Orhan MİROĞLU-Taraf yazıları

Orhan MİROĞLU-Taraf yazıları
Orhan MİROĞLU-Taraf yazıları
Taraf Gazetesi Tüm Yazıları
Omeran Sempozyumu Yazdır
16.05.2011
2580

Şarkiyat Araştırmaları Derneği’nin Mardin’de gerçekleştirdiği Sempozyum ilklerin yaşandığı bir sempozyum oldu. Merkezi Diyarbakır’da olan dernek kurulduğu tarihten bu yana, kısa zamanda birçok bilimsel çalışmaya imza atmış.

Bu coğrafyanın çoğulcu kimliğini, dinsel ve etnik aidiyetlerini bir bir masaya yatırmış.

Türkiye’den ve dünyanın dört bir yanından bilim insanlarını bir araya getirdiği Omeran Sempozyumu ilk değildi, sonuncu da olmayacak.

Önümüzdeki günlerde Veysel Karani Hazretleri için bir sempozyum yapılıyor.

Öneri Artuklu Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Kadri Yıldırım’dan geldi. Sevgili, Kadri hoca, enfes bir Kürtçeyle, bize Yezidiler’i anlattı. Onun önerisi üzerine, Şarkiyat Araştırmaları Derneği, bölgenin kadim halklarından Süryaniler için bir çalışma düzenleyecek..

Tartışmalar, sunumlar, araştırmacıların vardığı önemli bulgular bir yana, bu sempozyum aslına bakarsanız, Turabdin ve Mezopotamya’da uzun bir yolculuğa çıkmak gibiydi.

Süryaniler, Yezidiler, Ermeniler ve Mıhallemiler’in tanıtıldığı özel oturumlar oldu.

Bu halkların konuştuğu dillerden sunumlar yapıldı.

Artuklu Üniversitesinin görkemli salonunda, Kürtçe, Ermenice, Süryanice, Mıhallemice yapılan konuşmalar toplumun nerelere geldiğini gösteriyor aslında.

Güçlü bir iç barış ve bu iç barışı mümkün kılacak merak duygusu gelişiyor o coğrafyada.

Siyasi, dinsel ve etnik kimlikler, aidiyetler arasında yepyeni diyalog köprüleri kuruluyor.

Bütün bu hareketlilik, devleti temsil eden kurumların da kendilerine çeki düzen vermelerini sağlıyor. Valilik, belediyeler, bu türden çalışmalara kayıtsız kalmıyor, katkı sunuyor.

Nitekim, Omeran Sempozyumu, Omerli Kaymakamlığı ver Belediyesinin katkılarıyla gerçekleşti.

Mardin’in en köklü Ermeni ailelerinden Thomas Çerme, eşi Vartanuş Çerme ile beraber konferanstaydı.

Mardin’i 54 yıl önce, terk etmek zorunda kalmış Çermeler ve İstanbul’a yerleşmişler.

Bugün Mardin’de yaşayan Ermeniler yok. Oysa daha yakın zamana kadar bu şehirde, binlerce Ermeni yaşıyordu. 1915’ten sonra bir şekilde Mardin’de kalmayı başarmış Ermenilerden, 1950’li yıllara gelindiğinde kimse kalmamış..

Mardin’in sosyal, kültürel yaşamında önemli bir yeri olan Ermeniler, tıpkı Süryaniler gibi, zaman içinde azalmışlar..

Bu netameli tarih hakkında özetle bir şeyler söylemek gerekirse, şu sorudan başlamak gerekir belki:

Bizler, buradayız, ama ya burada olmayanlar, onlara ne oldu, bir zamanlar bu topraklarda yaşayan Ermeniler’e, Süryaniler’e ne oldu?

Bu sorunun cevabı üstüne düşünmek bile, insana acı veriyor. Çünkü maalesef bizler, Kürtler, Türkler, Mıhallemiler olarak buradayız, ama tarihsel zenginliğimizin, üstünde oturduğumuz uygarlığın parçaları olan Ermeniler, Süryaniler bugün bu topraklarda yoklar..

Thomas Çerme’nin sevgili Eşi Vartanuş kendi ana diliyle Ermenice kısa bir konuşma yaptı.

Mardin’de, 96 yıl sonra, bir ilk gerçekleşiyordu böylece..Ve 96 yıl sonra bir Üniversitenin salonunda Ermenice işitiliyordu.

Omeran bölgesi üzümleriyle meşhurdur. Bir bağa girdiğinizde on çeşit üzümü tadabilirsiniz. Her birinin tadı farklıdır. Zeynebi ve Zeyti çeşidinden kuru üzüm yapılır. Pestil ve cevizli sucuk, sonbahara doğru yetişen mazrunadan yapılır. Mazruna kadar ince kabuklu bir üzüm çeşidi daha bulamazsınız..

Çermeler, işte bize bu üzüm çeşitlerinin Ermenice adlarını saydılar bir bir..

Söyledikleri her kelime, bakın bizlerde sizin gibi buralara aidiz der gibiydi.

Sempozyuma, Artuklu Üniversitesiyle beraber ev sahipliği yapan Ömerli Belediye Başkanı Yılmaz Altındağ, eski tarihlerde, üzüm şırasını ta Bağdat’a kadar ulaştıran 1000 kilometreden uzun bir kanalın varlığından söz etti..

Omeran Sempozyumunda, sıcak bir bölgeyi konuştuk. Bu sıcak bölgenin harareti bugün de çok yüksek. Her şey dönüp dolaşıyor, taleplere geliyor. Buralardan kovulan, zulme uğrayan halkların istediği bir tek şey var aslında..Tanınma ve görünür olma talebi..

Geçmişte hiçbir şey olmamış gibi davranmayın diyorlar..Bu toprakların bizim anavatanımız olduğunu, hatıralarımızla, kültürel zenginliğimizle bu topraklarda doğan uygarlıklara ait olduğumuzu unutmayın diyorlar..

Sıcak bir bölgeyi konuştuk Mardin’de. Turabdin’i ve Omeran bölgesini konuştuk. Sınırlara pek inanmam. Konuşmacıları dinlerken, bir zamanlar bir arada ve komşu olarak yaşayan bir çok halkın, dinsel topluluğun, belli bir sınıra coğrafyaya sığmayacağını düşündüm.

Herkesin kendi sınırı içinde yaşadığı bir coğrafya, bir kültür, söz konusu değil hiç.

Diller ve kültürler arasında aşılmaz duvarlar yok. Sorun, bu dillerin ve kültürlerin temsil ettiği çeşitli uygarlıkların, uygun koşullar oluştuğunda nasıl da yok edildiğini, yok edilebileceğini anlamak sorunudur.

Yok edilen uygarlıklar bir yana, o uygarlıkları ve kültürleri temsil eden topluluklara karşı da devlet iyi davranmamış..

Benim ailemin de mensubu olduğu Mıhallemiler, çok güzel ve farklı bir Arapça konuşur. Kürtçe’den, Türkçe’den alınmış kelimeler vardır bu dilde. Ama bu dil yavaş yavaş kayboluyor. Mıhallemiler, dillerinin korunmasını ve kendi dillerinden TV yayını talep ediyorlar.

O salonda dinlediğim Mıhallemice beni geçmişe götürdü. Annemi hatırladım. Annem Kürttü.

Ama Arapça’da biliyordu. Bizimle her iki dille de konuşurdu. Bazen Arapça, bazen Mıhallemice..

Artuklu Üniversitesinin salonunda dinlediğim Mıhallemice bana bir özlemi yeniden hissetirdi. Keşke dedim içimden, annem bugün yaşıyor olsaydı da, Sempozyum’dan sonra doğduğum ve yaşadığım köye, Keferhavar’a gidip, onunla Mıhallemice , koyu bir sohbete oturabilseydim..

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar