Münir AKTOLGA
“Bundan bir süre önce bir yazı kaleme almıştım (bu sitede yayınlandı): “Türkiye’de sınıf mücadeleleri..Nerede bulunuyoruz? İstanbul-Anadolu Savaşları„. Burada, içinde bulunduğumuz burjuva demokratik devrimi sürecinde yeni bir aşamaya geldiğimizin altını çizerek, bundan sonra artık önümüzde duran iki önemli sorunun (yeni, sivil bir anayasa yapımının ve Kürt sorununun) çözümü için mutlaka burjuvazinin kendi içindeki birliğin (eski sistemin içinde oluşup gelen Devletçi TÜSİAD’cı İstanbul burjuvazisiyle, devrimin öncü kuvveti Anadolu burjuvazisi arasında işin ruhuna uygun bir ittifakın) sağlanması gerektiğini söylüyordum. Sonra, bir yazı daha kaleme alarak olayın bir kere daha altını çizmek istedim : „Demokratik Cumhuriyete Giden Yolda Bir Kere Daha İstanbul-Anadolu Savaşları!..Neden Bu Konuda da Yeni Bir Açılım Gerekiyor“?. Hemen bunun ardından da „Nereye Geldik, Ne Yapmalı“ başlıklı yazı yayınlandı!..Bunlar-bu yazılar- hep Gezi olayları öncesi ve sonrasına denk geliyor!.O zaman birçok kişi belki, „bu da nereden çıktı şimdi, burjuvazinin birliğini savunmak sana mı kaldı” diye düşündü, ama görüyorsunuz işte, kazın ayağı hiçte öyle değil! Elin adamı boş durmuyor! Sen tutar da süreci burjuvazinin kendi içindeki sınıf mücadelesi haline getirmeye kalkarsan, adamlar da, “madem öyle, öyleyse böyle” diyerek, bir yandan bir Sarıgül olayı yaratmaya çalışırken, diğer yandan da, Kürtleri ve Alevileri de işin içine katarak daha geniş çapta bir Gezi hareketi yaratmak için kolları sıvarlar!
Tabii ki İstanbul’un o büyük burjuvalarından bahsediyoruz! Herhalde kurbanlık koyun gibi önünüze yatacaklarını beklemiyordunuz değil mi! Son günlerin gündemi meşgul eden olaylarına- Erdoğan’ın “öğrenci evleri” çıkışını da içine alacak şekilde- bir de bu gözle bakalım isterseniz!..”Başka işi mi yok da öğrenci evleriyle uğraşıyor bu Erdoğan” diye şaşıranların olaylara bir de bu gözle bakmalarını öneriyorum!..
Bu yazılarda şöyle demiştik: “Benim ifade etmeye çalıştığım “burjuvazinin birliği” olayı , TÜSİAD’cı-Devletçi burjuvazinin şimdiye kadar önerdiği gibi, gelişmekte olan burjuva devrimini sulandırarak yolundan saptırmak, devrimin öncü kuvveti Anadolu burjuvazisini de Devletçi sistemin içine çekmek için tasarlanmış bir “uzlaşma”-ya da “birliktelik”- değildir! Tam tersine, içinde bulunduğumuz burjuva devrimi sürecinin daha da ileriye gidebilmesi için kapitalist işletme sisteminin genel kuralları içinde bir tür fiili beraberlikten bahsediyorum ben. Bundan da amaç, Devletçi burjuvazinin Devlet sınıfıyla olan ittifakına son verebilmek, onu da devrimin saflarına çekebilmektir”...
“Küresel dünyaya açıldıktan sonra onların da-eskinin Devletçi burjuvalarının da- artık Devletle ve Devletçi sistemle olan göbek bağlarının koptuğunun, Devletçi cepheyle olan geleneksel ittifaklarının artık eski varoluşsal anlamını kaybettiğinin” altını çizerek, artık onları da demokrasi cephesinin içine çekmenin mümkün hale geldiğini” anlatmak istiyordum. Hernekadar Devletin koltuğu altında iç pazarı sömürerek gelişmiş olsalar da, küresel demokratik devrimin onları da etkilediğini ve varoluş koşulları itibariyle onların da artık ulusalcı cepheden ayrıştığını (kafaları bir yanda gövdeleri başka bir yanda hale geldiklerini) ifade etmeye çalışıyordum.
