Mücahit BİLİCİ
Heidegger’deki tanımlayıcı damar köylülük veya kırsallık mıdır? Gerçekten onun anlayışında köylü felsefenin efendisi midir? Doğaya, köye, kırsala olan ilgisi olsa bile onun felsefesinin bunların hiçbiri ile ilgisi olmayabilir. Heidegger’in köylü veya köylücü olduğu izlenimi analitik felsefenin Heidegger’e obskurantizm atfetmesinin bir sonucu. Adamın biyografisinin onun felsefesine projekte edilmesinin bir sonucu. Fakat yanlış. Heidegger’in doğa ile olan ilişkisi felsefesinin doğa ile olan ilişkisinden kaynaklanmıyor. Şehrin yabancılaşmış felsefecilerinin tersine gidiyor olması da onu köylü yapmıyor. Heidegger’in felsefesi kırsalın değil şehir-altı’nın felsefesidir. Bir açıdan sistem’den yaşamalanı’na iniş, bir açıdan da şehir’den arz’a çekiliş olarak anlaşılmalıdır. Onunki köylülük değil arzlılık (dünyalılık) hali. Heidegger varlığın filozofu değil, alemliliğin filozofudur. Akciğerlerin değil atmosferin, nesnelerin değil zuhur dinamiğinin resmedicisidir. Heidegger’in felsefeyi iskartaya çıkaran radikal tarihselleştirmeciliğini bir taşra isyanı veya doğaya dönüş olarak okumak yanlıştır.
I. Heidegger ilgisini Nazizm sevdası sayma kolaycılığı
Heidegger’e dair yüzeysel nüfuzlarından dolayı kimi klişe tüketicileri, sol-dışı insanların ama özellikle de İslamcıların Heidegger ilgisinin sebebinin sağcılık ve Nazizm olduğunu düşünürler. Heidegger’in bir dönem zamanının siyasetine yenilmişliğine tutunan bu gözlemciler, Heidegger’de bir değer bulan Batılı-olmayan herkesi Nazizm sempatisi ile itham etmek kolaycılığına düşerler. Batının analitik felsefesinin yetersizliğini açığa çıkaran bir felsefi yaklaşıma olan düşmanlık (Heidegger’e olan öfke) ile Müslüman veya dindar düşüncenin temyiz kabiliyetine olan itimatsızlık birleşince İslamcıların Heidegger ilgisini bir felsefi pozisyon olarak görmek yerine bunu bir siyasi hınç ile açıklamak için gerekli bütün teşvik kredileri bulunmuş oluyor.
Ezikliğin projekte edildiği bu kolay ithamlar sadece Türkiye solcusu için değil, Avrupa’da da geçerli. Almanlar bile yıllarca Heidegger’e dokunamadılar, soykırımcıya karşı şereflerini kaybederken tek bir kelime edemedikleri gibi. Ama Fransızlar, Nazilerin mağduru olmalarına rağmen Heidegger’deki felsefenin derinliğini görmekten korkmadılar. Bütün bir yakın dönem Fransız felsefesi Heidegger’in içgörülerinin muhtelif alanlara tercümesinden ibarettir. (Kısa bir liste: Derrida, Foucault ve evet Bourdieu).
II. Heidegger Avrupa dışında neden ilgi görüyor?
Peki eğer Türkiye’deki Heidegger ilgisi bazı kapkaççı analizlerin iddia ettiği gibi Nazicilik sempatisinden kaynaklanmıyorsa, o zaman ne’den kaynaklanıyor?
