Serdar KAYA
Fransız laikliği, Kilise (ve daha geniş anlamda da eski rejim) ile yaşanan çatışma sürecinde şekillendiğinden, herhangi bir dinî anlam ifade eden herşeye şüpheyle yaklaşma eğilimine sahip. Amerikan laikliğinin evrildiği tarihî süreçte ise böyle bir tecrübe yer almıyor. Hatta, Amerikan tecrübesi, tamamen ters istikamette etkilere sahip olan dinamikler de içeriyor.
Bu dinamiklerden biri, Avrupa’da ayrımcılığa maruz kalan çok sayıda dindar püritanın Kuzey Amerika’ya göç ettikten sonra dinî pratiklerine devlet müdahalesinin söz konusu olmayacağı bir siyasi sistem arayışında olmaları. Bir diğer dinamik ise, gerek daha seküler bir yaklaşıma sahip olan gerekse dindar oldukları halde (azınlıktaki bir din ya da mezhebe bağlı oldukları için) ayrımcılık görmek istemeyen kitlelerin, devletin herhangi bir dine resmî bir hüviyet tanımadığı bir anayasa talep etmeleri.
Bu iki tarihî dinamik dikkate alındığında, Amerikan Haklar Bildirgesi’nin birinci maddesindeki “Kongre, dini resmî kılan, ya da dinin özgürce icra edilmesini yasaklayan hiçbir kanun yapmayacaktır”ifadesinin hangi kaygıları yansıttığı daha iyi anlaşılabilir. Zira, ABD’nin kuruluş yıllarında birbirine muhalif olan bu iki siyasi dinamiğin iki müstakil talebi anayasaya aynı anda yansımış ve Amerikan laikliğinin temelini oluşturmuştur.
ABD’deki farklı laiklik anlayışları
San Diego Eyalet Üniversitesi’nde görev yapan Doç. Dr. Ahmet Kuru, 2009 yılında Cambridge University Press tarafından yayımlanan Pasif ve Dışlayıcı Laiklik: ABD, Fransa ve Türkiye adlı kitabında bu tarihî dinamiklere dikkat çekiyor ve ABD’deki farklı laiklik anlayışlarının geçmişten bugüne yaşadıkları evrimin izini sürüyor. Bu çerçevede, günümüz Amerika’sında laiklik konusunda dört ana tavır tesbit eden Kuru, bu dört tavrı mevcut ihtilaflar ekseninde karşılaştırıyor.
Yelpazenin bir ucunda, (1) Hıristiyanlığın Amerikan kültür hayatına egemen olmasını isteyen, (2) devlet okullarında (ekseriyetle sabahları yapılan) toplu dualardan yana tavır koyan ve (3) devletin dinî okullara da destek olmasında bir mahzur görmeyen Hıristiyan sağı var. Diğer uçta ise, bütün bunlara karşı çıkan ve hatta dinin kamusal alandan tamamen dışlanmasını isteyen katı ayrışmacılar yer alıyor.
Bu iki ucun arasında ise, uzlaşmacılar ve ayrışmacılar bulunuyor. Bu iki grupta yer alanlar, dinin kamusal alandan dışlanması gerektiğini düşünmüyorlar. Ancak herhangi bir düşünce ya da inancın ülkenin kültür hayatına egemen olmasını da problemli buluyorlar. Bu iki grup arasındaki fark ise, ayrışmacıların dinî alan ile devlet alanını ayırmak istemeleri noktasında. Örneğin, ayrışmacılar, devlet okullarındaki toplu dualara ve dinî okullara verilen devlet desteğine karşı çıkıyorlar.
Uzlaşmacılar ise, katılım mecburi olmadığı müddetçe, dualarda bir problem görmüyor ve inançları gereği güne dua ile başlamak isteyen kimi öğrencilerin bunu yapmalarına engel olmayı doğru bulmuyorlar. Uzlaşmacıların, dinî okullara verilen devlet desteği konusundaki düşünceleri de daha farklı. Zira onlara göre, devletin kimi özel okullara destek verirken sırf dinî kimliği nedeniyle kimi diğerlerini dışarıda bırakması da bir tür ayrımcılık. Dolayısıyla da, devletin bir kişinin/okulun seküler olup olmadığı konusunda kör olması ve çocuğunu (sözgelimi) özel bir Katolik lisesine yazdırmayı tercih eden aileler ile seküler bir özel liseye gönderenler arasında ayrıştırma yapmaması gerekiyor. (Bu konunun sıklıkla atıfta bulunulan bir diğer yönü ise, devletin özel okullara verdiği desteğin her iki gruptaki ailelerin de vergileriyle finanse ediliyor olması.)
ABD içindeki bu yelpazeye bakıldığında, iki nokta özellikle dikkat çekiyor: Birincisi, Türkiye’de “din ve devlet işlerinin ayrılması” denen, Amerikan siyasetinde ise (Thomas Jefferson’a atıfla) “ayrıştırma duvarı” (wall of separation) şeklinde ifade bulan çizginin, yelpazenin sadece bir kanadından ibaret olması. İkinci önemli nokta ise, bu kanatta yer alan ve katı ayrıştırmacılar tarafından temsil edilen Fransız tipi laikliğin, yelpazenin ucuna (yani merkezin epey dışına) düşmesi.
Kitap notu
Ahmet Kuru’nun yukarıda bahsettiğim (ve Şükrü Hanioğlu’nun ifadesiyle, şimdiden “konusunda otorite haline gelen”) kitabı, dünyadaki farklı laiklik anlayışları konusundaki en önemli güncel çalışmalardan biri. Kitabın Türkçe çevirisi, geçtiğimiz günlerde İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından basıldı. Konuyla ilgilenen herkese şiddetle tavsiye ederim.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Resmin Yunus Emre'siydi, İbrahim Balaban
9.06.2019 - AFFET BİZİ YAVRUM
17.06.2018 - Biz Bir Toplum Değiliz
6.04.2015 - Charlie Hebdo Katliamı (5): 2005 karikatür krizi
23.03.2015 - Charlie Hebdo Katliamı (4): Hasan, Türkiye ve Kemal
16.03.2015 - Charlie Hebdo Katliamı (2): İslam ve Batı
20.01.2015 - Charlie Hebdo Katliamı (1): Avrofobi
15.01.2015 - Amerika’yı kim keşfetti?
17.11.2014 - Türk gibi düşün: Merak değil nefret et
1.10.2014 - 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ne dair notlar
12.08.2014
Yazarlar
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
Hayri ATA
Keske dediginiz gibi olsa, ama bana gore Basbakan ve AKPnin demokrasi bagajinda tek bir mermisi dahi kalmadi. Basbakan arabayi epeydir geri vitese aldi. "Kurt sorunu vardir ve bu benim sorunumdur" dan "Kurt sorunu yoktur"a, "benim askerim gorevini yapiyor"a kadar geldi. Bu saatten sonra AKPnin butun stratejisi tek bir ileri adim atmadan mevcut durumunun "muhafazasi" ve askerle "uzlasma" uzerine kurulacak, kuruluyor. Ocalana gelince o artik bir "yorgun demokrat"..