Orhan MİROĞLU-Taraf yazıları
Geçen hafta Aysel Tuğluk’un DTK’da yaptığı konuşma tartışmalara yol açtı.
DTK, seçimler öncesinde bir durum değerlendirmesi yapmak ve hatta seçimlere katılma konusunu karara bağlamak üzere toplanmıştı.
Hatırlardadır, DTP’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması sürecinde, sine-i millete dönme kararını görüşmek üzere yine Diyarbakır’da toplanan DTP Merkez Organları, sine-i millete dönme kararı almış ama Öcalan böyle bir şeye rıza göstermediği için, Diyarbakır’da alınan karar, Ankara’da ve Meclis’te kalma yönünde düzeltilmişti. Dolayısıyla, her ne kadar Öcalan son görüşmelerinde sivil Kürt siyasetine birtakım eleştiriler yöneltiyor olsa da, henüz Kürt sorununda ‘sıfır noktası’ anlamına gelecek Diyarbakır merkezli bir siyaset kararı da vermiş değil. Bütün umutsuzluğuna rağmen..
Dolayısıyla Öcalan bu konuda bir şey dememişken, DTK’dan seçime katılmamak konusunda bir karar beklemek çok da gerçekçi görünmüyordu.
Bu toplantıda muhtemelen Diyarbakır merkezli bir siyaset anlayışı için eğilim yoklaması yapılmış oldu; ama bu toplantıyı daha da önemli kılan bence, Sayın Tuğluk’un yaptığı konuşmanın muhtevasıdır.
Tuğluk’un konuşması, seçimlerde oy arttırmak, tabana moral vermek gibi taktiksel amaçlarla yapılmış bir konuşma değildi.
Bu konuşma, BDP-PKK’nin temsil ettiği Kürt siyasetinin yeni manifestosu niteliğinde bir konuşmaydı..
Peşinen söylemek lazım. Öcalan’ın, eğer sağlıklı ve samimi bir müzakere süreci başlamazsa, 15 hazirandan sonra başlayacak olan ‘cehennemi’ hatırlatan sözleri ortadayken, Tuğlukun “kötü şeyler olacak” demesine takılıp kalmanın bir anlamı ve faydası yok.
Yeni bir döneme giriliyor. BDP seçimlerden güçlenerek çıkacak, alacağı oylarla belki barajı aşacak, belki de yakın bir yerde duracak. YSK kararına karşı gösterilen ulusal çapta tepkiler, BDP’nin meşruiyet alanını güçlendirdi. Ama önce, Dersim operasyonu ardından Kastamonu eylemi, her şeyi yeniden berbat etti.
Dersim ve Kastamonu hadisesi siyasal alanın, her an için şiddetin gölgesinde kalabileceğini ve her iki alan söz konusu olduğunda, sınırın hâlâ şiddeti elde bir imkân olarak tutanların iradesiyle belirlendiğini ortaya koyması bakımından çok önemlidir.
Çünkü bu her iki eylem, bana göre evet Kürt sorununda sıfır noktaya, yani yeni bir tarihî sürece işaret ediyor.
Kürt siyaseti önüne yeni bir yol haritası koydu. Yeni bir şey değil bu, ama Tuğluk bir kez daha deklere etti bu yol haritasını.
Buna göre, Kürtler, bundan sonra, hak temelli bir mücadele için değil, Demokratik Özerk Kürdistan için mücadele edeceklerdir.. Bu statünün anayasal güvenceleri yaratılmadığı sürece, Kürt sorunu çözülmüş sayılmayacaktır. Kısacası, üniter devlet ve Kürt toplumu arasındaki siyasi ilişkiyi veya statüsüzlüğü Kürtler ret ediyor.
Liderin Öcalan, sisteminin KCK sistemi, merkezin Diyarbakır ve statünün adının da Demokratik Özerk Kürdistan olduğu siyasi bir statüyü elde etmeyi hedefleyen yeni bir siyaset anlayışı söz konusudur.
BDP-PKK çizgisine göre, Türkiye’nin siyaseten durduğu yer ne olursa olsun, yeni statüyü tanımaya elversin, vermesin, Kürtler bu statüyü yaşadıkları coğrafyada kendi kendilerine hayata geçirme gücüne sahiptir ve bu deneyimi yaşamak için Türkiye’deki siyasi süreçlerin sonucuna katlanmaya ve sabır göstermeye mecbur değillerdir. (Mehmet Altan’a bir Kürt siyasetçinin söyledikleri bu bakımdan çok önemli: Seçimlerde yer yer yüzde 90 oy alınacak ve eğer Türkiye sorunu çözmezse, çözüm için uluslararası aktörlerin muhatap kılınacağı arayışlar başlayacak. Star, 7 mayıs)
PKK-BDP’ye göre, AK Parti’nin muhatap olma misyonu sona ermiştir. Böyle düşünmek işte sıfır noktaya işaret eden bir durum. Çünkü, AK Parti’nin yakın zaman için, CHP ve MHP koalisyonu dışında bir alternatifi yok.
Peki bu durumda, devleti ve hükümetleri bir yana bırakıp Türk halkını hedef alan bir politika seçenek olabilir mi?
Sıfır noktasının yol açacağı felaketlerden belki böyle bir tutum izlemek, bizi koruyabilir diyeceğim, ama böyle bir şeyin mümkün olabileceğine inanmamız için ortada hiçbir sebep yok. Maalesef Türk halkı Kürt meselesinde kendi devletinden ve hükümetinden daha ilerde değil, daha geride duruyor.
Her iki halkın ulusal psikolojilerine iyi gelebilecek bir politik tutumun hayata geçmesi, şiddetin sona ermesine bağlıdır. Yani, Dersim ve Kastamonu’nun asla bir daha yaşanmayacağına insanların inanması gerekiyor.
Genel şartlar böyleyken, acaba Kürt siyaseti neden farklı bir tutum içine girdi?
Sıfır noktasına meyletmenin uluslararası sebepleri var mı?
l Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da başlayan devrimler, Kürt sorununda da, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir dönemin habercisi gibiydi.
l Suriyeli Kürtlerin diyasporadaki temsilcileri, bir yandan bu ülkedeki Kürt nüfusu kanlı gösterilerden ve sokak hareketlerinden uzak tutmaya çalışıyor, bir yandan da, Kürtlere özerk bir statü talebinde bulunuyor.
l Güney Kürdistan, Kürt milliyetçilerinin, ulusal birliğin ne olursa olsun korunmasını tavsiye eden yazılarına, açıklamalarına rağmen, üç büyük ulusal parti arasında kılıçların çekildiği yeni bir mücadele alnına dönüşüyor.
l PJAK İran Kürtlerinin umudu haline geldi.
Bana kalırsa, PKK bu tabloda, sadece Türkiye Kürtleri arasında değil, Ortadoğu’daki Kürt nüfus arasında giderek artan bir siyasi itibara ve misyona mazhar olmaya aday bir hareket olarak öne çıkıyor.
Bu siyasi gücü korumak ise Diyarbakır merkezli bir siyasetten, “Türkiye’den bana ne, ben sistemimi kurarım, êdi besê” diyen bir anlayıştan geçmiyor. Tam tersine, koşullar êdi besê dedirtecek ölçülerde ağır olsa bile, Kürt halkının Türkiye toplumundan ve sisteminden siyasi kopuşuna yol açacak hiçbir siyasi tercih bugünün koşullarında denenmeye değer değildir.
PKK siyasi kopuşu ve ayrışmayı besleyen bir savaşın tarafıdır.
Ama bugüne kadar, siyasi ayrılığı ve kopuşu kolaylaştıracak stratejik bir programla hareket ettiği söylenemez.
Bu bakımdan, fikir beyan etmekten imtina ediyor olsalar da, sıfır noktasının bütün Türkiyeli Kürtleri endişelendirdiğini ve korkuttuğunu tahmin etmek zor değil.
Kürt toplumunun geleceğini yer yer alınan yüzde 90 oy üzerinden kurmaya çalışmak, bu yüzyılda hiç de çoğulculuğa ve demokrasiye uymayan bu türden sonuçlarla övünmek benim anlayabileceğim bir şey değildir.
Dolayısıyla, bu sonuca güvenerek sıfır noktasında siyaset yapmak, bunu denemeye kalkışmak, yer yer yüzde 90 oy alınamayan alanlarda yaşayanların suskunluğunu bir anda sona erdirebilir.
Yeni bir statü derken, Kürtler içinden çıkılmaz bir iç siyasi bölünme ve çatışma içine girebilirler. Bunun belirtileri yok değildir.
Eruh ve Şemdinli birinci sıfır noktasıydı. İkinci sıfır noktası, 1984’te, ilk silahın atılmasıyla başlayan sürecin yol açtığı kayıplarla kıyaslanmayacak sonuçlara yol açabilir. İkinci sıfır noktasının başlaması halinde, her iki halk arasında büyük bir ulusal etnik çatışma kaçınılmaz hale gelebilir.
Kürt sorunuyla oyun oynamanın zamanı değil artık.
Sıfır noktasında siyaset yapmanın da, BDP’ye “Gel kardeşim Meclis’e”, PKK’ye, “Yok ederim seni dağda!” demeyi hâlâ yegâne seçenek olarak gören anlayışın da sonu felakettir.
Yazarlar
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.10.2012
3.09.2012
1.09.2012
30.08.2012
27.08.2012
25.08.2012
23.08.2012
20.08.2012
18.08.2012
16.08.2012