Ümit KIVANÇ
Yaşadığımız olağanüstü günler bir yandan “bize yakışır” özellikler barındırıyor, bir yandan sancılı geçeceği belli bir çöküş sürecine giren iktidarın memlekete ve insanlarına yapabileceği ekstra kötülüklere dair belirtiler içeriyor, bir yandan da tarihî dönüşüm imkânları ve bunların belki de değerlendirilebileceği yolunda işaretler sunuyor.
İçinde yaşadığımızdan kanıksadığımız haller, dışarıdan bakanı dehşete düşürecek nitelikte ve çapta:
Yerel seçime gidilirken, iktidardakiler ülkenin “bekâ”sından sözediyorlar, herkes biliyor ki, yapılacak olan iktidar için güvenoylamasıdır. Eşbaşkanları ve binlerle sayılacak kadar üyesi ve sempatizanı hapse atılmış partinin seçimde görev alacak mensupları her gün beşer onar gözaltına alınıyor, kimileri bırakılıyor, ertesi gün yenileri alınıyor; partinin adayları için “seçilirlerse icabına bakarız” postaları atılıyor, “seçilirlerse çalıştırmayız” tehditleri en üst düzeyden savruluyor. Devlet bizzat seferber olup güvenlik kuvvetleri mensuplarını iktidar partisine seçim kazandırmak için oradan oraya kaydırılan seyyar seçmen gibi kullanıyor. Memlekette yayımlanan gazete ve televizyonların ezici çoğunluğu parti bülteni olarak basılıp dağıtılıyor ve akıl almaz yalanlar, iftiralar, palavralarla kirli propaganda faaliyeti yürütüyor. Yüksek Seçim Kurulu’na güvenenler var muhtemelen, ama kim olduklarını kimse bilmiyor. Seçim gecesi, bilgi tekeline sahip kılınmış sözde resmî ajans pek acayip ve zavallıca bir entrikanın başrolüne soyunuyor…
Bütün bunları daha da acayip kılan, her şeye rağmen seçimin iyi kötü mâkûl dürüstlük ölçülerinde yapılabilmesi! (Türkiye’de seçimlerde ne ölçüde hile yapılabilir, ne kadarı yapılamaz, bu konunun bitmek bilmeyen tartışması için de güzel örnekti son seçimler.)
Ve ne oluyor? Sadece sandık başlarında durup seçmenlerin kafasına vurarak kendine oy verdirmesi eksik kalmış iktidar, ciddî yenilgiye uğruyor. İtilip kakılan, türlü ezâ cefâ ile hayatın zindan edildiği, artık sadece “Doğu-Güneydoğu” partisi olmaktan çıkmış, üstelik Batı’da da yalnız Kürtlerden değil başkalarından da oy alan “Kürt partisi”, hapisteki eşbaşkanının simgesel anlamı büyük jestinde billurlaşan, belirleyici rol oynuyor bu sonucun doğmasında. Geleneksel yüzde 60-65’lik sağ blokun asla erozyona uğramayacağına güvenerek başkanlık rejimi ihtirasıyla kendini tuhaf bir yüzde elli bir cenderesine sıkıştırmış Tayyip Erdoğan+AKP, yanına aldığı bilumum faşizan tayfanın artan oy gücüne rağmen memleketin belli başlı büyükşehirlerinin neredeyse tamamını kaybediyor.
E, seçimdir, bu da olur, seçmendir, bu defa böyle yapar, denebilir. Denemiyor. Başlıyor bir “itirazlar” müsameresi. Kimbilir hangi ultra-lüks markanın hangi pahalı kumaşlardan yapılma giysilerini sırtına geçirince kendilerini pek mühim yaratıklar zanneder ufak ufak adamlar, gözümüzün içine baka baka, hem aptalca hem tehlikeli palavraları ardarda dizmeye başlıyorlar. Ve tam o esnada!.. İstanbul’a AKP’nin “kazandık” afişleri asılıyor! Her biri koskocaman, çok, pek çok sayıda afiş. Kaç yoksul ailenin yıllık yeme-içme parası, kaybedilmiş seçimde kazanıldığı izlenimi yaratmak, böylece yürütülen hile operasyonuna kitle desteği sağlamak için bir çırpıda harcanıveriyor. (Tabiî bu afiş operasyonu, öbür yandan, iktidarın kendi propaganda aygıtının ikna kuvvetine aslında pek güvenmediğini ortaya koyması bakımından da ilginçti.)