Marx’ın politik ekonomistler dahil bir bütün olarak felsefeye yaptığı “darbe”nin bir benzerini yapmıştır Heidegger. Aradaki fark şudur: Marx’ın darbesi eşitlik eldiveni giymiş özgürlük yumruğunun niyet ettiği bir bireysiz cemaat darbesidir. Marx yarışmaya katılan bir matematikçi veya problem çözen bir siyaset bilimci gibi heyecanlı bir sorun çözücüdür. Fakat tüm iyi niyet ve adanmışlığına rağmen Marx insana dair yoksuldur. Heidegger’in darbesi ise aklın imparatorluğuna ve bütün bir felsefe geleneğine karşı tüm merkez iddialarını taşralaştıran ve tarihin eline esir düşmüş iradeyi azad eden bir antropolojik darbedir. Heidegger’in yaptığı şey radikal bir tarihselleştirmedir ve Marx’ın felsefeye yaptığının Marx dahil bütün bir felsefi geleneğe yapılmasıdır. Marx Batının bir kısmını diğer kısmıyla dar bir insanlık adına (ve ancak bir Avrupalı tarihsel tecrübe üzerinden) buluşturan bir açılım yaparken, Heidegger bütün insanlık açısından anlamlı ve Avrupalılığa yolu düşmeyen bir derinlikte evrensel bir açılım yapmıştır. (İronik bir sekilde Marx insanlıkçı bir humanist, Heidegger ise gurbete çıkmayan inatçı bir Almancıdır).
Heidegger’in Avrupalı-olmayanlar nezdinde bu denli yankı bulması bu yüzden bir tesadüf değildir. Heidegger’in Avrupa-dışı gerçekliğe Avrupa’dan açılmış bir dil olması onun Avrupalılar(l)a konuşmak durumunda olan dünyanın başka coğrafyalarındaki insanlarca rağbet görmesine yolaçmıştır. Heidegger’de felsefe Avrupalı olmayana konuşabilir hale gelmiştir. Çünkü Heidegger’de felsefe bir anlamda aslına yani “düşünceye” irca olunuyor. Bu elemental özelliği onu Avrupa-dışı’na da taşıyan şeydir. Heidegger’de merkezilik kazanan şey, seleflerinin açtığı yolun zorunlu yolcusu olan bir “felsefe” değil metafiziğin katılaşmasına izin vermeyen bir başlangıçsal “düşünme”dir.
III. Heidegger’in Kulübesine Yolculuk
İbrahim Kalın’ın yenilerde çıkan Heidegger’in Kulübesine Yolculuk (İnsan Yay., 2025) isimli kitabını okumadan önce yukarıdaki notları düşmüştüm. Kitabı okuduktan sonra edindiğim bazı izlenim ve eleştirilerimi aşağıya kaydediyorum. Kitabın detaylarını anlatmayacağım.
Kalın’ın çalışması Heidegger’i bize ait bir dile dökme konusunda zengin ve önemli katkıları olan bir çalışma. Ciddi bir emek ve entelektüel hazımdan geçmiş bir Heidegger tefsiri. Bu konudaki boşluk düşünülünce her türlü takdiri hakediyor. Ancak kulübe haccının antropolojik notlarını hariç tutarsak bu kitabın ilmi bir kavramsal tercüme çalışmasından öteye gitmediğini, gitmek istemediğini görüyoruz. Daha cesur ve özgün olmasını beklerdim.
Kitapta Heidegger’in temayüz etmiş kavramlarının bir envanteri, açıklaması ve bizim maneviyatımıza tercümesi yapılıyor. Ancak bu sonuncusu (tercüme çabası) yapılırken bundan uzak olan Heidegger bize fazlaca yaklaşıyor. Niyeti öyle olmasa bile yazar da bu durumun farkında. Birkaç kez Heidegger’i (ve kulübesini) romantize etmeksizin tartışma sözü vermesine rağmen yazarın bundan sakınamadığını görüyoruz. Türkiye’deki akademik Heidegger hazım ve sunum çabalarının çoraklığı gözönüne alındığında belki de bunu çok sorun etmemek gerekir.