Ama sadece bu da değil! Burada altını çizmek istediğim bir başka nokta da, burjuvazinin birliğinin sağlanması olayının, aynı zamanda işçi sınıfının ve çalışanların birliğinin sağlanmasıyla da bağlantılı oluşuydu. Ancak bu şekilde, iki yüz yıldır süren yabancılaşmanın, kültürel ayrışmanın sona erebileceğini düşünüyorum ben. “Batılılaşma” adı altında sürdürülen kültür ihtilalinin toplumsal yapıda meydana getirdiği ikiliğin ancak bu şekilde aşılabileceğini düşünüyorum..
Ama tabi öyle, birilerinin bazı şeyleri ifade etmesi yetmiyor! Çoğu durumda, bunların hayatın içinde yaşanılarak anlaşılması da gerekiyor! Hernekadar toplumsal etkileşim süreçleri bilişsel öngörüler yoluyla daha önceden açıklanabilirlermiş gibi görünseler de, pratikte işler gene de böyle yürümüyor; çünkü, sürece katılan unsurların bilinçlerini belirleyen maddi varoluş koşulları herkes için aynı değil!. Statükoyu temsil edenlerle, eskinin içinden çıkıp gelenlerin algıları arasındaki farklar, son kararı ve problemin çözümünü gene de sosyal pratiğe bırakıyor!.
Şu son on yıllık süreçte “AK Parti ve Erdoğan hayatın önlerine koyduğu problemleri çözmeye çalışarak ilerlediler. Bu aşamada sorun Devlet Sınıfını iktidardan indirmek olduğu için, ortak hedefe karşı kendiliğinden oluşan bir koalisyon vardı ortada. Ve bu koalisyon öyle bazılarının ifade ettikleri gibi sadece bir “liberaller” AK Parti koalisyonu değildi (nedir ki o “liberaller” denilenler ki! İstanbul burjuvazisini çıkarıverin aradan ne kalır ki geride!). İstanbul burjuvalarının da içinde yer aldıkları-aktif olarak olmasa bile, en azından karşı çıkmadan pasif kalarak-bir koalisyondu bu!. AK Parti’nin ve Erdoğan’ın yaptığı da aslında doğal olarak oluşan bu koalisyonun başını çekmekten, devrimin lokomotifi Anadolu burjuvaları olarak burjuva demokratik devrimini yönetmekten ibaretti. Bu görevi layıkıyla da yaptılar doğrusu..”Ergenekon”, “Balyoz Davaları”, Askerin artık darbecilik modundan çıkarılarak demokratik sisteme entegre edilmesi, 12 Eylül Referandumuyla yapılan anayasa değişiklikleri.. ve dönülen dönemeç..bütün bunlar hep bu dönemin kazanımları arasındadır.
Ama işte ne olduysa bundan sonra-aslında tarih bile verebiliriz, 2013 başlarından beri- olmaya başladı ve bu koalisyon hızla dağıldı!.. Ve daha ne olup bittiğini tartışmaya bile fırsat bulamadan bir anda kendimizi Gezi Olaylarının içinde buluverdik..Şöyle demiştik o zaman:
“İşin özü, dönüp dolaşıp, bazılarının dediği o “güç zehirlenmesi” olayına mı dayanıyordu acaba? Kendi gücünü olduğundan fazla değerlendirmeye mi dayanıyordu? Düşünebiliyor musunuz, ucu ta o II.Mahmut’lara kadar falan uzanan bir kültür ihtilali süreci vardı ortada. Bunun son doksan yılı da Kemalist bir “yeniden kuruluş” dönemiyle taçlandırılmıştı. Sonuç olarak, pozitivist dünya görüşünün toplum mühendisliği harikası olarak yarattığı bir ülke çıkmıştı ortaya..