Esas sorun düşkünlük ve rezillik değil
Yirmi beş senedir Erdoğan+AKP iktidarının bir tür kaynak üreticisi gibi çalışan, etrafında kurulu çıkar ağını besleyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni hemen teslim etmemek için gönülsüz davranılması, anlaşılır. Muazzam kaybın etkisiyle öfke krizlerine kapılınması anlaşılır. Bu nedenlerle itirazların normal olmayan raddelere vardırılması anlaşılır. Ancak “itiraz süreci” ve propaganda mekanizmasının ona eşlik eden faaliyeti, öyle sadece “kaybetmeyi bilmeme” diye filan nitelenemeyecek, bizim ölçülerimizde bile olağan sayılamayacak, feci bir düşkünlük ve rezillikti. Belirleyici olan, mevcut iktidar dairesinin özellikleri gözönünde bulundurulduğunda yine de mümkün sayılması gereken bu fecaat değil.
İktidar koalisyonunun -özellikle AKP kanadının- seçimden sonra, sayım sürecinde gösterdiği performans ve buna yön veren zihniyet, açıkça, bu siyasî hareketin öndegelenlerinin “seçimle gitme” ihtimalini pekâlâ ortadan kaldırılabilir bir seçenek olarak gördüğünün ispatı.
Bu, 31 Mart yerel seçimlerinin ilk önemli siyasî sonucu: Eğer başarabilirsek, az buçuk hukuk düzenine benzer bir şeye sahip olduğumuzda, bu siyasî kadroya -ve belki temsil ettiği siyasî anlayışa da- çok partili, seçimli, parlamentolu siyasî yaşamda yer olup olmadığı mutlaka tartışılacaktır. Kuvvetler ayrılığı, yasallık kavramı ve parlamentoyu, hiçbir kuralı ve denetim-dizgin mekanizması olmayan bir tek adam rejimi uğruna imha eden, din istismarcılığına dayalı gaspçı savaşçı siyaset sonunda elimizde kalmış tek ciddî demokratik mekanizmayı, seçimlerin güvenilirliğini de ortadan kaldırmaya kalkıştı. Ona yaklaşım ve hakkındaki hüküm artık buna göre şekillenecek; kaçınılmaz.
Muhalefet saflarında bu konuda hâlâ sürdüğü görülen aymazlığa kapılmayan herkes bilir ki, MHP zaten, asla demokrasiyle işi olmayan, güvenlik devletine icabında seferber edebilsin diye toplumsal -“sivil”- destek temini işlevine sahip bir “özel” mekanizmadır. Toplumun değil devletin parçasıdır. İşlevi itibarıyla parti gibi görünmek zorunda olduğundan, “parti gibi” davranan unsurları da var. Yani aslında çok partili demokratik hayatta ne işi olduğu sorgulanacak bir kuruluş.
Çoğulcu demokrasinin bütün kurumlarını ilga etmeye çalışan AKP de artık o koyu gri alandadır.
Buradaki artık bir demokrasi-diktatörlük saflaşması. MHP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Yıldırım’ın A Haber’de canlı yayına bağlanıp söylediği, bunun apaçık tarifi: “CHP'nin asıl hedefi İstanbul’u yönetmek değil, tek adam rejimini devirip demokrasi getirmek. Bu da olur mu olur. Buna müsaade etmemek gerekir.” Neye müsaade etmeyecekmiş? “Demokrasi getirme”ye. Buyurun “bekâ” meselesinin özetine!
Eklenmesi gereken bir husus daha var; AKP’nin vaziyetini daha da şaibeli hale getiren. Ekrem İmamoğlu’nun mazbata aldığı gün AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, KHK ile kamu hizmetinden men edilenlerin yalnız seçilme değil seçme haklarının da ellerinden alınması gerektiğini herkesin içinde, kameralar önünde yüksek sesle dile getirdi. İnsanları göğüslerine takılı, değişik renklerdeki yıldızlarla dolaşmak mecburiyetinde bırakan Nazi uygulamasını derhal akla getiren bu fikrini, hukuk mezunu bu siyasetçi, “haydi ben de bir fitili ateşleyeyim” hafifliği içerisinde sundu. Yüz kızartıcı fikre yakışan yüz kızartıcı sorumsuzlukla.
