Tuncer KÖSEOĞLU

Tuncer KÖSEOĞLU
Tuncer KÖSEOĞLU
Serbestiyet.com Tüm Yazıları
Biz Ahmet Kaya’yı “siyasetsiz” sevdik
22.11.2013
2973

 Ölümünün üzerinden 13 yıl geçtikten sonra değişik vesilelerle iade-i itibarı yapılırken siyasilerce bir oraya bir buraya çekiştirilen Ahmet Kaya yaşasaydı eğer, gülümser “yapmayın etmeyin” diyerek çekip giderdi. Daha önce gittiği gibi…

Seviyorlar mı dövüyorlar mı belli olmayan bu siyasi Ahmet Kaya güzellemelerine bakmayın siz. O, sokağın sesiydi her şeyden önce. Düşüncesi ne olursa olsun sokaktaki insanın kendisinden bir şeyler bulduğu; açık ya da gizli olarak dinlediği, hüzünlendiği, öfkelendiği, isyanını bastırdığı bir değerdi. İşte böyle bir adamın devlet katında ‘itibar’ının verilmesi adına verilen siyasi demeçler için ‘’Yazıktır, günahtır,  zulümdür’’ diyerek bendeki Ahmet Kaya’yı yazacağım kelimeler elverdiğince…

Sıcak bir ağustos gecesiydi. İki arkadaşımla rakı faslını bitirdik. Ahmet Kaya çalıyordu cep telefonunda çoğu zaman olduğu gibi. Arkadaşım Ahmet Kaya şarkıları söyleyelim dedi. O zamanlar yasak değildi; bir şişe Jack Daniels aldık büfeden, biraz da kabak çekirdeği. Kadıköy mendirekte soframızı kurup şarkılara başlayacaktık ki çekirdek poşeti devrildi ve kayalıkların arasına düştü.  Ben karanlıkta kayalıkların arasına dökülen tek mezemizi yüzükoyun uzanarak toplamaya çalışıyordum. O sırada siren sesi duyuldu. Bir ekip arabası yanaştı bizim olduğumuz yere. Araçtan iki polis indi. Bize doğru gelen polisler yarı yaşımızda çocuklardı. Ne diyeceğini bilemedi genç polisler. Giyim kuşamımızdan kayalıklarda sürekli oturacak tiplere benzemiyorduk. O sırada telefonda Ahmet Kaya‘Kum Gibi’yi söylüyordu. Kimlik dahi sormadılar. Sadece  “Buradan bir kız geçti mi, gördünüz mü öyle birini” dediler. Arkadaşım cevap vermek yerine avucundaki artık toprakla karışmış olan kabak çekirdeğini uzattı polislere “ Kabak çekirdeğimiz var. İster misiniz?

O gece şişenin dibi gelene kadar bildiğimiz ne kadar Ahmet Kaya şarkısı varsa söyledik. Yakamozlar arasında kaybolup gitti sesimiz… Arkadaşlarım Eyüp ve Kâmil o geceye dair ne düşünmüşlerdi bilemem. Ama ben o anı yaşarken Ahmet Kaya ile ilk tanıştığımız günleri yaşadım bir şekilde. Sene 1985, yenilen bir gençliktik. Üniversiteye şaşkın ördekler gibi gidip gelirken Ahmet Kaya imdadımıza yetişti. “Ağlama Bebeğim” albümüyle tanıdık onu.  Yenilginin öfkesi,  hüznü onun şarkılarıyla dile geldi. Beyazıt’ta o yıllarda Ahmet Kaya şarkılarının çalınmadığı kafelere gidilmezken, ülkenin başka bir yerinde ise gizli gizli Ahmet Kaya şarkıları dinlendi, başka yüreklere işlendi. Yıllar içinde, değişik zamanlarda geçen sohbetlerde Ahmet Kaya hayranı olmanın onun şarkılarını dinlemenin ideolojisi olmadığını anladım.  Şarkılarına isyan edip dağa çıkmak isteyen bir Kürt genci de dinledi onu, özel harekât polisi de. Bakmayın siz ırkçılığı baş tacı yapmış Devlet Bahçeli’nin Kaya için “Sözde şarkıcı” demesine. Ahmet Kaya’ya gönül vermiş çok MHP’li tanıdım ben. Kaya her şeyden önce Atilla İlhan’a ait bestelediği ‘’Bir yangın ormanında büyüymüş genç fidanlardık/ Güneşten ışık yontardık/ Sert adamlardık” dizelerini yüreğinin derinliklerinde hissedenlere söyledi şarkılarını.

Hiç unutmam… 1990 yılının 1 Mayıs’ında polis tarafından vurularak felç kalan Gülay Beceren’in okuluna gittim gazeteci arkadaşım Hakan Bayhan’la. İTÜ Ayazağa Kampüsü’nde Beceren için dayanışma standı kurulmuştu. Standa gidip kendimizi tanıttık.  Gazeteye haber yapacaktık ama fotoğrafı yoktu Gülay’ın. Stanttaki gençler “Fotoğraf işi kolay, madem buraya geldiniz sizin için bir korsan eylem yapalım” dediler. Anında hazırlıklar yapıldı, yüz kişilik bir korsan eylem konuldu. Sonra Gülay’ın yakın arkadaşını aracımıza aldık. Evinde Gülay ve arkadaşlarıyla çekilmiş negatif filmler vardı. Negatif filmleri bana verdi genç arkadaş. Bir hafta sonra Sabah Gazetesi Cağaloğlu bürodan negatif filmleri geri alması için sözleştik. Ona “Sen geldiğinde ben büroda olmayabilirim. Adını söyle not alayım. Ben yoksam bile sana versinler filmleri” dedim. Güldü genç üniversiteli “Bahtiyar dersin” dedi. O yıl Ahmet Kaya’nın söylediği “Diyarbakırlıymış  adı Bahtiyar/ Suçu saz çalmakmış/ Öğrendiğim kadar”şarkısı herkesin dilindeydi.  Bir hafta sonra “kod adı Bahtiyar” olan genç üniversiteli büroya geldi. Bir çayımızı içti. Ayağa kalktı el sıkıştık. “ Güle güle Bahtiyar” dedim. Bir daha hiç karşılaşmadık.  Sevmişti o genç adam Ahmet Kaya şarkısındaki Bahtiyar olmayı…

Ahmet Kaya’nın suçu saz çalmaktan, şarkı söylemekten ve dizelere hayat vermekten çok daha fazlaydı. O, 12 Eylül faşizminin silindir gibi ezip geçtiği bir kuşağın sesi, sazı oldu. İdeolojiler üstü olduğu için her kesimden hayran kitlesi buldu kendine. Haramilerin tekerine çomak soktu. ‘Kürt, Kürtçe’ demenin yasak olduğu zamanlarda Kürtçe dilinde şarkı yapmak istediğini söylediği için linç edildi. Ardı ardına atılan manşetlerle, yazılarla itibarsızlaştırılmak istendi. Şu anda o itibarsızlaştırılma kampanyasının tersi yapılmak isteniyor. Vermeyin Ahmet Kaya’ya itibar falan… O hiçbir zaman sevenlerinin gözünde itibarsız biri olmadı. Böyle bir çaba içine girilirse o dönem Ahmet Kaya’yı itibarsızlaştırma kampanyası yürüten haramiler kazanır. Bırakın Ahmet Kaya sokaktaki Ahmet abi olarak kalsın. Ellemeyin…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar