Taner AKÇAM

Ruşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi
27.05.2025
160

Ruşen Çakır çok başarılı bir gazetecilik örneği verdi. Kendisini, “Kürt Açılımı” sürecinin bir parçası olarak tanımlayan Abdurrahim Semavi ile konuştu. Semavi “çözüm süreci”ne ilişkin çok önemli açıklamalarda bulunuyor. Söylediklerine inanmayabilir, hatta Semavi’nin yalan söylediği veya palavra attığı iddialarında da bulunabilirsiniz. Bu hak bâki… Ama aksini söyleyecek olanların bizimle kendi bildiklerini paylaşma zorunluluğu var.

Bir de bilinmesi gereken bir olgu daha var: Abdurrahim Semavi, daha ortada hiç ama hiçbir şey yokken, 2023 Mayıs-Haziran aylarında, Öcalan Aralık veya Ocak’ta çağrı yapacak ve PKK’yı silah bırakmaya ve kendisini lağvetmeye çağıracak bilgisini paylaşmıştı. Ayrıca yine PKK’nın ve YPG’nin dağılarak, Irak ve Suriye’deki yapılara entegre edileceğini de açıklamıştı. Bugüne kadar yaşanan tüm gelişmeler, Semavi’nin 2023 Mayıs-Haziran aylarında yaptığı açıklamalar doğrultusunda gelişti.

 Ruşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile söyleşisi: Taner Akçam yazdı
Ruşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile söyleşisi: Taner Akçam yazdı

Benim bu görüşmeden anladığım ve önemli bulduğum için öne çıkartmak istediğim hususlar şunlar:

  • Süreç, 2023 seçimleri sonrası haziranda başlamış. Yani Hamas saldırısı ile illiyet bağlantısı yok. Amaç “Yeni Türkiye Yüzyılı”nı yaratmak! Bana göre bu çok önemli bir bilgi. Her şeyin, Hamas saldırısı sonrası değişen dengelerin ürünü olarak ortaya çıktığı gözlemi doğru değil. Ortada birbirine paralel giden farklı dinamikler söz konusu.
  • Bu girişimin en önemli özelliği, 2010 sürecinin başarısızlıkla sonuçlanmasından ders çıkartılmış olmasıdır. Geçmişe yönelik iki temel eksiklik tespit edilmiş. Birincisi, Bahçeli’nin ikna edilmemiş olması ve ikincisi, devletin Öcalan’a istediği inisiyatifi vermemiş olması… Bu sürece bunlar giderilerek başlanmış.
  • Bahçeli ile Erdoğan arasında herhangi bir fikir ayrılığı veya davranış farklılığı yoktur. Devlet bir bütün olarak hareket etmektedir. Bu bilgi, bu siyasetçilerin arasında farklar olduğunu savunan benim gibiler için önemli sayılmalı.
  • Sürecin en temel unsuru, devlet ile Öcalan’ın karşılıklı tam güven ilişkisi içinde olmasıdır. Devlet, Öcalan’ın ne ayrı devlet ne de herhangi bir özel idari veya kültürel yapı istemediğine iknadır.
  • PKK tüm iradesini Öcalan’a teslim ettiği için kendi kendisinin esiri olmuştur ve sürece itiraz şansı kalmamıştır. Artık iradelerini teslim ettikleri önderlerinin söylediklerini yapma dışında hiçbir alternatifleri yoktur.
  • Öcalan, haziran sonunda Meclis’te konuşma yapabilir. Bunun için belki bazı yasal düzenleme gerekebilir ama 28 Haziran bu konuda verilen tarihtir.
  • Türkiye dışındaki Kürtlerin de katılımıyla bir Kürt Meclisi kurulacaktır. Ayrıca, Bahçeli’nin önerdiği Meclis Komisyonu da faaliyete geçecek ve hukuki çerçeve bu komisyon üzerinden oluşturulacaktır.
  • PKK önderliğinin de Türkiye’ye getirilmesi ve Öcalan’la aynı mekânlarda bulunmalarının çalışmaları yapılıyor. Görüşmeler henüz sonuçlanmamıştır.
  • Ana konu, Kürt meselesinin birey hakları temelinde çözülecek olmasıdır. Suriye’de ve Türkiye’de benzeri adımlar atılacaktır. Kolektif hak (idari, kültürel özerklik vb.) değil ama birey temelli ana dil hakkı gibi hususlar çözülecektir. Valilerin seçimle gelmesi, seçenekler arasındadır.
  • Mazlum Abdi, Türkiye’ye gidip gelmektedir.

