Mücahit BİLİCİ
Profesyonel bir sinema izleyicisi değilim. Film eleştirmeni hiç değilim. Nuri Bilge Ceylan’ın önceki/başka filmlerini de izlemiş değilim. Kuru Otlar Üstüne filmine dair yazılmış başka bir eleştiri metnini veya haberi de okumuş değilim. Artık hangisini tercih ederseniz, cahil veya kirlenmemiş bir gözlemci konumundayım. Sadece filmi izlemiş bir izleyicinin kişisel kanaatleri çerçevesinde izlenimlerimi not düşeyim istedim. Yazmak belki yazmamaktan daha iyi olur diye yazıyorum.
Filmi üç ayrı oturuşta izledim. Uzun bir film. Bir sanat filmi için (bile?) uzun. Filmin kendince sebepleri vardır ancak izleyici sıkılırsa haksız olmaz. Filmin finali bu uzun yolculuğu anlamlı kılacak bir düğümlenme yahut çözümlenme ile bitiyor. Bu açıdan uzunluğu mazur görülebilir. Film katmanlı bir eleştiriyi hakediyor. Basitçe form ve içerik açısından iki pencereden bakalım. Evvela görsel olarak çok başarılı. Fotografik bir film. Bunun filmin içinde bilinçli bir unsur olarak yerleştirildiğini görmek “bakın bunu da yapıyoruz” duygusu uyandırsa da iş düzgün yapılmış. Türkiye sinemasının bu enstrümanda yetkinlik kazandığını yansıtır özellikte başarılı bir görsel kabiliyet sergileniyor. Modernlikten yana ehliyetini almış bir anlatım yeteneği filme dair asgari bir güven duygusu ve kalibre hissi veriyor. Ancak filmin daha postmodern iddialara sahip olduğunu gördükçe filme dair hüküm vermek yerine beklemeyi tercih ediyor insan.
Filmin benim açımdan dikkat çekici özelliklerinden bir tanesi şu oldu: Türk sinemasında diyaloğun basmakalıp yapmacıklıktan azad olup kurtulduğunu görüyoruz. Elbette bu daha önce aynı yönetmence veya başkalarınca kazanılmış bir başarı olabilir. Ancak “konuşma”nın serbestiyet kazanmasının getirdiği bir heyecanın neticesi olarak da kantarın topuzu kaçmış gibi görünüyor. Rahatlık kazanmış diyalogların bu filmde boca edilmesi filmi fazlasıyla şişirmiş ve onu bir filmden çok bir romana benzetmiş. Karakterlere karmaşıklık ve derinlik kazandırma amacıyla diyalog tuşlarına bu kadar yüklenmek anlaşılır bir mazeret olsa da bir dengesizlik işareti. En iyimser ifadeyle diyaloglardan maksat neyse onu daha az sayıda daha kısa diyalogla temin etmek mümkün olmalıydı.
Gelelim içerik noktasına. Fazla mütereddit ve karamsar bir film. Türk sinemasının olgunlaşma aşamalarından birini yansıtan bir özellik. Post-materialist dertler ve değerler, mesela felsefi anlamda sıkılma, zaruret halinden çıkıp etik belirsizliklere saplanma momentinin unsurlarıdır. Bu ruh halinin batıdan doğuya doğru projekte edilme çabası hem gerçekçi değil hem de oradaki otları bile kurutacak kadar bir kuraklık hayal ediyor. Ne otları örten kar ne de büyük şehirden oraya tayini çıkmış öğretmenin bedbin kolonyal nazarı böyle bir atfı meşru kılabilir. Bu projeksiyon eğer bir klişe olmasaydı bir okuma biçimi olarak mazur görülebilirdi ama bir klişe, bir postmodern klişe. Maalesef filmin en çiğ boyutu bu: yoksulun, Doğu’nun, kırsalın mutsuz olduğu varsayımı. Bu zaafına rağmen film şiir gibi bir kapanışla bitiyor.
Peki bu film yeterince orijinal mi? Bana göre değil. Teknik olarak başarılı, sanatsal olarak vasat bir film. Bütün taşra arkaplanına ve taşraya fotografik sadakatine rağmen, konsept olarak yerli olmayan belki olsa olsa yerli olmaya çalışan bir film. Bu filmde yapılmak istenen şeyler kendini belli ediyor. İyi bir filmde yapılmak istenen şeyler değil yapılan şeyler vardır ve bunlar kendini belli etmez. Ve kendini fazla belli etmesin denerek arkaplanda tutulmuş unsurlar da (Kürt sorunu, Alevi kimliği, Allah’ın dağında kıpırdamayan zaman vs gibi hariçten ezberler) “doğu” (oryantal) şablonunun hapishanesinde kalmış unsurlar. Avrupalı beklentiye hitap etme endişesi özgün bir ürün ortaya koymaya engel oluyor. Türk sineması (Avrupa’yı hakkıyla bilip tanımak şartıyla) Avrupa’nın beklediği türden bir film değil, beklemediği türden bir film ürettiğinde tam özgünlüğünü ve gerçek saygınlığını kazanacak diye düşünüyorum.
(Bu yazıyı yazdıktan sonra okuduğum ve filmin Kürtlere bakan vechesini büyük bir yetkinlikle tahlil eden bir eleştiri yazısı için konunun uzmanı Sebahattin Şen’in “Kuru Otlar Üstüne’nin Pharmakonları” başlıklı yazısını okumanızı tavsiye ederim: https://altyazi.net/yazilar/kuru-otlar-ustunenin-pharmakonlari/ )
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
21.05.2025
11.05.2025
4.05.2025
2.05.2025
25.04.2025
5.04.2025
28.03.2025
15.03.2025
2.03.2025