Değerli katkıların olduğu sükunet içindeki bu kitapta bazı sorunlu gördüğüm yerler de var. Kayda değer bir kaç tanesine bu vesileyle değinmek isterim. Bunlardan bir tanesi vücud ile vecd ilişkisini existence ve ecstasy kavramları ile açıklayan kısım (s.70). Buradaki tartışma insan alemliliğini (alemli olmak anlamında dünyada’lığını) netleştiremediği için “kendinden geçme”nin neden “kendini bulmak” olduğunu veya tersinden söylersek, neden “kendini bulma”nın “kendinden geçme”yi gerektirdiğini açıklayamıyor. Yazarın vurguladığı “farkındalık hali” burada lazım olan şey değil, bilakis olmaması gereken şeydir. Heidegger’i “kendini bil”me literatürüyle ve “farkındalık”la telif çabası kitabın en büyük zaaflarından biri. Çünkü yazarın açıklaması Heidegger’in (Heidegger’in meşhur örneğini kullanırsak) çekiç’inin sadece kırılınca var olduğunu sanıyor. Halbuki Heidegger başka şey söylüyor: İnsan çekiçten geçince çekiç var oluyor. Kırık veya nesne çekici herkes görür. Çekiç için asıl “olma” hali kırık veya nesne olmayıp alemin içinde görünmezliğe gömüldüğü halidir. Zira Heidegger, Descartes’ın aksine bilinç’in değil bütünlüğün, eşyanın değil mücehhezliğin filozofudur. Çekicin hakiki vücudu işlerken unutulmadadır.
Kalın’ın sormadığı soru şudur: Gerçekten çekiç diye birşey var mıdır? Kalın makro seviyede Kartezyenizmin dışında meseleye yaklaşmak gerektiğini biliyor. Yine Heidegger’in “metafiziksiz bir oluş nasıl olur”u anlattığını biliyor ama iş eşyaya (şeyler) gelince orada bir metafizik varsayımına düşmekten kendini bir türlü alıkoyamıyor (s.74-76, s.115). Gerçekte çekiç yoktur, çakma(k) vardır. Çakmada ele gelen şey çekiç adını alıyor. Ele batınca veya kırılınca ancak o zaman çekiç diye bilince çıkıyor. Heidegger’de bütün mesele çekicin çakma’nın, tokmağın da tutma’nın sebebi değil sonucu olduğudur. Bu yüzden Heidegger’de çekicin tabiatı yoktur. Varsa, o tabiat Dasein’ın eline gelmek, yani tutulmaktır. Zira çekiç, bir alem kesiğidir. Bu sebeple çekiç (yani şeyler) ve Dasein’ın ilişkisi bir “paylaşım” ilişkisi (s.74) değil bir “bütünlük” ilişkisidir.
Bu husus netleştirilmediği içindir ki Heidegger’in merkezi kavramlarından biri olan sorge yahut İngilizcesiyle care konusu da ters anlaşılmış. Kitaptaki tüm bir medikalizasyon ve şifa arayışlarına rağmen “care”e bir çare bulunamamış. Çünkü Kalın care’i (sorge) etrafa veya şeylere gösterilen özel bir ilgi, bir ihtimam olarak anlatıyor (s.65, s.75). Ne var ki bu yanlış bir anlama. Heidegger’in bahsini ettiği “alaka” bir eylem değil bir haldir ve özel bir ilginin değil “alakadarlık”ın bir sonucudur. Altyapısal bir durumu tarif eder. Yani “care” iradî bir ilgi eylemi değil insanın varoluşsal halini ifade ediyor. Alemliliği mümkün kılan bu alakadarlık halinin temelinde “lika” var. Müteveccih yüzün aleme açıklığına benzer bir maruzluk ve açıklık halinden bahsediyoruz. (Heidegger’deki kullanımı itibariyle sorge’nin Türkçedeki karşılığı “alakadarlık hali” olur. “Endişe” bile bugünkü anlamıyla sübjektivist bir karşılık ve yanıltıcı). Aynı hatayı “ilgi” mesleği olan hemşireciliğin Amerika’daki teorisyenlerinin itibarlı bir felsefi referans arayışlarında Heidegger’de “care”e denk gelerek (bakım anlamında) sahiplenmesinde de görüyoruz. Bu yanlış okuma iyi niyetli ama teknik olarak hatalı bir literatürün doğmasına sebep olmuştur. İkisi de yanlış.
Bu yazıda Heidegger’in kavramlarının daha isabetli karşılıklarını tartışmayacağım. (Belki başka bir yazının konusu olabilir). Ancak being-in-the-world dünyada olmak veya dünyadalık diye çevrilse de daha doğru çevirisi “alemlilik”tır. İnsan alemli bir varlıktır. Heidegger insanın bir alem içinde vacid olduğunu (kendini bulduğunu), onun vücudunun bir şuhud olduğunu anlatan filozoftur.
Diğer varlıklar zaten ve sadece varlar. İnsan ise nasıl olacağına karar vermek zorunda kalan bir olma biçimi. Karıncanın kararı verilmiştir. Doğanın istikrarı içinde, o kendi doğası içinde (karınca kararınca) akar. İnsanın ise kararı verilmemiştir. “Ah bu ben” der. Kararı verilmediği için varoluş onun için bir sorundur: “Acaba şurdan mı gitsem, yoksa burdan mı?” Kendisiyle ne yapması gerektiği konusunda karar vermek zorunda olan insana Dasein diyoruz. Sartre da Heidegger’den ilhamla insanın özgürlüğe mahkum edildiğini yani kendi yolunu bulmak yüküyle hüküm giydiğini söylerken varlığın insan için neden bir mesele olduğunu anlatmaya çalışır. Bir tek insanda varolmak bir yüktür. (Hilafet kolay gelmiyor).
Heidegger’i takiben Kalın da kitabında ontolojik anlamdaki varlığı (vücud’u) tek tek varlıklardan (mevcudattan) tefrik etmek için büyük harfle (Varlık şeklinde) yazıyor. Varlık’la kastedilen şeyin Allah mı olduğu sorusu (birkaç aksi yöndeki kayıt hariç) müphem kaldığı için de Müslüman okuyucu bu belirsizlik içinde Heidegger’i olduğundan veya olmak istediğinden daha mü’min ve belki sufiyane görebilir. Bu konuda gerekli notu düşse de yazar bu belirsizliğin Müslüman tasavvuru ile örtüşmesinin Heidegger’i tarif (daha doğrusu tasvir ve tercüme) için işe yaramasında bir mahsur görmemiş gibidir.
Bitirirken başlıktaki nispeten önemsiz soruya da dönebiliriz: Heidegger’in Kulübesi’nin Heidegger’in felsefesi ile ilgisi var mı? Bana sorarsanız yok. Kulübesini seviyor olması bu durumu değiştirmiyor. Tıpkı Heidegger’in tüm Almancılığına rağmen milliyetçiliğin değil yerliliğin felsefesini yapmış olması gibi. Yer yer “milli”liğe kendini kaptırsa da Heidegger’deki “nativism” dünyaya dair bir nativism. Dünyada şairane sükun bir yerlilik ve bütünlük arayışıdır, millilik ve milliyetçiliğe indirgenemez. Yani Heidegger, oğlu Hermann ve tüm kulübe hacılarının gösterdiği ihtirama rağmen kulübede felsefi bir keramet bulmak mümkün değil. Heidegger o kulübede değil şehirde yaşıyor olsaydı, Almanca değil İngilizce konuşuyor olsaydı yine benzer fikirler söyle(yebili)rdi. Biyografik hürmeti, felsefi lüzum ile karıştırmamak gerekir. Tıpkı biyografik hataları (Nazizm meselesi) felsefi statüsüyle karıştırmamak lüzumu gibi. Fakat şunu ekleyebiliriz: Kendi evinde, kendi dilinde yerli olmayı (şairane felsefe yapmayı yahut düşünmeyi) başardığı sürece dünyanın geri kalan kısmının (Almanya’da “kara” olmayan başka “orman”ların bile) Heidegger’in umurunda olmadığını söyleyebiliriz. Kulübeyi ve Kara Orman’ı bir elbise, bir cihaz olarak giydiği için, muhatapları Heidegger’in felsefesindeki çarpıcılığı kulübeye ve mekana taşıma eğilimi gösteriyorlar (Nasreddin Hoca’nin kürkündeki kerameti arıyorlar). Ne var ki, Varlığın tarihi açısından “clearing”deki keramet, kara ve kuru ormanda değil çöle dahi olsa “inen nur”dadır.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları







































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.12.2025
13.11.2025
12.11.2025
31.10.2025
20.10.2025
6.10.2025
28.09.2025
21.09.2025
6.09.2025
30.08.2025