Abdurrahim Semavi, başka konuşmalarında silahların nerelerde ve nasıl teslim edileceğinin de planlanmış olduğunu ve bunların gerçekleşmekte olduğunu söylemişti. Değindiği bir başka husus da Öcalan’ın 28 milyar dolar civarında bir serveti kontrol etmekte olduğu idi. Ve bu paranın Türkiye’ye getirilmesinin planlandığı idi. Paranın bir kısmının, savaşın açtığı yaraların sarılmasına harcanacağı, verdiği diğer bir bilgi idi.

Kürtler bizi satıyor
Ruşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile söyleşisi: Taner Akçam yazdı

Bunlar, görüşmeden benim çıkarttıklarım. Sizler başka şeyler de okuyabilir, başka hususları öne çıkartabilirsiniz! Dediğim gibi, elbette “söylenenler doğru değil” veya “Semavi Bey yalan söylüyor” vb. diyebilirsiniz. Buna elbette hakkınız var! Ama bunu diyenler de kendi kanaatlerini açıklarlar ve bizler biraz aydınlanmış oluruz.

Benim gördüğüm, ortada “süreç” olarak adlandırılsa bile, yaşanan; devlet ve Öcalan’ın tüm detaylarında anlaştığı bir planın adım adım uygulamasıdır. Her şey bir plana göre yapılıyor ve gözüken, bunu etkileyecek başka aktör veya faktör de ortada gözükmüyor.

En çarpıcı, en dikkat çeken husus; PKK çevresinin tüm iradesini devlete ve onun Öcalan ile yaptığı anlaşmaya teslim etmiş olmasıdır.

Devletin, özellikle de seçimler sırasında bunu PKK’nın yenilgisi olarak pazarlama ihtimali oldukça kuvvetli. Bu iddiaya itiraz etmek zordur; çünkü PKK “şu hakkı kazandık” diyecek bir durumda değil, çünkü taraf değil. PKK’nın ana söylemi, “Önderimize güveniyoruz, artık o devletle görüşmesinden neyi alırsa biz ona razıyız” olmaktadır. Bunu, bir “görüşme süreci” yaşanmıyor ama bir “lütuf süreci” yaşanıyor olarak tanımlayabiliriz. Her şey devletin lütfuna bırakılmış durumda. Devlet her an vazgeçebilir ve buna karşı söylenecek çok fazla bir şey de yok.

Mümtaz'er Türköne: "Devlet bir adım attığı zaman Kürtler on adım atmaya hazır"
Ruşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile söyleşisi: Taner Akçam yazdı

En zor durumda olanlar ise “Kürtlerin haklarını savundukları”, “bağımsız gazetecilik” yaptıklarını iddia edenler. Ortada olanları nasıl yalayıp yutacakları kendilerinin sorunu… Tıpkı Tayyip Erdoğan gazetecileri gibi onların da görevi, gelen haberleri paketleyip Kürt halkına sunmak

Daha önce çok yazdım: Ben, silahlı mücadelenin sona ermesini ve PKK’nın kendisini lağvetmesini, Türkiye insanına verilmiş en büyük hediye olarak telakki etmekteyim. Çünkü bu, Kürt sivil toplumunun önünü açacak büyük dinamiklerin oluşmasına imkân sağlayacaktır. Kürt topluluğu, PKK içinde kuvvetli bir eğilim olmakla birlikte onun çok dışına ve ötesine taşan bir varlıktır. Onun kendisini serbestçe ifade edebilme özgürlüğüne kavuşacak olması büyük bir kazançtır.

Hatta şu tez bile ileri sürülebilir: Eğer silahlı mücadele dönemi olmasaydı, Kürt sivil toplumu bugün olduğundan çok daha ileride bir yerde olabilecekti. Onca yıla yazık oldu! Bu tez doğru olabilir mi? Sınama şansına sahip değiliz. Devlet de PKK da gelinen noktayı kendi başarıları olarak sunacaklar, bu kesin.

Ama bir şey daha kesin: Bu devlet ve bu PKK bana büyük bir özür borçlular. Konuyu kişiselleştirdim ama konunun benimle alakası çok az. Benim yaşadıklarım, Kürt insanının bu süreçte yaşadıklarının binde biri bile değil. Ama Kürt topluluklarının yaşadıklarını iliklerime kadar hissediyorum. Yaşanmış acıları konuşmadan toplumsal barış asla gerçekleşmez. Özür borcu meselesi ayrı bir yazı konusu olsun!

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar