Melih ALTINOK
AK Parti’yi “sivilden saymama” sendromundan mustarip solun, ülkenin içindeki dönüşüm sürecinin takdire şayan reformlarını küçümsemesinin politik değil psikolojik nedenleri olduğu aşikâr.
Solun ruh sağlığının bozulup kolektif deliliğin kollarına savrulmasının müsebbibi de, Tıpkı Orhan Veli’nin o güzel şiirinde dediği gibi, biraz da ülkeye hâkim olmaya başlayan “bu güzel havalar” sanırım.
Sol, mütedeyyinlerin iktidarının Avrupa solunda da kabul gören sivilleşme ve demokrasi adımları karşısında, varoluş nedenleri olan onlarca yılın paradigmaları bir bir yıkıldığı için günden güne nihilizme doğru sürükleniyorlar.
Yapılamaz dedikleri ve yıllarca gerçekleşmesi için mücadele ettikleri gelişmeler hayata geçirilmesine rağmen, siyasal iktidar sosyalizme geçiş tedbirlerini ilan etmedikçe daha da komikleşecekleri kesin.
Sol cenahta “sivil vesayet geliyor” mottosuyla özetleyebileceğimiz bu akıl tutulmasından yakasını bir nebze de olsa sıyırabilmiş bazı isimlerse son günlerde hükümeti ağırkanlı olmakla eleştiriyorlar.
Zaman zaman analizlerinde sekter saplantıların izlerine rastlasam da yeni sol tahayyülü konusunda büyük oranda uzlaştığım Ahmet İnsel de çarşamba günü Radikal’de hükümeti daha cesur olmaya çağırıyordu.
Köşesinde AK Parti’nin “ordu elimizi tutuyor” gibi bir bahanesinin kalmadığını belirten İnsel, “E, daha ne bekliyorsunuz” diye soruyordu.
İnsel’in siyasal iktidarı bir çözüm mercii olarak gören ve demokratikleşme taleplerinin muhatabı sayan perspektifi, kuşkusuz ki evrensel sol değerler için küçük, Türkiye solu içinse dev bir adımdır.
Ne var ki içinde bulunulan durumun ayrıntıları görmezden gelinip dayanak noktası yapılan bu zamansız “zafer ilamı” sorunlu.
Bunca cana mal olan ve kurumsallaşmasını tamamlamış 80 yıllık vesayet rejiminin, bir siyasal iktidarın üç dört yıldır süren normalleşme çabalarıyla ya da bir gazetenin onurlu duruşuyla bittiğini ilan etmek akılcı mı?
Hatta bu tesbiti bir adım daha ileri götürüp, başlangıcını Cumhuriyet mitingleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecine dayandırabileceğimiz ve Taraf gazetesinin ruhunda billurlaşan demokrasi ittifakının misyonunun tamamlandığı noktasına bile getirenler var.
Pesimistlik derttir ama optimistliğin bu kadarı da hakikaten ayakları yerden kesebilir.
Çünkü askerî vesayetin tasfiyesi yolunda dünyadaki tüm deneyimler, dereyi görmeden paçayı sıvayanların sukutuhayale uğradığını açıkça gösteriyor.
Hâlâ okumadılarsa, İspanya’daki darbe rejiminin nasıl sonlandırıldığına dair altın öğütler veren Savunma Bakanı Narcis Serra’nın Demokratikleşme Sürecinde Ordu kitabına göz atmalarını tavsiye ederim.
Serra, bir ülkede muhalefetin ve anayasal kurumların yanı sıra kamuoyunda geniş bir kesimin de eski rejimin tasfiyesine dair bir ortak irade göstermediği ülkelerde demokrasinin kurumsallaşmasının hayal olduğunu altını çizerek vurguluyor.
Türkiye’de askerî vesayete karşı böyle bir ortak aklın hâkim kılınabildiğini söyleyebilir miyiz?
Baştaki hükümetin halen toplumun azımsanamayacak bir bölümünde meşruiyetinin tartışma konusu yapıldığını görmüyor musunuz?
“Pişti artık” dediğiniz AK Parti’ye reformlarından ötürü, CHP’nin, MHP’nin ve ne yazık ki BDP’nin bile, siyasi mücadelenin sınırlarıyla bağdaşmayacak şekilde “işgalci” muamelesi yaptığına dair daha ne kanıt istiyorsunuz?
Yüksek yargısının, barolarının, müesses nizamın hamurunda yoğrulmuş ve hâlâ çoğunlukta olan kürsü hâkimlerinin, savcıların değişim iradesi karşısındaki direncini fark etmiyor musunuz?
Ne yazık ki aynı hatayı siyasal iktidar da yapıyor. Tipik bir örneğini 23 Nisan resepsiyonunda başörtülü bir yüksek yargı üyesinin protokolden kaldırılması olayında gördüğümüz gibi, tabana güç mesajı vermek için skandalları bizzat kendileri örtbas ediyor.
Derdim ne iktidarın gerçekleştirmediği reformlara bahane bulmak ne de atılan adımları küçümsemek.
Hâlâ askerî bürokratlarıyla sanki bir başka devletle barış görüşmesi yapar gibi, günlerce müzakere eden ve Balyoz sanığı 14 generalin görev süresini el mecbur uzatan bu siyasal iktidarın muktedir olduğunu iddia etmenin sorunu küçümsemek ve müzminleştirmekten başka bir anlama gelmeyeceğini söylüyorum, o kadar.
İnsel haklıdır, demokrasi tarihimizin utanç vesikalarından biri olan Mustafa Muğlalı adının, katliam yaptığı kentteki kışlanın tabelasından kaldırılmasını talep etmek demokratların boynunun borcudur. Bahane istemiyoruz artık.
Ama mutlaka bu talebi dillendirirken, o kışlanın tabelasının kaldırılacağı gün bir pusu daha atması muhtemel yapıların ve statükonun fiili ittifak kurduğu diğer odakların köstekleyici çabalarını deşifre etmeyi de atlamamak gerekiyor.
İp üstündeki bir cambazın artistlik hareketlerdeki başarısını yerçekimin ortadan kalkmasına bağlamak yerine, ona tehlikeleri hatırlatmalı, yüksekliği hakkında sağlıklı bilgiler verip yol göstermeliyiz.
Çünkü cambaz bir karşıya ulaşırsa, geçtiği o ip bize de yol olur. Şayet düşerse de, bu macera da “kan çıkmazsa para yok” diye alkış tutan pornografi meraklılarını tatmine hizmet eder, o kadar.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.06.2022
17.05.2021
11.05.2019
10.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
22.04.2019
17.04.2019
8.02.2019