleceğe köprüler kurarak, 'muhteşem karmaşalarımızın ruhu'na uygun tanımlar arasında komşularımızla birlikte bir süre daha gezinmemiz gerek. Sabit bir tanıma bel bağlamadan. Çünkü başkalarına yakıştırdığımız her tanım bizi kendi dünyamıza hapsediyor. 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar