Murat BELGE
Dünkü yazıma sığdıramadığım, üçüncü ve yanılmıyorsam en önemli Kürt talebi, “yerel yönetim” genel başlığı altında yer alıyor ama bu başlığın ima ettiklerinin epey ötesine geçiyor.
Bu “sorun alanı” yalnız Kürtler için değil, Türkiye’nin tamam için son derece önemli. Türkiye Cumhuriyeti’nin başlıca, belirleyici özelliği, “merkeziyetçi”liğidir. “Yukarıdan aşağıya” oluşturulmuş bir “modernleştirme/ uluslaştırma” sürecinden söz ediyoruz. Böyle bir girişimin aracı, “merkeziyetçilik”ten başka bir şey olamaz. Bir “aydınlar kadrosu”, “devlet” denen mekanizmayı (Osmanlı’dan kalana kendi katkılarını ekleyerek oluşturduğu bir mekanizma) çalıştırarak, bir biçimde varolan halkı bir başka biçime sokmaya girişmiştir. Ne yapılması gerektiğini o halka danışma gereği de duymamaktadır.
Bu yapı, bazı zorunlu esneme işlemlerinden geçerek, ama köklü bir değişim de görmeksizin, bugünlere kadar varlığını korudu. Topluma çok zarar verdi, çünkü her zaman “yerel inisiyatifi” boğan bir işlev gördü. Ama Kürtler’in yoğun yaşadıkları topraklarda ve özellikle 12 Eylül darbesinden sonra yol açtığı felaketler daha yoğun oldu. Bu koyu merkeziyetçiliğin “dediğim dedik”liğine bir de etnik farklılık eklenince, üstelik, doğuya tayini çıkan memur oraya “birtakım yarı vahşi adamların sebepsiz isyanını bastırmak” gibi bir amaçla gitmeye başlayınca, Kürt milliyetçiliğinin en aşırı tezlerini doğrulayan ve pekiştiren bir durum yaratıldı: “sömürge yönetimi” diye bildiğimiz koşulları elbirliğiyle yarattık. Tayin edilen vali oraya “sömürge valisi” tavırları takınarak gitti. “Sömürge yargıcı”, “sömürge polisi”, “sömürge zabitanı”... Bunların hepsi, orada yaşayan insanlara gösterdikleri muamele için, oraya karşı değil, Ankara’daki bakanlıklarına karşı sorumluydular. Ankara’nın olayın bütününe nasıl baktığı belliydi (hâlâ öyle bakıyor, öyle davranmaya devam etmek istiyor).
Dolayısıyla “merkezden özerkleşme”, Kürtler’in en ciddi talepleri ve gerçek anlamda en can alıcıihtiyaçları hâline geldi.
Dediğim gibi, “ihtiyaç”, bütün ülke için geçerli (ama bunu Kürtler kadar keskin hisseden yok). Zaten bu nedenle, epey yıldır beridir, ademimerkezileşmeyi durmadan konuşup tartışıyoruz; zaman zaman yapıyı gevşetecek yasal/anayasal değişiklikler de yapıyoruz. Ama bina baştan öyle kurulmuş ki, bunlar insanların rahat soluk alıp vermesine imkân tanımıyor.
Türkiye’de “Kürt sorunu” dendi mi, hele bunun yanında “demokrasi” gibi sözler de kulağa çalındı mı, otomatikman “Bölünüyoruz/ Bizi bölüyorlar” şarkısını okumaya başlayan kalabalık bir koro var. “Yerel özerklik” sonuç alacak bir tartışma, düzenleme konusu hâline geldiğinde bu koronun repertuarından neler bulup çıkaracağı tahmin edilmeyecek bir şey değil (Sezer’in yasa tasarısını veto etmesi gibi olaylardan meydana gelen bir “refleks/savunma” birikimi de var).
Öte yandan, “paranoya”yı “normal hayat” hâline getirmeyi başarmış bu gibi kesimlerden bağımsız olarak, örneğin ben bile, etnik temel üzerinden biçimlendirilmiş “federatif” yapıları “sorunlu” bulurum. Amerika veya Almanya “federal” sistemin başarılı örnekleri, çünkü ikisinde de, farklı tarihî nedenlere bağlı olarak, federalizmin temelinde bir etnisite etkeni yok. Etnisite etkeni olan federasyonlardan biri Lübnan, biri Yugoslavya’ydı (Sovyetler Birliği’ni saymazsak). Biri de, aylarca hükümetsiz yaşamayı başarsa da “çift-uluslu, üç-dilli” yaşamakta her gün kâbus gören Belçika.
“O hâlde özerklikten vazgeçelim” diyecek hâlim yok. Vazgeçemeyiz. Vazgeçmenin sakıncası daha büyük. Ama, “iyi düşünelim, iyi tedbir alalım” derim. Tabii, niyetimiz birlikte yaşamaya devam etmekse.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025