AK Parti olarak siz, tutuyorsunuz, bu yapıyı, tereyağından kıl çeker gibi adım adım, hiçkimsenin burnunu bile kanatmadan değiştirmeye-aslına döndürmeye- çalışıyorsunuz!. Ve yavaş yavaş, yeni, demokratik bir cumhuriyet çıkıyor ortaya. “Kürt sorunu”, “Alevi sorunu” falan gibi, eski yapıdan miras kalan sorunların da çözülerek, bütün kazanımların yeni bir anayasayla taçlandırılacağı, kalıcı hale getirileceği yeni bir süreçten bahseder hale geliyor herkes”..
„İşte tam bu noktada bir virüs girmeye başlıyor beyine , ve, “vay anasına “ben ne imişim” dedirterek başlıyor beyinde tahribata! “Madem ki bu işin ceremesini şimdiye kadar ben çektim, o halde, yeni kurulacak düzende sistemin nimetleri de benim olmalıdır, niye artık bunları başkalarıyla-şimdiye kadar eski yapının destekçisi olmaktan başka birşey yapmamış olan o Devletçi burjuvalarla- paylaşacakmışım ki” diyerek, bir anda, burjuvazinin kendi içindeki yapısal çelişkileri ön plana çıkarmaya başlıyorsun!. Sanki süreç tamamlanmış gibi, daha ileriki bir dönemde, belkide çok daha kolay bir şekilde çözülebilecek olan problemleri öne alarak (Devlet sınıfının halâ pusuda beklediği gerçeğini gözardı ederek), bir anda, burjuva devrimi sürecini burjuvazinin kendi içindeki kanatların savaşı-bu anlamda bir sınıf savaşı-haline getirmeye çalışıyorsun!. Bütün o kazanımların, on yıldır tereyağından kıl çeker gibi elde edilen başarıların hepsini sadece kendi sınıfsal gücüne malederek, bir anda, hayatın içinde kurulan bütün o dengeleri altüst ediyorsun!. Sonuç: GEZİ PARKI!..Ondan sonra, otur ağla sen, “bütün dünya bize niye karşı” da, “neden herkes bize ihanet etti” diye”!..
Ama kime söylüyorsun!..
Gezi Parkı eylemleri başladıktan sonra karşılarında hiç beklemedikleri bir anda, kendilerini saklama ihtiyacı bile duymayan İstanbul burjuvazisinin temsilcilerini gören AK Parti kurmayları, savunma psikolojisiyle “hah” dediler, “işte tamam, suçüstü yakalandılar, demek ki bize karşı yapılan bütün komploların altında bunlar yatıyormuş”! “Demek ki, o “faiz lobisi” diye bas bas bağırarak bizi uyaranlar doğru söylüyorlarmış”!..Ve, bütün güçleriyle bu yöne doğru asılmaya başladılar!.
Peki asıldılar da ne oldu?
İki şey oldu: Birincisi, “Barış Sürecinin” öldüğünü” ilan ederek, Kürtleri de “Gezi Parkı direniş cephesinin” içine çekmeyi amaçlayan HDP olayını çıkardılar ortaya! İkincisi de, artık AK Parti’den umudu kesen İstanbul burjuvazisinin Sarıgül’ü sahneye sürerek “hadi bakalım, öyleyse böyle” demesi oldu!
Sarıgül deyip geçmeyiniz ha! Adam açıyor ağzını “bismillah, Allah, din” vs., kapıyor gene öyle! Baksanıza, açıktan, “Gülen Cemaatiyle de aram çok iyi” deyip çıkıverdi işin içinden! Ve dikkat ediyorum, onlardan da bu konuda hiçbir ses çıkmadı! “Müthiş bir sahtelik, müthiş bir demagoji” tamam, ama dikkat edin, bütün bunlar gerçeğin sahtesini türeterek, “herkesi kucaklama” vaadiyle birlikte tezgahlanıyor!.
