Ümit KIVANÇ
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ile eşi TÜRGEV Başkanı Fatmanur Altun'a Okan Bayülgen'in sahip çıkışında tuhaflık yok. TV yıldızı, burada şahısları savunmuyor, bir tavra sahip çıkıyor.
Okan Bayülgen, “tarzını” oluşturup beğendirmiş, kısa sürede başarılı olup yükselmiş, özgün bir TV şahsiyeti. Özgünlüğü nerede? Yolun başında, nesiyle dikkat çekti ve ilgi topladı? Cevap ilginç ve herkesi sorumlu kılacak cinsten: İnsanları aşağılamasıyla. Zeki, esprili olmayı da başarabilen, kendine hayranlığını ve bütün muhataplarından üstünlüğünü vurgulamaya dayalı bir "sohbet politikası" tutturan, TV âleminin yapay nezaketinden kendini sıyırmış, oradan sıyrılırken, ezcümle nezaket ve asgarî insanî saygı ölçülerinden de kurtulmuş, yeni yeşeren Zamane Ruhu'nun cisimleşmiş hali gibi biri vardı karşımızda. Şaşırtıcı olan, değersizliklerinin yüzlerine vurulmasına insanların bunca hevesli oluşları, Bayülgen'e bağlanıp aşağılanmak için sıraya girmeleri, telefonlarını aşındırmalarıydı. Fakat oldu.
Böyle bir başarı, muhtemeldir ki, Bayülgen'i tarzının ve tavrının -e, başarı sağlandığına göre!- doğruluğuna iyice inandırdı ve başarıyla özgüven patlamasını içiçe geçiren bileşim, rating iksiri etiketiyle şişelenip pazarlanacak kıvama geldi. Patlayacak dozda özgüvene sahip olmadan ve bu özgüveni kendinden başka herkese karşı döner tabanlı katyuşa rampası gibi kullanmadan başarılı olunamıyor, elde edilen her başarı katyuşa rampasına yeni fırlatıcı sıraları ekliyordu. Bu imana kanıt olan mucizeleri gece televizyonda ardarda dizenlerin öncüsüydü Okan Bayülgen.
Ne kadar aptal olduklarını cümle âleme gösteren bir programcının elinde maymun edilmek için insanların birbirini ezerek sıraya girmesinin sebebine başlangıçta akıl erdiremedik. Ancak biraz zaman geçince anladık ki, o bir idoldür. Çoğu büyükşehir gencinin olmak istediği şeydir. Herkes kendini feda ederek idolün ilahlaşmasına hizmet etmektedir. Tanrımız kadar büyük olabiliriz nihayetinde. Herkes katyuşa rampası peşindeydi ve bunu edinebilecek imkâna -en azından henüz- sahip değildi. Aslında sahip olabilecek gibi de görünmüyordu. Fakat işte, karşılarında -aynı zamanda öğretici işlevi de olan- bir hedef vardı. Karşılarında dediysek, tam karşıda değil elbette, yükseklerde.
Hazırcevaplık, ağız payı verme, kapak yapma, maymun etme... siz herkese bunları yapabilecek kabiliyete sahip olmasanız bile, seyretmesi, tanık olması zevkli işlerdi. Hâlâ öyleler. Bu yüzden, sosyal medya, amatör Okan Bayülgen'lerden geçilmiyor.
Yapmak, katılmak ve izlemek için önşartların ilki, kendinde birilerine bunları yapma hakkı ve yetkisi görmek. Nezaketin ve had bilmenin ölümü, medeniyet kaybının önemli parçası. Yine geliyoruz katyuşa rampasına. O patlayıcı özgüvene. Önşart, özgüvenin saldırı hakkını tanımak. Ve her şeyi mümkün kılan önşart: Özgüvenin içi dolu olması gerekmiyor. Tek gereklilik var: Kendine tanıdığın hakların üzerine zekâ ekleyebilmen lazım. Yoksa boşa düşersin, verdiğin cevap kimseye kapak olmaz, anca av olursun; yemezler de, kedinin yakaladığı böceğin haline düşersin, öyle oynar birisi, hepsi gülerler sana. Ve böylece son şart: Aşağılandığında takmazsın, mahçup olmak diye bir şey yoktur, iş buraya vardıysa, en fazla eğleniyorsundur, ne olacak!
Saldırı hakkı ve yetkisiyle beraber satılan özgüvenin benzeri, üstüste yığılı çöp torbalarına doldurulmuş olarak, bugünkü iktidar çevresinde infilâka hazır halde, bulunuyor. Doldurulacak boş çöp torbaları da yanda istifli. Türk-İslâmcı yeni otokrasi nizamının bu topluma yaptığı en büyük kötülüklerden biri, cart parlak kibir ambalajına sarılı, kof özgüvene dayalı küstahlık, şımarıklık, hoyratlık ve zulümden zevk almanın çok çirkin bir karışımıyla yaygın gündelik kültürü tamiri zor şekilde zehirlemiş bulunması. Tamir zor, çünkü aynı zehir öbür yönden de akıtılıyor.
