Taner AKÇAM
Aslında birkaç yıldır, neredeyse davul-zurna eşliğinde geleceği ilan edilen savaş başladı, olan, ölecek yüzlerce insana olacak. Yazık… çok yazık.
Oysa ölmeden ve öldürmeden, savaşla elde edileceği ilan edilen şeylerin daha iyi ve daha güzellerini barış ile elde etmek mümkündü.
Bunun için ama Türkiye’de radikal bir düşünce değişimi gerekiyor.
Görülmesi gereken, bugün İktidara ve Muhalefete egemen olan zihniyet dünyası ve kalıpları içinde savaştan başka bir seçeneğin olmadığıdır.
Muhalefetin, hızla savaşı destekler tutum takınması bu zihniyet dünyası nedeniyledir.
Eğer savaşa karşı bir siyaset geliştirilmek isteniyorsa, mevcut zihniyet kalıpları dışında düşünebilmek ve radikal bir düşünce değişimi gerçekleştirilmek zorunda.
Radikal düşünmenin iki önemli ayağı var. Birincisi tarihle yüzleşmek; ikincisi buna bağlı ve bunun bir parçası olarak Kürt sorununda Türkiye’nin yapması zorunlu radikal düşünce değişikliği…
Birisi olmadan diğer olamaz.
Türkiye’de kendisine ilerici aydın diyen çevrelerin göremediği, yüzleşme ve Kürt sorunu arasındaki muhteşem bağdır.
Birisini (yüzleşme) hiç düşünmedikleri ve bilmedikleri için öbüründe (Kürt sorununda) çamura batmaktadırlar. Bu Kürt hareketinin de gerçekliğidir maalesef.
Savaşın duygularımızda yarattığı ve yaratacağı büyük insani fırtınalardan kendimizi bir an için uzaklaştırırsak şu “soğuk” tespitleri yapabiliriz.
1) Konunun uzmanları üç-dört yıldır yazıyor ve söylüyorlar. ABD Ortadoğu'dan çekiliyor ve çekilecek. Uzakdoğu ABD’nin yeni ana yoğunlaşma alanı oluyor, olacak. Uzmanlara göre, Çin ile yöresel savaşlar yakın bir gelecekte ufuktadır. Hong Kong olayları bu nedenle tesadüf değil. Konuyu bilenler açısından, ABD’nin Ortadoğu’dan çekiliyor olmasında şaşılacak bir husus yoktur. Hatta geç kalmış bir karardır. Meseleyi Trump’un kişiliği ile açıklayanlar büyük bir yanılgı içindedirler.
2) Türkiye, PKK'yi savaşacağı bir düşman olarak tanımladığı müddetçe Suriye’de savaş kaçınılmazdır. Hiçbir ulus devlet, savaştığı bir başka gücün sınırında bir devlet veya benzeri bir idari yapı kurmasına müsaade etmez. Elindeki tüm imkanlarla bunu engellemeye çalışır ve konuyu er veya geç bir "varlık-yokluk" konusu haline sokar. Türkiye, zaten konuyu böyle ele aldığını ve alacağını yıllar önce ABD, YPG’yi silahlandırmaya başladığı anda ilan etmişti. Bile bile lades diyen ABD idi. ABD, ya attığı adımın mantıki sonuçlarını muhtemel hesap etti ve doğrudan desteği ile Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt yapılanmasına yeşil ışık yaktı ve sonra ama bu politikalarında radikal bir değişikliğe gitti ya da yaptığının ne anlama geldiğini bilmeyecek kadar büyük bir körlük ve aymazlık içindeydi. Daha kuvvetli bir başka seçenek daha var tabii... ABD’yi, attığı adımın yöre halkları açısından mantiki-olası sonuçları çok ilgilendirmiyordu. Başından beri basitçe, “bana ne” çizgisi izledi... Seçmesi size ait.
3) PKK, Türkiye ile savaşan bir güç olarak, dış güçlerden destek de alarak, Suriye’de siyasi bir otorite tesis edemeyeceğini bilecek kadar siyaset ve savaş tecrübesine sahiptir, diye düşünürüm. Eğer, dışardan alınacak sürekli bir destekle, Türkiye’nin askeri ve siyasi olarak yenilebileceği veya Türkiye’ye rağmen Suriye’de sürekli bir siyasi yapılanma oluşturulabileceği düşünülmüş ise çok şaşırırım. Bunu düşünmüş olanlar elbette olabilir. Fakat 19’uncu yüzyılın toprak kayıpları travmasını yaşamış Osmanlı yöneticilerinin, benzeri bir sonuçla karşılaşmamak için 1913-1918 yılları arasında 2,5 milyonu aşkın Hristiyan Osmanlı vatandaşının varlık koşullarını ortadan kaldırdığı gerçeği hatırlanırsa, bu tür bir seçeneğin çok gerçekçi olmadığını görmek gerekir. Ya da böyle bir seçeneği düşünenlerin, bölgenin büyük bir kan gölüne çevrilmesini göze almaları gerekir. Türkiye konuyu “varlık-yokluk” ikileminde ele alarak, “kan gölü” dahil her türlü seçeneğe hazır olduğunu zaten ilan etmişti.
4) Türkiye’nin mevcut Kürt politikalarında radikal bir düşünce değişimi yaratılmadan, savaşa yol açan durum ve tablo değişmez. Bu radikal düşünce değişimi bir tek Türkiye ile sınırlı değildir. PKK’yi de kapsar. PKK’nin, Türkiye ile savaşı sürdürerek Suriye’de kendisi için olumu bir sonuç elde etmesi çok zordur. Elbette, zayıf bir ihtimal de olsa Suriye rejimi ile anlaşma şansına hala sahiptir ama Suriye Kürtlerinin seçeneklerini kendilerinin belirleme şansının fazla olmadığını görmek gerekiyor. Hemen hemen imkansız bir olasılık dahi olsa Türkiye’nin girdiği bu savaşı, kısa dönemde kazanır görünse bile uzun dönemde kaybedebileceği seçeneğini de tabloya ekleyelim. Sonuçta, teorik olasılıklar üzerine konuşuyoruz.
5) Suriye Kürtlerinin asıl sorunu, nüfusça az ve güçsüz ulus-gruplarının çok fazla seçeneğe sahip olmamaları gerçeğidir. PYD, Suriye’de öyle değil de böyle yapsaydı tartışmasının ne kadar anlamı var bilemiyorum? Ben çok olmadığı kanaatindeyim. Onların neyi seçip seçmeyeceklerinin ötesinde bazı seçenekler kendilerine zaten zorla dayatıldı ve dayatılıyor. Bu nedenle, ABD yerine ısrarla Rusya ve Suriye rejimi ile uzlaşmaya çalışsaydı veya- zaten pratikte hiçbir anlamı olmayan, ‘devlete karşıyız’ gibi fantastik tezlerini bir kenara bırakırsak- klasik bir “uluslaşma” ve “ulus devlet kurma” sürecine girmek ve bölgedeki Hristiyanların kaçmalarının koşullarını hızlandırmak yerine onlarla birlikte var olma koşullarını zorlasalardı durum başka olur muydu, gibi tartışmalar belki önemlidir ama ben gelinen noktada çok anlamlı olmadığını düşünenlerdenim.
Ana sorun, Suriye Kürtlerinin bölgedeki diğer aktörlerle kıyaslandığında son derece az bir nüfusa ve buna bağlı olarak da son derece sınırlı seçeneklere sahip olmalarıdır. Ellerindeki seçenekler bile bir nevi seçeneksizlik gibidir. Savaşı kendileri istemediler. Kendilerini istemedikleri bir savaşın içinde buldular. Esat rejimi, Kürtleri İŞİD saldırıları ile baş başa bırakarak çekilmişti. Kürtlerin esas sorunu, yaşam alanlarını korumaktır. Yaşam alanları saldırı altındadır. Ve çevresi, kendisine fazla bir yaşam alanı tanımak istemeyen rejimlerce kuşatılmıştır. Epey bir zamandır çaresizlik en derinden hissettikleri duygu olmalıdır.
6) Tekrar edeyim, temel sorun Türkiye’nin PKK’yi savaşılması gereken bir düşman güç olarak görmesi ve Kürt sorununu savaşarak çözmek istemesidir. PKK de, Türkiye’yi kendisi ile sıcak savaş içinde olduğu bir kuvvet olarak gördüğü ve buna uygun stratejiler geliştirdiği müddetçe taraflar arasında savaştan başka seçenek yoktur.
Çıkış elbette Türkiye’nin Kürt konusunda radikal bir düşünce değişikliğine gitmeside yatmaktadır. Ama aynı değişikliği PKK’nin de yapması gerekiyor. Türkiye’ye yönelik silahlı mücadeleyi tek yanlı bırakması bu radikal düşünce değişikliğinin başında geliyor. Aslında bu konuda, başta Öcalan olmak üzere yapılmış önerilerin varlığı biliniyor.
Oldukça geniş bir çevre, Tayyip Erdoğan’ın, iç politika sıkışmış olduğu için savaşı tercih ettiğini söylüyor. Ana tez basitçe şöyle: “Erdoğan seçimleri kaybetti, ekonomi kötüye gidiyor, iktidarı zayıflıyor ve tehlikeye giriyor, bu nedenle dikkatleri dağıtmak ve kamuoyu desteği yaratmak için savaşa giriyor.”
Savaşı bu mantıkla, Erdoğan'ın içerde sıkışmışlığı ile açıklayanlar son derece yanılıyorlar. Yanılmalarının nedeni yüzleşme konusunu bilmemeleri ve öneminin farkında bile olmamalarıdır.
7) Savaş, "dikkati iç politikadan dışarıya çekmek" amacıyla yapılmıyor. Mevcut koşulların, Türkiye’ye sınırlarını “Misak-i Milli”ye göre yeniden düzenleme imkânı verdiğine inanıldığı için yapılıyor. Türkiye yönetici elitleri uzun zamandır, 1918-1923 arası yaşanan döneme benzer bir dönemden geçildiğine inanmaktadırlar. Misaki Milli o dönemin en önemli siyasi hedefi olarak tespit edilmişti. Ama o hedeflere tam olarak ulaşılamadı. Tayyip Erdoğan, Misaki Milli'nin tam olarak gerçekleştirilememiş olmasını Mustafa Kemal’in yaptığı hatalara bağlamaktadır. Ve şimdi, tarihte yapılmış hatayı düzeltme şansının ortaya çıktığına inanmaktadır. Gerçekten de bölgede şu anda oluşan koşullar, Erdoğan'a, “M. Kemal'in yapamadığını yapan lider" olma unvanını kazandırma imkânını verebilir.
8) CHP’nin, “dikkatleri iç politikadan öteye çevirmek” tezini bile kullanmadan tam destek tutumu almasının nedeni hem 1918-23 dönemine hem de günümüze AKP iktidarı ile aynı zihniyet kalıplarıyla bakıyor olmasıdır. CHP de Suriye Kürtleri ile savaşmayı “terörle mücadele” olarak tanımlamaktadır. Ortada ciddiye alınması gereken ‘ulusal bir koalisyonun’ var olduğunu görmemiz gerekiyor. Geçmişte, “Misaki Milli”nin karşısındaki güçler “Batılı Emperyalistler” ve onlarca desteklenen Rumlar ve Ermenilerdi. Bugün de karşıdaki düşman “Batılı Emperyalistler” ve onlarca desteklenen PKK (ve Suriye Kürtleri) olarak tanımlanmaktadır.
9) Gerek savaşı "iç siyasi nedenlerle" açıklayanların, gerekse ABD'nin tutumuna hayret edenlerin ana problemi, sadece tarih bilmiyor olmaları değildir. Türkiye'nin, daha doğrusu, Türk ulusal kimliğinin yıkıcı dinamiklerinin farkında olmamalarıdır.
Konuşmalarımıza başlangıç noktası yapmamız gereken gerçeklik şudur: Bu coğrafyada “olumlu” olarak inşa edildiğine inandığımız Cumhuriyet, bu toprakların nüfusun yüzde 30’una yaklaşan kadim halklarının ortadan kaldırılması üzerine kurulmuştur. Bizler (Türkler, Kürtler- Müslümanlar) için büyük bir kazanım olarak sunulan Cumhuriyet, Osmanlı nüfusunun Rum’unun, Süryani’sinin Ermeni’sinin yıkımı anlamına gelmişti.
Elbette, her ulusal devletin inşa sürecinde benzeri yıkıcılık dönemlerinden geçilmiştir, denebilir ama bu genel geçer sözün çok anlamı yok. Çünkü, tarihlerinde böyle bir geçmişe sahip olan uluslar, gelişmelerinin belli evrelerinde, şu veya bu derecede, bu yıkıcı dönemleriyle yüzleşmişler ve demokratik hukuk devletlerini bu yüzleşme ile orantılı olarak inşa edebilmişlerdir. Yani yıkıcı bir geçmiş üzerine kurulan devletler, bu geçmişle yüzleşerek yapıcı bir gelecek inşa ediyorlar.
Türkiye tam da bu eşikte idi ve geçmişi ile yüzleşerek hem kendi içinde demokrasiyi inşa edebilirdi hem de bölge halkları ile barış içinde yaşamayı, bölgeyi yeniden kurmayı önünde koyabilirdi. Ama Türkiye, bu şansını kullanmak yerine, geçmişinin-kuruluş yıllarının yıkıcılığını devam ettirmeyi tercih etti. Unutmayalım ki, tarihimizdeki yıkıcılık örnekleri hala büyük kahramanlık hikayesi olarak okutuluyor ve öğretiliyor.
10) Ne Türkiye bir yere gidecek ne de onun en önemli parçası olan Kürt nüfusu… Sorunun çözümü, Kürtlerin toplumsal yaşamın (siyasal, sosyal ve kültürel) her alanına eşit ve eşdeğer vatandaşlar olarak katılmının siyasi-hukuki koşullarını ve bunu imkan dahiline sokan kültürel ortamı yaratmaktan geçer. Bunun temel önkoşulu Türklerin hem ülkede hem bölgede, Kürtlerle eşit ve eşdeğer koşullarda bir arada yaşamayı kabul etmeleridir. Asıl zorlanılan husus budur.
11) Birlikte yaşamayı savunmak, geleceği birlikte inşa etmek tarihte yaşanmış yıkıcılıklarla yüzleşmekle mümkündür. Tarihteki yıkıcılıkla yüzleşmeden Kürt meselesi çözülemez. Ortada şöyle ilginç bir tablo söz konusudur: Kürtler, dünün kadim halklarıyla birlikte yaşama arzusunu ortadan kaldıran yıkıcı dinamiğin en önemli taşıyıcılarından birisi idiler. Bugün ama Kürtler, ‘dün kendi yıktıklarının’ yerini almışlardır veya Türk çoğunluk tarafından o duruma itilmişlerdir. Ve ama tarihin tuhaf ironisi şudur ki, bugün Türkiye’nin baskı ve teröründen şikâyet eden birçok Kürt ileri geleni ve siyasetçisi, yıkıcılık döneminin ortaklığına, büyük övgülerle göndermeler yaparak Kürt sorununa çözüm aramaktadırlar.
12) ABD’nin veya Rusya ve Batı’nın Kürtleri yüzüstü bırakmış olmalarına şaşıranların ana problemi tarihle yüzleşme zahmetine katlanmıyor olmalarıdır. Eğer yüzleşebilselerdi, asıl şaşıracakları şey tarihte ve günümüzde yaşananların benzerliği olacaktı. Burada bazı ufak hatırlatmalar yaparak yazıyı tamamlayalım:
- Trump (ABD), resmi bir Kürdistan Devleti için harita çizmedi. Oysa ABD Başkanı Wilson 1920 Kasım'ında Ermeniler için böyle bir devlet haritası çizmişti. Ama bırakın o devletin kurulmasına yardımcı olmayı, zaten var olan küçük Ermenistan’ı bile tanımakta zorlandılar.
- İngiltere ve Fransa, bugün Suriye'de bir Kürt devleti kurulmasını destekleyeceklerini resmen ilan etmediler. Oysa bu iki devlet, 1916-7’lerden itibaren Ermenilere her türlü sözü vermişlerdi. Kafkaslarda yaşam savaşı veren Ermeniler, Fransız ve İngilizlerin verdikleri sözleri tutmalarını boşuna beklediler.
- 1914-1923 Birinci Dünya Savaşı sırası ve sonrası, Türkiye-Suriye sınırının kuzeyi esas itibarıyla Türkler ve Ruslar tarafından belirlendi. ABD, Fransa ve İngiltere, bu sınırın Kuzeyinde kalan topraklarda Yunan, Ermeni ve Kürt devleti projelerine sahiptiler. Ama sözlerini tutmayarak, bu halkarı yüzüstü bırakarak çekildiler. Sadece, Türkiye-Suriye sınırının güneyini istedikleri gibi şekillemekle yetindiler. Şimdi bölgede gene aynı blokların oluşmuş olması tesadüfi değildir. Bir tarafta Türk-Rus iş birliği söz konusudur, diğer tarafta ise Batı ve onun destekler görüldüğü ve timsah göz yaşları döktüğü Kürtler… Maalesef değişen çok fazla bir şey yok bu tabloda. Belki en fazla Çin’in, Türkiye yanında devreye girmiş olmasını ekleyebilirsiniz.
13) Batıda şu an akıtılan timsah gözyaşlarına inanmamakta büyük fayda vardır. Ne Amerikan Kongre kararları ne Avrupa’nın silah satışlarını durdurma niyet veya kararlarının bir anlamı ve hükmü var. Eğer şu yakın geçmişimizde Batı’dan alacakları destekle Türkiye’de birşeyleri düzeltebileceklerine inananlar olduysa (sol-liberal çevrelerde çok yaygın bir kanaat idi bu) bu inançlarını bir kenara bırakmalarında büyük fayda var. Suriye krizi çıktığı andan itibaren, Tayyip Erdoğan’ın veya Türk yetkililerinin sözleriyle alay eden, Türkiye’nin gücünü ciddi biçimde hafife alan büyük bir “demokrat-sol” gelenek var... Her Suriye operasyonu öncesi, “giremezler, yapamazlar”, “ABD şöyle der, Batı şöyle yapar”, “Ruslar izin vermez” derin analizleriyle Türkiye’nin potansiyelini hafife alanlar acaba şimdi gözlerini açabilecekler mi? Tarihinde nüfusunun yüzde 30’unu ortadan kaldırmayı göze almış bir yönetici elitin nelere muktedir olduğunu bilmek için gerçekten biraz tarih bilmek ve yüzleşmenin önemini anlamak gerekir. Türkiye sol-demokrat çevrelerinin en büyük hatası buydu. Birinci Cihan Harbi ve Cumhuriyet’in kuruluş yılları yıkıcılıklarını görmezden gelerek, bu yıllara sadece büyük övgüler düzerek Suriye krizinde tutum almaya çalıştılar.
14) Bölgemizde savaşlar geçmişte büyük yıkımlara yol açtı. Günümüzde de benzeri koşulları yaşıyoruz. Birinci Cihan Harbi yıkıcılığı, üzerinde açık konuşulmadığı ve hesaplaşılmadığı için Türkiye’ye huzur gelmedi. Demokrasi ve insan haklarına ilişkin sorunların kangren haline gelmesi bu yüzleşme eksikliği nedeniyledir. Kürt meselesi de bu nedenle çözümsüzdür.
Bölgede ama yıkmadan bir gelecek kurmak mümkündür. Geçmişin yıkıcılığı ile yüzleşmek bu nedenle yapıcı bir geleceği kurmanın ön şartıdır.
Tayyip Erdoğan iç sıkıntılardan dikkatleri uzaklaştırmak için savaşa giriyor, gibi hatalı değerlendirmeleri bir kenara bırakmak gerekir. Ulusal kimliğimizin ve oluşan devletin yıkıcı dinamikleri ile yüzleşmeyi esas alacak yaklaşımlara ihtiyaç var. Eğer içerde ve bölgede yapıcı bir gelecek inşa etmek istiyorsak...
15) Yazıyı Ahmet Türk’ün temennisi ile bitirmek isterim: “Bu saçma savaş bitsin.” Şimdiden sonuçlarını onlarca yıl çekeceğimiz büyük insan dramlarını yeniden yaratmaya ve bu toprakları lanetli topraklar haline çevirmeye hakkımız yok.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2025
5.06.2023
1.04.2021
15.07.2020
2.05.2020
25.04.2020
22.04.2020
5.04.2020
28.01.2020
21.01.2020