Geçenlerde facebook da bir arkadaş Sarıgül fotoğrafının altına, “tek bir insanın, bunca sahte ifadeyi destekleyecek kas demetine sahip olması mümkün müdür” diye yazmıştı da ben de, “mümkündür, çünkü arkasında koskoca bir Osmanlı geleneği var!..Devletçi burjuvazi var!..Onunla aynı kulvarda koşan bir jöntürk geleneği var..20.yy kalıntısı koskoca bir ittifaklar zinciri var” diye cevap vermiştim! Bunların bütün varoluş koşulları, herşeyin sahtesini türeterek gerçek yaşamı yolundan saptırmaya dayanıyor!..Al o işçi aristokrasisini!..o "solu"..lafa baktığın zaman bal damlar ağızlarından, ama nerede durduklarına bakınca işin rengi çıkıverir ortaya!..Baksanıza, şimdi de, göz göre göre Kürtleri, Kürt siyasetini "solcularla"-Devletçi cepheyle bütünleştirerek Kemalist cephenin içine hapsetmenin-onları bu şekilde cephe içi bir güç olarak kullanmanın- pratiğini yapıyorlar!
Evet, AK Parti ve Erdoğan bu konularda çok hata yaptılar, yapıyorlar!..Kitle desteğine güvenerek bunları küçümsüyorlar!..Sarıgül olayının altından İstanbul burjuvazisini çek çıkar geriye ne kalır bu gerçeği görmek istemiyorlar!..İstemiyorlar, çünkü gözlerindeki Anadolu burjuvazisi gözlüğü buna engel oluyor!..
Alın son günlerdeki şu “öğrenci evleri” tartışmasını! Bu olayın iki yanı var bence. Birincisi tamam, bir tür politik manevra bu! Şöyle: Dünkü gazetelerde “öğrenci evleri” tartışmaları arasında pek dikkati çekmeyen bir haber daha vardı: “Valiliğin emri ile Diyarbakır’daki tüm ırkçı tabelalar (aralarında “ne mutlu Türküm diyene” tabelası da var!) toplatılıyor”!.Doğu’da bunlar olup biterken Batı “öğrenci evleriyle” meşgul olduğu için sessiz sedasız oldu bitti bütün bunlar! Aksini düşünsenize, sadece o “andımızın” kaldırılması olayında bile ne kadar gürültü kopmuştu!! İşin bu yanını düşününce insanın ağzı uçukluyor doğrusu nereden öğrendi bunlar bu kadar politika yapmayı diye!!.Yani, Sarıgül’lü cepheye diyor ki Erdoğan, hadi bakalım bu işe de sahip çıkın da görelim!!.Kendisinin bu konuda bir sorunu yok tabi!..Çünkü, halkın büyük çoğunluğu bu işi destekler diye düşünüyor.. e, önünde de seçim var!..Sarıgül çıksında şimdi öğrenci evleri sorunundan dolayı Erdoğan’ı eleştirsin bakalım!!..”Liberalleri” boşver zaten diyor Erdoğan, onların esamesi bile okunmuyor!!..
Öğrencilerin, kız erkek karışık olarak aynı evde kalmaları tartışılması gereken bir konu. Bazıları nasıl ki bunu savunuyorlarsa Erdoğan da bu konudaki farklı görüşlerini ortaya koyabilir, bunda bir tuhaflık yok. Ama nokta!. İşi buradan daha ileriye götürerek araya Devleti sokmaya, bir tür ahlak polisliğine soyunmaya kalkarsanız bu farklı birşey olur! Herkes gibi sen de düşünceni söylersin biter!. Bunun dışında kimsenin ne yapacağına karışamazsın!. Hele hele öyle “muhafazakarlığa” falan sığınarak ideolojik tavırlar geliştirmeye kalkarsan bu işin sonunun nereye varacağını kimse bilemez!. Burjuva devrimi sürecini onun kendi kuralları içinde ele alarak geliştirmek gerekir. Sen bu alanda yapman gerekenleri yapma, sıkışınca da “muhafazakarlığa”, “İslama” sığın, olmaz bu!
