Ümit KIVANÇ
Burası artık kimsenin “bayram geldi, dargınlar barışsın” diyebileceği bir ülke değil. Dargınlığımız artık, giderilebilir türden bir mesafe değil. Görünen o ki, bir arada yaşamanın kalanabileceğimiz tek şekli, bazılarımızın mahkum, bazılarımızın gardiyan olduğu bir vaziyet.
Birbirimize ilişmeden, olabildiğince temas etmeden yaşayabilirdik, birbirimizden haz etmesek de. Böyle değil. “Asmayalım da besleyelim mi”ye pek uzak değiliz.
Toprağın kabahati var mı, bilmiyorum; yoksa suçlu başımızdan geçenler mi? Damarlarımıza kimin ne zaman zerk ettiğini bilemediğimiz o zehir hepimizin hayatını karartıyor.
Tahammülsüzlük mü demeli? Olmaz. Hafif kalıyor. Yok etme arzusu mu? İlk bakışta öyle görünüyor. Ama etrafta ezecek, aşağılayacak birileri olmadığında da rahat etmiyoruz.
Basit bir gerçeği bir türlü kabul edemiyoruz: Biz bir toplumsak, birbirini beğenmeyen, birbirinden haz etmeyen, birbirinden alan kapmaya çalışan farklı kesimlerimiz olacak. Bu devirde bunun hâlâ böyle söylenebilmesi aptalca, ama çözmemiz gereken mesele, birarada nasıl yaşayacağımız.
Herkesin el birliğiyle bu asli meseleyle uğraşması halinde mutlaka kendimize göre bir çözüm bulabiliriz herhalde. Fakat ısrar ve inatla, bu işe yanaşmıyoruz. Öyle programlanmışız adeta.
En hünerli olduğumuz alan, bir tür münazara. Bizi donumuza kadar ıslatan sağanak yağmurun altında, “şuraya sığınalım” diyen birini, “şemsiye almayalım demiştin!” diye azarlamak, öncelikle ıslanmayacağımız bir yere sığınmaktan daha cazip geliyor hepimize.
Buradan başlıyoruz, hasım bellediğimiz birilerinin her yaptığını, her söylediğini yanlış, boş, zararlı ilan etmeye geçiveriyoruz. Söylenenle, yapılanla değil, söyleyenin yapanın kimliğiyle meşgulüz. Kimliğimiz her şeyimizdir ve birazcık da kutsaldır ve bize edilen her laf ona ediliyordur. Dolayısıyla, hayatımızda eleştiriye yer kalmıyor.
Çünkü zaten tartışmaya da yer yok. Birbirini dinleyen, başkasının başta yanlış bulduğu bir fikrine tartışma sürecinde ikna olan kimse yok. Çünkü akılla işimiz yok. Akılla işi olduğunu iddia eden, ikinci mantıklı cümlesinden sonra inançlar, hurafeler âleminde gezmeye başlıyor. Çünkü akıl mantık diye inanmanın başka türlüsünü öğrendik, bağnazlığa karşı mücadele aracı olacak şeyi, bir yaşama tarzı olarak bağnazlığı yeniden üretme mekanizması haline getirdik. Ayrıca, akılla fazla oynandığında, cevaplamak istemediği sorular çıkıyor insanın karşısına; bunu istemiyoruz.
Ahlâkla ilişkimiz neredeyse yok. “Türk esnaf ve sanatkârı” yani nâmı diğer “usta” müessesesi hakkında konuşacak ve size işini düzgün yapan dürüst insanlardan bahsedebilecek kaç kişi tanıyorsunuz? Binlerce kişinin yaşadığı yüz binlerce tecrübe de mi bir toplumun iş ahlâkı hakkında fikir verici değildir?
Peki ya münevver kısmı? Şimdiki kadar feci olmasa da, yüksek öğretim “düzeni” içinde ehliyet, liyakat, bilimsel yeterlilik gibi ölçütlerin belirleyici olduğu bir dönem hatırlayan var mı? Öğretim üyelerinin, öğretmenlerin “öğretmek” durumunda oldukları konulardaki bilgi seviyesi ne halde?
Burada yetersizlikten sözetmiyorum. Tek bir elektrik düğmesini doğru takmayan ustanın o işi yapmaya, bundan para kazanmaya, geçinmeye hakkı olduğuna inanması gibi, cahil, önyargılı, yardakçı, seviyesiz insanların çocuklarımızın gençlerimizin zihin ve ruhlarını mundar etmekten hiç gocunmamalarına işaret ediyorum.
Ve tabii, kurulmuş işleyen düzenimizin döşemesinin böyle bir ahlâksızlıktan imal edilmiş oluşuna.
Yoksa, cehalet bahsini açsak kapatmamız mümkün değil. Çünkü bu bahis basitçe, insanların birtakım yetersizliklerden ötürü cahil kalmasına dair değil. Hem bilinçli, yapılmış, dayatılmış bir cehalet var ortada hem öğrenilmiş cehalet hem de arzu edilen, benimsenen cehalet. Toplumun farklı kesimlerinde bunlar farklı dozlarda bulunuyor. Kimi cehalet, korunmayı sağlıyor, kimi kendini güvende hissetmeyi, kimi istemediklerimizi yok sayarak yaşayabileceğimiz yanılsamasıyla bizi güya rahatlatıyor, kimi bizi kalabalık veya güçlü bir kampın parçası kılıyor...
Özellikle akıl yürütme ve muhakeme kabiliyeti, asgari bilgi seviyesi ve ortalama ahlâk açısından bakıldığında toplumumuzun manzarası felaket. Oysa birbirini hiç sevmeyen farklı kesimlerin buna rağmen görece huzurlu bir şekilde birarada yaşayabilmesi için asgarî bir olgunluk, ortaklaşa saptanmış ve herkesin uyduğu oyun kuralları (yani ahlâk) ve bunlara göre bir işleyiş kurabilmek için dünya hakkında asgarî bilgi gerekiyor.
Bizimki gibi bir toplumu nasıl birilerinin yöneteceğini sanıyoruz? Elinde silah olanlar? Arkasında kalabalık ve saldırgan bir kitle bulunanlar?
Yoksa toplumun her kesiminin kendini ülkesinde ve rahat hissetmesini sağlayacak, demokrat, çoğulcu, herkesin uymayı taahhüt ettiği kurallara uyan, ahlâklı birileri mi? Kimdir bunlar?
“HDP binasını yakmışlar, oh, halk gerekeni yapmış” diyen, sünnetsiz olduklarını tespit maksadıyla ölü gerillaların cinsel organlarına bakılmasını öneren profesörleriyle İslâmcılar değil herhalde. Artık kendilerini sadece ve sadece iktidar korumaya adamış, liderlerine doğaüstü özellikler atfeden, susturma-bastırma amacıyla yalan dolanın, iftiranın en alçakçasından kaçınmayan, Allah kavramıyla ilişkileri kopmuş bir zalimler heyetinden ne beklenebilir?
Huzur içinde birlikte yaşayabildiğimiz bir ortamı kurmaya bizim için öncülük edecek yöneticiler, siyaset ve fikir insanları kimlerdir o halde? İslâmcılarla ırkçılık yarışına girenler, bize başka türlü bir seçilmiş cehalet önerenler mi?
Şu anda bu ülke, azıcık vicdan sahibi azıcık aklı başında herkesin, her ne yapıyorsa derhal ara verip birbiriyle buluşmasını, tâlî her türlü meselesini erteleyip acilen çare-çözüm aramasını gerektiren, fena halde acil durumda. Uluslararası basında “Türkiye” ile “iç savaş” kelimelerinin yan yana geldiği haberler artıyor. (Tabiî buna da “dünya liderine uluslararası komplo”, “büyük resim” falan zırvalarıyla itiraz edenler çıkacaktır.) Yaşadığımız manevi kopuş, karşılıklı nefret ve açılan mesafe, bir toplumun kaldırabileceği sınırı kimi yerde aştı kimi yerde aşmak üzere. İnsanların dükkânlarını yakarak, onları inşaatlarda sıkıştırıp linç etmeye kalkarak, yıllardır yaşadıkları, çalıştıkları yerleri terk etmeye zorlayarak sadece onları kendinize düşman etmezsiniz, kendinizi de asla çıkmayacak lekelerle bezer, kirletirsiniz. Hele temizlemeye bile girişmediğiniz onca lekenin zaten üzerinizde durduğu düşünülürse...
İslâmcı liderler, bütünüyle kendi hesapları için hepimizi ateşe atmaya niyetlendiler. Eğer düşünce tarzını, alışkanlıklarını değiştirmezse bizim toplumumuzun çoğulcu, demokratik bir alternatifi egemen kılması mümkün görünmüyor.
Mahkum muyuz gerçekten?
İyi bayramlar.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024