Sezin ÖNEY
Orada karmaşık işler oluyor. Orası, yani burası; Ankara ve burada gerçekten de, karmaşık işler oluyor. Biz de, bunlara “politika” adını veriyoruz.
Son bir haftaya damgasını vuran ve Başbakan Erdoğan’ın “kızlı-erkekli karmaşık işler”açıklamasından sonra, işin terör boyutu mu kalmadı, “toplumsal ahlak” boyutu mu, farklı açıklamalar nedeniyle siyasi kırgınlıklar mı ortaya çıkmadı...
Aslında tüm olan biten, Türkiye’de siyasetin yaşadığı krizin göstergesi...
Erdoğan’ın samimiyetle inandığı bir ahlak, iyilik, doğruluk anlayışı var ve bunun da, polis zoruyla veya devletin kullanabileceği herhangi bir araçla dayatılmasında da beis görmüyor; sorgulamamıza gerek var mı? Hayır, çünkü o en doğrusunu biliyor... Yaptıklarını “toplumun yüksek çıkarı için”yapıyor.
Ahmet Hakan’ın “Neden böyle yapıyor” başlıklı yazısında dile getirdiği gibi, Erdoğan,“Türkiye’yi kendi evini düzenler gibi, düzenleyebileceğini” zannediyor.
AKP’nin, bir kitle partisi olarak, bu durum karşısında sorgulayıcı bir tutuma girmek yerine, iyiden iyiye Erdoğan’ın iki dudağına bakar hâle gelmesi, parti içindeki siyasetçilerin Erdoğan’ın açıklamalarına uyum için eğilip bükülüp girdikleri hâller, Türkiye siyaseti tarihinde yeni trajikomik kareler olarak yerlerini alacak.
Bu hâliyle AKP’nin yerel seçimlerdeki olası başarısı, “biz böyle iyiyiz” düşüncesini parti içinde güçlendirerek, bu siyasi hareketin asıl çöküşüne yol açacak diye düşünüyorum.
“İçimizdeki Finlandiyalılar” başlıklı yazımda, Finlandiya’nın “dünyanın en iyisi” olarak adlandırılan eğitim sisteminden bahsetmiştim.
Bir okuyucudan, “Finlandiya’nın nüfusunun büyüklüğü ve zenginliği, Türkiye ile bir mi”diye, benzer bir eğitim sisteminin “burada” imkânsızlığından dem vuran bir eleştiri geldi.
Bir yandan, Türkiye’nin “büyük ülke” olma projeleri arasında, “3+ çocuk” var; öte yandan nüfus büyüklüğü, Türkiye’nin gelişim ve dönüşümünde ayakbağı kabul ediliyor.
Bu çelişki bir yana, Finlandiya’nın yaklaşık 5,5 milyonluk nüfusu olmasına karşılık, her zaman “ileri demokrasi, gelişmiş ekonomi, refah toplumu” tanımlamalarına uymadığına dikkat çekmek lazım.
1950’lere kadar, Finlandiya “çiftçiler ve oduncuların ülkesi” olarak bilinen, ekonomik açıdan hiç de gelişmemiş sayılan bir memleketti.
Ancak, siyasi tercihler, Türkiye’den çok farklı yapılagelmiş; devletin kaynakları çok daha farklı kullanılmış ve bugünkü tablo ortaya çıkmış; dünyanın en barışçıl, en iyi eğitim sistemine ve yaşam kalitesine sahip- müreffeh, ekonomisi sağlam... liste böyle uzayıp gidiyor.
Türkiye ise, kaynaklarının önemli bir kısmını Diyanet, Milli İstihbarat Teşkilatı, (hâlâ) Türk Silahlı Kuvvetleri ve polis teşkilatına ayıran bir ülke.
Sonuç da ortada; Finlandiya’nın “en” çıktığı yaşam kalitesi eksenli endekslerde Türkiye diplerde. Washington DC merkezli Fund for Peace ’in (Barış Vakfı- http://global. fundforpeace.org ), en istikrarlıdan dengeleri en sarsak olana ülkeleri sıraladığı “Failed State Index”te, Türkiye “tehlike altındaki ülkeler”den biri. Rusya, Cezayir, Tunus ile aynı ligde. İşlevlerini yerine getiremeyen, işlemeyen devletlerin bir iki derece kötüleri zaten demokrasiden bahsedemeyeceğimiz veya ciddi krizler yaşayan devletler.
Tabii, “dünyanın en iyi eğitim sistemine” sahip olabilmenin asıl sırrı, sabır. Finlandiya, bu sistemi, 40 yılda sivil toplum, uzmanlar, siyasetçiler, öğretmen ve öğrencileri içine alan kapsayıcı bir politika üretme süreciyle, ince ince dokuyarak oluşturdu.
Türkiye’de, hangi “tek adam”ın tarihe kendi çehresini kazımak dışında gayesi oldu?
40 yıllık emek, hangi partinin işine gelir? Öyle bir sabır sözkonusu mu?
“Ezici başarılar”, “mega projeler” varken hele?
[email protected]
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Olağanüstü koşullardan çıkış
3.02.2025 - Lucifer etkisi: Can ve cam kırıkları
29.01.2025 - Çanlar kimin için çalıyor?
17.01.2025 - ABD seçimleri: Neden böyle oldu?
7.11.2024 - Şahinlerin barışı
6.11.2024 - Bu 'süreç' neyin süreci?
24.10.2024 - Dönüm noktası bir ziyaret
27.06.2024 - Meksika’nın ilk kadın başkanı çetelere karşı
7.06.2024 - Siyasi cinayetler: Slovakya’dan Türkiye’ye
26.05.2024 - Etki Ajanlığı Yasaları: Ne, nerede, nasıl?
20.05.2024
Yazarlar
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
Liceli
Sizi okuyunca yuregim yaniyor , Ayni zamanda bir tas soguk suyuda siz uzerine dökuyorsunuz. bextewar u pir biji.