Ama sakın ha, bütün bu olup bitenlere bakıpta oyuna gelip, bunlardan yola çıkarak anti Erdoğan cepheye göz kırpar hale gelmeye çalışmayalım! Baksanıza, neredeyse zil takıp oynayacak bazıları! Sakın, pireye kızıpta yorganı yakmaya çalışmayalım!..Erdoğansız olmaz bu iş..Hata da yapsa, özünde niyeti kötü değil, yaptığı şeyin doğru olmadığını anlayınca telafi edecektir onu..Yiğidi öldür hakkını yeme demişler!..Eleştirerek, yanlışlarını göstererek, ama öte yandan da ona sahip çıkarak, onu daha da ileriye doğru iterek başaracağız bu işi..
Bir yanda toplumun sanki "anti maddesini" oluşturan bir anti toplum cephesi var ortada, diğer yanda ise, bu cephe gerçeğini görerek politikalarını ona göre oluşturması gerektiğini kavrayamayan, onu bölmek, onun içinden kazanılabilecek unsurları kazanmak yerine, burjuvazinin kendi içindeki mücadeleleri öne çıkarmaya çalışan bir zihniyet!..İnce bir çizgi üzerinde gelişiyor herşey ve doğrusu biraz da endişe ediyor insan! Fakat sonra diyorsun ki, korkma, bu işin güvencesi 21.yy paradigmasıdır. Bunun dışında başka bir çıkış yolu yok Türkiye’nin..Yani, hata da yapsak bizi kulağımızdan tutup yola sokacak küresel bir dinamik var ortada!..
Kafamızı bir an için şöyle bir kaldırarak etrafımıza kuşbakışı olarak bakmaya çalışalım..
Farkında olalım olmayalım gerçek anlamda bir savaş durumunun içindeyiz..Peki bu savaş neyin savaşıdır dersiniz?
Bakın, bu savaş özünde 20.yy paradigmasıyla 21.yy paradigması arasındaki savaştır. Yani sadece cephede cereyan etmiyor, aynı zamanda zihinlerde de sürüyor!..Bütün o aktörleri, onların neyin peşinde olduklarını getirin şöyle bir gözünüzün önüne..bu savaşın her alanda iki dünya arasındaki savaş olduğunu göreceksiniz!..
Bir yanda, bölgede Türkiye’nin başı çektiği, gücünü 21.yy paradigmasından-onun yumuşak “gücünden”- alan unsurlar var ortada..Mümkün olduğu kadar sınırların kalktığı bir ortamda daha çok işbirliği yaparak, daha çok üreterek, üretici güçleri daha çok geliştirerek, kendi varlığını bu türden bir sürecin içinde yeniden üretmeye çalışan güçler var..Diğer yanda ise, 20.yy paradigması içinde kalarak kendine yeni bir yer tutmaya çalışanlarlarla birlikte, varolan dengeyi muhafaza etmeye çalışan eskinin egemenleri!..
Büyük tabloyu bir kere bu şekilde ortaya koyarsak ondan sonra puzzelin parçalarını onun içine daha kolay yerleştirebiliriz..
Alin Kürtleri! “Barış süreci” şöyle mi olsun, böyle mi diye tartışıp duruyoruz, nedir bu işin altında yatan?..Bir kere olayı bu şekilde koymak yanlış artık..Söze öyle, Kürtler, ya da Türkler diye başladığınız zaman olaya eksik bakıyorsunuz demektir!..”Kürtler” var Kürtler var, tıpkı “Türklerin” de kendi içinde farklılaşmış oldukları gibi!..Bir yanda, 21.yy paradigmasına uygun adımlar atarak Türkiye ile birlikte yeni bir Ortadoğu-barış projesinin geliştirilmesine imza atmaya çalışan Kürtler var, diğer yanda ise, 20.yy paradigması içinde kalarak Kemalistlerle işbirliği içinde kendilerine pozitivist anlamda "ulusalcı" bir yaşam alanı-solcu bir krallık- açmaya çalışanlar!..Olay çok açık aslında..Kemalistlerle-Ergenekoncularla işbirliği yaparak kaos ortamı yaratacaksın..sonunda da Ergenekoncular Batı’da, sen de Doğu’da birer Beyaz Türk-Beyaz Kürt ulus devleti kurarak bu coğrafyayı paylaşacaksınız!!..