Partinin en üst düzeyinden yetkilinin fiilen ikinci sınıf yurttaş yaratmayı alenen savunabiliyor oluşu, bu parti üzerine düşünürken şüphesiz ilk elde hesaba katılacaktır bundan böyle.
AKP’nin içinden muhtemelen, seçimsiz, kanunsuz, Nazi’vârî bir diktatörlüğü değil, klasik sağcılığın iş gördüğü çok partili, parlamentolu siyasî rejimi tercih edenler çıkacak ve ayrılıp yeni parti kuracaklar. Herkesin kesin gözüyle baktığı bu gelişme yaşandığında, 31 Mart seçimlerinin üçüncü önemli siyasî sonucu doğmuş olacak.
Birinciden üçüncüye atladık; ikinci nerede? Geliyor:
CHP’nin parti doğuruşu
CHP’deki gelişmeye diktatörlük-demokrasi saflaşması bağlamında eğilmek lazım. Devletin toplum içine uzanan öbür kanadı işlevi de taşıyan, ancak solun toplumdaki geleneksel marjinalliği nedeniyle, sağcı olmayan herkesin de bir şekilde sığındığı ve hep olduğundan farklı olmasını beklediği bu kuruluş, yapısal kimlik bunalımını bu defa hayırlı bir sonuç doğuracak tarzda yaşadı. CHP’nin özellikle İstanbul örgütü ve buradaki seçim-sayım sürecine mukayyit olan milletvekilleri ve genel merkez elemanlarının performansına bakınca, geçenlerde aklıma “CHP’nin içinden sahici parti çıktı” sözü gelmişti. Aynı sözü tekrarlayacağım: Oy çuvalları başında serilmiş uyuklayan, sonuçlar çıktıkça canlanan, heyecanlanan, her şeyden önce, seçim gecesi işini doğru dürüst yapıp sandık başı denetimleri ve tutanakları güvenli şekilde toplama fasıllarını başarıyla gerçekleştiren, on yedi günlük-gecelik maratonda teklemeyen ve o arada, kamuoyuna yönelik açıklamalar başta olmak üzere, genel tutum bakımından iyi sınav veren CHP örgütü, eğer sahiden “bu daha başlangıç”sa, Türkiye’nin son yıllardaki en önemli kazanımı olabilir.
Partinin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu’nun mazbata alışının ertesi günü, YSK’nın kendini tuzak kurmuş konuma düşüren norm dışı kararını, seçilen KHK’lılara mazbata vermeme uygulamasını “insan haklarına aykırı” diye nitelemesi, dolayısıyla, sözkonusu uygulamanın mağduru Kürt siyasetçilere arka çıkması, belki bu partinin içinden sahici parti çıkmasından bile önemli sayılması gereken bir gelişme. Tabiî arkası gelecek mi, böyle bir demokrasi çizgisine tutarlı şekilde sahip çıkılacak mı, bunları henüz bilmiyoruz. Zira bugün CHP’ye dinamizm kazandıran ve yeni bir çehre vermeye başlayan ekip bir gün birdenbire genel merkez operasyonuyla, mâlûm dosyaların istiflendiği metal raflı loş odalardan birine tıkılıp kilitlenebilir de.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanan Ekrem İmamoğlu’nun, mevcut tek adam iktidarının başlıca dayanağı kutuplaştırma-düşmanlaştırmayı hedef alan siyaseti, etkili ve başarılı şekilde yürütülebilirse, mevcut iktidarın altından bastığı zemini çekebilir. Tabiî buna muhalif safların ne derece iştirak edeceği kritik soru. Zira bunca yıldır birikmiş öfke, kin, hınç ve temelde fiille değil faille uğraşma kültürü buna ciddî engel oluşturabilir. Genel çoğulculuk ve demokrasi kültürümüzün ilköğretim iki-üç seviyesinde bulunuşu da zaten yapısal engel.
Umalım ki, yaşananlar, kafamıza uymayanlarla birlikte yaşamanın yolunu bulmadan bizim de huzurlu yaşayamayacağımızı, her saftan yeter sayıda insana göstermiş olsun.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024