Ümit KIVANÇ
İnsanlığın 1960’lardaki kazanımlarının törpülendiği 1980’lerden itibaren eşitsizlik ve siyasî-ahlâkî çürüme bakımından dünyanın feci hale gelmesinde büyük pay sahibi akıl-fikir erbâbından Francis Fukuyama, Trump’çılığın kaynağını ve mahiyetini “henüz anlayamadığımızı” söylüyor. Geçtiği bütün hayırlı şerli aşamalardan sonra, onca kan ve gözyaşı pahasına insanlığın varılacak yere vardığını, oranın da utanmazca eşitsizlik sistemi olarak tanımlanabilecek neoliberalizm olduğunu bilebilmiş bir kimse, Fukuyama, ancak yanıbaşında cereyan eden hadiseleri bir yere oturtamamış belli ki. Gerçi sorduğu soru haklı, nasıl olup da yetmiş milyon kişinin Donald Trump gibi birine oy verebildiğini, hattâ bunların arasından bir grubun, niçin Trump ne derse gözü kapalı inandığını merak ediyor. Hakikaten bunlara cevap bulmuş değiliz. Fukuyama gibi birinin, böyle bir mahsûlün çıktığı toprağa bizzat imalatına öncülük ettiği fikir-ideoloji gübresinin katkısını görmesini de beklememeliyiz herhalde.
Politico dergisinin, otuz beş değişik yazar-çizer-düşünürden görüş alarak giriştiği bilanço çıkarma çalışmasını aktarmayı sürdürüyorum. Neyin bilançosu? Şunu soruşturuyorlar: “Trump (dönemi) toplumuyla, rejimiyle ABD’ye neler etti?” Bunları aktarırken, sözü, içinde yaşadığımız dönemin burada bize neler ediyor olabileceğine de uzatıyor ve -umarım yakında geçmişte bırakacağımız- şu dönemi değerlendirirken işimize yarayacak başlıklar ve araçlar elde etmeye çalışıyorum. (P24’te yayımlanan bu serinin ilk iki yazısına göz atmak isterseniz, ilki şurada, ikincisi de şurada.)
Francis Fukuyama’nın Politico’ya verdiği üç-beş cümlelik görüş, Trump’ın ABD’ye neler ettiğine dair fikir vermekten çok, günün birinde pencereden dışarı bakıp orada neler olduğunu ilk defa görmüş fildişi kulesi sakininin sinir bozucu hayretini ortaya koyuyor. İnsanlık tarihini bir çırpıda çözüvermiş neoliberal “düşünür”lerin kapasitesine dair de fikir veriyor. 1980’lerin ilahları bu adamlar!
Diyor ki hazret: Yahu nasıl oldu da bu Cumhuriyetçi seçmen Demokrat Partililerin çocuk kanı içtiğine inanacak hale geldi? Fukuyama, “küreselleşmenin yarattığı eşitsizlikler”, beyaz seçmenlerin güç ve itibar kaybı endişeleri, sosyal medya şirketlerinin etkileri, büyükşehir sakinleriyle kırsal yöre insanları arasındaki devâsâ toplumsal ayrım gibi sebeplerin Trump’a desteğin artışında şüphesiz rol oynadığını, ancak hiçbirinin, bu üçkağıtçı ahlâksızın kültvârî ayinlerle neredeyse tapınılan bir dinî kişilik muamelesi görmesini açıklayamayacağını söylüyor. (Üçkağıtçı ahlâksız diyen benim, Fukuyama ağzını bozmamış.) E, yalan değil. Fakat ortaya sadece soru atarak kaçıp gidiyor. Gerideki eşitsizlik piramidini yok sayarak, “Batı demokrasisi insanlığın varabileceği en şahane rejimdi, oraya da vardık, bitti” diyen birinin cevap arama işgüzarlığına girişmemiş oluşu yine de iyi belki.
Fukuyama bizim kuşağımız için hayli simgesel kötü karakterlerden. Bu yüzden ağzımdan kaçanı durduramıyorum.
Göçmen diyarı
ABD üzerine düşünürken, konuşurken en rahat olan insanlar biziz şüphesiz; Türkiye’de siyasetle -yaparak veya izleyerek- uğraşanlar. Yüz milyonlarca kişilik bu toplum, nüfus çeşitliliği bakımından benzersiz bu koskoca ülke, federal yapısındaki yerel-merkez ilişkileri bakımından benzersiz bu devlet, bize göre, “Amarikan emperyalizmi”nden ibaret. Düşüncenin yerini alan bu takıntı öylesine yerleşik ki, ABD içerisinde hoşumuza gidecek değişimler olması ihtimali ortaya çıktığında bunları ya görmezden gelmeyi ya da çabucak kulp takıp değersizleştirmeyi refleks edinmişiz. İş orada da kalmıyor. Kendi halkının canına okuyan, ülkesinde olsak bizi de gözünü kırpmadan katledecek zalim Üçüncü Dünya diktatörlerini sırf ona karşı geldikleri için sevip bağrımıza basabiliyoruz. “Anti-emperyalizm” bandanası sararak kafadaki milliyetçilik boyasını gizleme bakımından da en elverişli malzeme, Amerika.
Oysa ABD toplumu, farklı kökenlerden insanların tercihe bağlı biraradalığı nedeniyle, bir türlü çözemediği ırkçılık, dışlama, ötekileştirme sorunlarına rağmen, ulusal, dinî, ırksal vs. ayrımlardan kurtulmuş “insanlık ideali” besleyenlerin hep yakından izlemesi gereken bir “canlı”. Sınıfsal mesele arayan için de dünyanın en bereketli sınıf mücadelesi tarihi laboratuvarlarından.
“Göçmenlik” konusu ABD’de bizim tanımadığımız bambaşka boyutlar içeren, yapısal bir mevzu. Şimdi Trump’ın alevlendirdiği beyaz ırkçı saldırganlığın inanmak ve inandırmak istediği gibi bir “istenmeyen yabancılar” sorunu değil bu. ABD nüfusunun hatırı sayılır bölümünün aidiyetiyle, varoluşuyla ilgili sorun. “Hepimiz göçmeniz!”, o ülkede basbayağı ayağı yere basan slogan.
New York Üniversitesi’nde gazetecilik profesörü Suketu Mehta, 1977’de -on dört yaşındayken- ailesiyle birlikte ABD’ye yerleşmiş bir akademisyen. Bir Göçmen’in Manifestosu diye kitabı var. Mehta, 2016’ya kadar göçmenliği yüzünden herhangi bir sorunla karşılaşmadığını, ancak Trump’a destekte vücut bulan hareketin doğrudan doğruya ABD’yi “yeniden beyaz yapma” hedefi güttüğünü, eşzamanlı olarak, beyaz olmayan herkese karşı saldırıların, cinayetlerin arttığını belirterek söze başlıyor. Hayatında ilk defa, “Bana ve çocuklarıma burada yer var mı?” diye düşündüğünü söylüyor. Ve tabiî sayılara dikkat çekiyor: 2016’da Trump’a 63 milyon insan oy vermişti, “göçmenlere karşı bütün cephelerde savaş”la geçen dört yılın üstüne, bu sayı 70 milyona çıktı!
İnsan ister istemez, bizde “Çözüm Süreci” ile toplanamayacağına hükmedilen desteğin savaş, yıkım ve zulümle artırılması hamlesini hatırlıyor. Siyasî adlandırmalar bazen çıplak gerçeğin gizlenmesine yarayabiliyor. Aslında birçok evrensel konuda sorulması gereken ilk soru belki de şu: İnsanlar neden kötülüğe bu kadar meraklı? Neden hevesli? Arzulu demeliyiz belki. Başka insanları ezmeyi içeren her “formül” neden bu kadar geçerli?
Mehta, “Trump’a oy verenlerin çoğu, inanmak istiyorum ki, beni Amerikalı sayar,” diyor. “Ama çoğu saymıyor ve bunlar kalabalık.” Profesör, artık hakları için mücadele etmeden yaşayamayacağını belirtiyor. Gelip yerleşmiş, iş güç edinmiş milyonlarca insan, belli ki, kendilerini her an kovulabilecek, istenmeyen konuklar gibi görmelerine yolaçan dayatmanın şokunu yaşıyorlar. Saldırgan çoğunlukla aynı yaşam alanını paylaşan, tehdit altındaki azınlık konumunu anlamak, Türkiye’de çoğunluğun asla yanına bile yaklaş(a)mayacağı bilinç aşaması gerektiriyor. Sadece aşama değil. Bizim kategorik olarak reddettiğimiz bir hal bu. Kazara ucundan anlamaya başlarsak varoluşumuzun sarsılacağını seziyoruz. Anlamaya meydan vermeyecek manevî bariyerleri sağlam oluşturmuşuz.
“Artık hiçbir göçmen Amerikan Rüyası’nın peşinden koşmaya odaklanmayı beceremez,” diyor Mehta, “çünkü dört yıldır Amerikan Kâbusu’nun içerisinde yaşıyoruz.” Yok edilme korkusunun eşlik ettiği hayat nasıl huzur içerisinde sürdürülebilir? Ve başkalarını böyle bir korku içerisinde yaşatmaktan duyulan tatminin tedavisi mümkün müdür? Mehta, Trump gitti, ama zincirini çözüp saldığı “çirkin tutkular” kaybolmadı, diyor. “Beyaz ırkçılar ve yabancı düşmanları, silahlanmış halde caddelerde dolaşıyorlar.” Bizde açıkça silah gösterilerek dolaşılmıyor. Ama dolaşılıyor. Bahsettiğimiz korkuyu taşıyan herkesin uzaktan görür görmez anlayacağı şekilde dolaşılıyor. Dolaşmanın ötesine ne zaman geçileceğini yalnız bu gezmelere yol verenler biliyor. Ötesine geçildiğinde 6-7 Eylül falan oluyor.
Trump devrinin en feci sonuçlarından biri, artık en azından belirli dozu, belirli tezahür şekilleri, belirli arsızlığı, yüzsüzlüğü geçmişte kaldı, o haliyle ortaya çıkamaz sanılan en ilkel ayrımcılığın, saldırganlığın, gaddarlığın bütün haşmetiyle varlığının sürdürdüğünün anlaşılması oldu. Belki şöyle demeliyiz: Başka yöne tarandıkları için yatışmış tüyler gibi görülen dikenler, tarak bu yönden değer değmez dikiliverdiler.
Siyaset tartışmalarına “insanın içindeki kötülük” gibi bir mevzuyu sokmaya kalkmak pek naif, dünyada işlerin nasıl döndüğü konusunda uzmanlaşmış, kainatı çözmüş “gerçekçi” şahsiyetlere göre pek amatörce, her şeyin nasıl düzeleceğini bilen ama kendisine yeterli imkân verilmediği için şimdiye kadar bunu başaramamış “sol-gerçekçi” siyaset erbâbı nezdinde pek zavallıca. Peki, kabul. Fakat siyasî, sosyolojik argümanlarla kolayca izah edilemeyen, kökü derinde bir insanlık probleminin varolduğu gerçeğini hatırlatmadı mı turuncu kafalı sahtekâr? Ve -şüphesiz başka yerlerdeki başka çapsız muhterislerin yükseldikleri, rağbet gördükleri, kalabalıkların zehrinden beslendikleri ve daha güçlü yeni zehirler saçtıkları ortamlarla birlikte- bu problemin ortak yaşama dair her potansiyeli beşiğinde boğmaya aday olduğunu apaçık göstermedi mi?
“Trump bize neler etti?” serisine devam edeceğiz. Çünkü ettiğini yalnız uzaklarda birilerine etmedi Hepimize etti. Kendi gibilerle birlikte.
Yazarlar
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024