Kim var peki etrafımızda böyle bir amaç için işbirliği yapılabilecek? Başta Suriye’nin Esad’ı!..E, İran’ın ve İsrail’in de işine gelir böyle bir gelişme, öyle değil mi!..En azından karşı çıkmazlar buna, güçlü, modern bir Türkiye’nin yerine bu türden bir oluşumu tercih ederler!..Çünkü onlar da aynı 20. yy kalıntısı paradigmanın birer parçası!..ABD den AB ye kadar eskinin gelişmiş ulus devletleri de karşı çıkmazlar böyle bir sürece!!..Niye karşı çıksınlar ki, kaçıp giden, küreselleşme süreci içinde kendilerini yalnız bırakan sermayeyi tekrar kendi anavatanlarına geri döndürmek için bundan daha iyi firsat olabilir mi!..Türkiye’de, Orta Doğu’da istikrar bozulsun ki sermaye buraları yurt edinmekten vazgeçsin!..Bitti artık o Kopenhag Kriterlerini öne sürmek falan!! Darbeye darbe diyemeyen bir Batı var artık karşımızda! Geride kalan dönemdeki bütün o “demokrasi” talepleri falan hep küreselleşmeyi yanlış anlamanın sonuçlarıydı! Ne zaman ki demokratikleşmenin kendi aleyhlerine işlediğini farkettiler o andan itibaren işler değişmeye başladı artık!..
Rusya mı dediniz! O da zaten 20.yy kalıntısı bir güç..Ya Çin?..İyi güzel de, özünde bir dinazor değil mi o da; ne zaman patlayacağı belli olmayan devletçi bir güç değil mi!..
Ne mi demek istiyorum: İçinde yer aldığı bölgede Türkiye tek!..Bu yüzden de kendi varlığını 21.yy paradigması içinde üretmeye mahkum Türkiye..Bu öyle birşey ki, Türkiye’yi yönetenlerin iradelerinden de bağımsız bir dinamik!..
İşte savaş tam bu noktada veriliyor!..Bir yanda, içerden ve dışardan Türkiye’nin ayağına çelme takmaya çalışanlar, diğer yanda ise, Türkiye’nin daha ileriye doğru gidişini temsil eden dinamikler..
Ben diyorum ki, bu savaş burjuvazinin kendi içindeki bir paylaşım savaşı değildir..Mücadeleyi bu hale getirmeye çalışanlar yanlış yapıyorlar..Tam tersine, Türkiye’nin iç dinamiğini oluşturan bütün güçleri 21.yy paradigmasına göre ele almak, siyaseti bu çerçeve içine oturtmak gerekir..Eğer karşındaki düşman güçlüyse, gücünü eskiden beri varolan dengelerden alıyorsa, sen de kendi saflarını ona göre konsolide etmeye calışmalısın..Karşı taraf nasıl kimi kendi tarafımıza kazanabiliriz diye hesaplar yapıyorsa, sen de ona göre davranıp cepheyi mümkün olduğu kadar geniş tutmaya calışmalısın!...
Bakın size, bütün bu anlatmaya çalıştıklarımızı çok açık bir şekilde anlatan dünkü gazetelerde yer alan bir haber: “Ekonomik tasarruf gerekçesiyle eski sömürgesi Afrika'daki büyükelçiliklerini tek tek kapatan Fransa'nın yarattığı boşluğu Türkiye kapatıyor”.
Sabah'ın haberine göre; “doğal zenginliği ve sunduğu ekonomik fırsatlar ile gelecek yüzyıla damga vurması beklenen Afrika'da Türkiye son 4 yılda 23 büyükelçilik açtı. Fransa'nın diplomatik iş yükünü ve maliyeti azaltmak amacıyla geçen hafta Afrika'da kapısına kilit vurduğu dört ülkeden biri olan Gambiya'da ise Türkiye rüzgârı esiyor”.”Enseyi karartmayalım”, güzel şeyler de oluyor bu arada!
Yazarlar
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023