Ümit KIVANÇ
Geçen hafta yazdığım “terbiyesizlik” yazısından sonra yazar olarak varoluş bunalımlarına sürüklendim. Kimileri beni omuzlara aldı, kimileri de o kadar kızdı ki, işi hakkımda psikolojik tahlillere girişmeye vardırdı. Övenler de kınayanlar da benim hiç kastetmediğim şeylerden bahsettiklerinden, ben de, “bir insan derdini bu kadar mı anlatamaz!” diye dertlenip perişan oldum.
Tabiî, memleketimizde gayet olağan sayılması gereken şekilde, yazının esas hedefi olan, kendine Müslüman, aslında milliyetçi, imtiyazcı, üstünlükçü, şimdi bir de üstüne iktidar yalakası medya ve televizyon yıldızlarından alınan gücenen olmadı. Fakat niyeyse, yazdıklarımın yüzde doksanı konusunda pekâlâ anlaşabileceğimi sandığım insanlar, saçmaladığımı, söylediğine değer vermek gerekmeyen bir insan olduğumu ilân ettiler.
Hayır, bekleneni ve daha çok rating getirecek olanı yapmayacağım, ben de birilerini yerin dibine batırmaya çalışmayacağım veya “valla öyle demedim”lere girişmeyeceğim. Bunun yerine, demek istediğimi bir daha izaha gayret edeceğim.
Bakın ne kadar basit: Bugün PKK’nin bizzat yandaşları, sempatizanları tarafından bile savunulması bayağı zorlaşmış birtakım eylemleri bahane edilerek, Türkiye’deki Kürt sorununun esas nedenleri ve somut tarihi gözardı edilemez, Kürtlerin en temel haklarına bir an önce kavuşmalarının siyasî miyasî bir mevzu değil düpedüz insanlık meselesi olduğu gizlenemez. Zaten Kürtlere onlarca yıldır reva görülmüş muamele böyle olmasa, ne PKK olurdu ne de bugün hepimize kafayı yedirten birçok manzara.
İkincisi: Türkiye’deki “Kürt sorunu”nun esas nedeni, Türklerin tavrıdır. Türkler bir türlü Kürtlerle eşit yaşamayı kabul etmedikleri için bu illet ruhumuzu kemiriyor. Türk “milleti” belki başlangıçta bu işin doğrudan faili sayılmayabilirdi. Ama onlarca yıl boyunca “Türk Millî Eğitimi” cenderesinden geçtikten sonra, “millet” de devletin inkâr politikasını “olağan hal”, Kürtlerin “Kürdüm” demesini “olağanüstü hal” saymaya başladı. Kürtlerin tam anlamıyla bir dehşet ortamına sokulduğu 1990’larda, Türk toplumu, devlet vahşeti karşısında asgarî insanlık icabı bir tavır gösteremedi.
Üçüncüsü: Memleketin sorunlarını çözmekle yükümlü bir başbakan ve partisinin, “ben olsam asardım”larla, “söz bitti”lerle yapmaya çalıştığı şey hem çok ayıptır hem çok tehlikelidir hem de şu hayatî soruyu sormamıza sebeptir: Başbakan nasıl oluyor da bu kışkırtıcı tavırları yüzünden Türk toplumunda destek kaybetmeyeceğini biliyor? Neye güveniyor? Şuursuz ırkçılığımıza olmasın?
Dördüncüsü: “İki taraf da...” diye başlayan cümleler kurarken, bir tarafın, bütün yurttaşların hayatından sorumlu devlet olduğunu unutamayız. “Bir devlet sınırları içinde otoritesini tanımayan silahlı güce izin vermez” demek elbette doğrudur. Ama o devlet, kendi yurttaşlarını sokak ortalarında öldürmüş, öldürtmüş, binlerce insanı alıp yok etmiş, kaybetmiş, kuyulara atmış, daha çok askerin şehit olmasını sağlamaya yönelik politikalar icat etmiş, yürütmüş, kısacası, az buçuk hukukî zemini olan bir devlet mekanizması gibi değil, bir terör örgütü gibi (cinayet listeleri onaylayan MGK ne demektir?) davranmışsa; ve bunlardan ötürü, dayandığı toplum çoğunluğundan doğru dürüst tepki görmemişse, işlenen insanlık suçlarından ötürü ciddiye alınmaya değer bir cezalandırma, arınma seferberliği yaşanmamışsa, mağdur azınlığın hakları için mücadele edenlerin saçmalıklarını bunları gözardı ederek ele alamazsınız. Sıradan yurttaşlar olarak bizim muhatabımız PKK yönetimi değil devleti yönetenlerdir, bize kulak vermek zorunda olan onlardır.
Beşincisi: Otuz yıl ve elli bine yakın can kaybından ve saymakla bitmeyecek kadar ağır insanî, toplumsal bedeller ödendikten sonra gelinen noktanın, “gidelim bombalayalım, parçalayalım, ezelim” olması karşısında hep beraber yapılması gereken tek şey utanç duymaktır. Fakat biliyoruz ki Türk utanmaz, çünkü o hata yapmamıştır.
Ve altıncısı: Bugün Kürt sorunu bir şekilde PKK’de ve PKK’ce temsil edilir hale gelmişse, bunun doğrudan sorumlusu, Türkiye Cumhuriyeti devletini şimdilere kadar yönetmiş, yönlendirmiş derin çekirdektir. Bizim devletin en iyi becerdiği iş, her türlü muhalefeti anında kriminalize etmektir. Kürtler silahsız, şiddetsiz bir mücadele yolunu seçip sebat etmiş olsalardı, bu devlet resmen çökerdi. Bu yüzden, hâlâ, şiddetsiz bir siyasete açılabilecek bütün yolları tıkamak için gece gündüz çabalıyorlar. Burada işin püf noktalarından biri yatıyor ve nedense kimse bundan da bahsetmek istemiyor.
PKK rastgele insan öldürdüğünde “caniler!” diye bağırmak o kadar kolay ki...
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024