Nasıl devlet meseleleri konuşulurken Abdülhamid’den Cumhuriyet’in bugününe kesintisiz bir hat çekmek pekâlâ mümkünse ve hakikat gerçekte bu hat üzerinde aranmalıysa, aynı derecede “hoş” ve beklenmedik bir devamlılık çizgisi de Okan Bayülgen’in Gece Kuşu’ndan, Televizyon Çocuğu’ndan günümüzün Saray üslûbu ve Pelikan edâsına çekilebilir. Karşıt sanılanların aslında aynı tarafta yeraldığı, gerçek karşıtlıkların, kimsenin işine gelmediği için ortalık yerde kurulamadığı ve lafının edilmediği hayata alışık olmadığımızı söylemeyin! Siyasete dair bir hat değil bu çekeceğimiz. Gündelik kültür ve birey davranışlarına, insan ilişkilerine dair. Üslûp hattı. İşi siyasete doğru yayarsak hat hat olmaktan çıkıp geniş şerit haline gelir, makarna-kömür aşağılamaları ve “orantısız zekâ” böbürlenmelerini de kapsar, mevzu daha alengirli olur. Bu yüzden ilerleyelim.
Çifte maaş sitem ve eleştirilerine Fahrettin Altun'un, kime hitap ettiği belirsiz, fakat birçok dünya başkentinde korku yaratmasını umduğu belli şekilde, "Topunuz gelin!" meydan okumasıyla cevap verişi, şüphesiz öncelikle trajikomik, ama esasen iktidar imalatı ideolojik-patolojik zehrin beyaz peçete üzerinde sergilenmesiydi. Utandırıcı ve hattâ belki biraz üzücüydü. O leke çıkmaz peçeteden. İnsanların böyle hallere düşüşünü izlemek iç burkar. Fakat şüphesiz iç, dış, her yerimizi burkan ve insanın nelere nelere tahammül edebildiğinin yeni ve can acıtıcı kanıtını sunan hadise, Fahrettin Bey'in eşi Fatmanur Hanım'ın çıkışıydı. Haydi hepimizi koyduğu yeri bir yana bırakalım, kendini koyduğu yere dair vehmi ve hayali dehşet uyandırıcıydı. Bu öyle bir yanılsama ki, bunun içinden dünyaya bakan, aşağılamaktan, yok saymaktan ötürü görmez hale geleceğinden, her an külüstür bir otobüsün altında kalabilir, sırf o ilerleyecek diye ilerleyeceği yönde kendiliğinden yollar köprüler döşeneceğini varsaydığı için boşluğa doğru kararlı adımlarla yürüyüp uçurumdan aşağı düşebilir. Fatmanur Hanım, şüphesiz kendileri gibi "kabiliyetli bireyler"in, "burjuvazinin yönettiği ulus ötesi şirketler gibi yapılarda aynı hizmetin karşılığında onlarca kat fazla gelir temin edebilecekken devlet hizmetine talip olarak büyük fedakarlık gösterdikleri"ne dikkat çekiyor; hepimizi ilgili yerdeki boncukları görememekle itham ediyordu. Ve bu feci insanlık durumunu, "sabrımızı da sınamayın" tehdidiyle taçlandırıyordu. (Sınarsak ne yapacağına ilişkin ısrarlı soru ve taleplere cevap vermedi. Tenezzül etmesini beklememiz kendini bilmezlik ve hataydı belki.)
Böyle bir tutum karşısında Okan Bayülgen'in alkışlayarak yerinden fırlaması veya kendinden geçmesinde bizi şaşırtacak ne var, gözünüzü seveyim? Adama kendisinin sahip olduğunu -burada hakkını teslim etmek lazım- hiçbir zaman iddia etmediği kimlikler, özellikler atfedenlerin aymazlığının günahını neden Bayülgen çeksin? Büyükşehir insanı böyle yapıyor. Nasıl kendini aşağılattıra aşağılattıra Okan Bayülgen’in toplum hayatında kayda değer bir şahsiyet olmasını bizzat sağladıysa, bir vakit de Devlet Bahçeli ve MHP’yi önce “demokrasi bloku”, sonra “hayır bloku”nun aslî unsuru sanmış, buna uygun davranmadıkları için pek bozulmuştu.
Evet, neden şaşırılıyor? Bir hayat felsefesi dayanışması var, modern büyükşehrin “çılgın” medya yıldızının yeni-zengin muktedirlerin pişkinliğini ve küstahlığını savunmasında. İlgili yerdeki boncuklar. Nedense yalnız sahiplerine görünen o boncuklar…
Yazarlar
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024