Ümit KIVANÇ
Bir telaştır gidiyor: Efendim, İstanbul Sözleşmesi’ni cumhurbaşkanı tek başına feshedemez! Sözleşmeyi Meclis onaylamış, ancak o fesheder! Olmaz! Anayasa’ya aykırı! Haklılar. Tabiî. Olurdu. Meclis, Anayasa gibi şeyler varolsa, birilerinin birtakım yasalara uyması gerekse, uymayınca bişey olsa falan…
Fakat şu işe bakın ki, bizim içine atılacağımız kocaman kara delik gördüğümüz yerde koca koca partilerin koca koca politikacıları anayasa, yasalar, kurumlar, hukuk, yargı falan görüyormuş gibi davranabiliyorlar!
Yasalar ve bütün yasaların anası Anayasa’ya revâ görülen fena muamele karşısında muhalefetin anası derhal harekete geçti ve Merkez Yönetim Kurulu ile Parti Meclisi’ni olağanüstü toplantıya çağırdı. Yani birilerini kıçlarını kaldırıp bir yerden bir yere gitmek zorunda bırakmak sûretiyle büyük risk aldı. Bu muazzam eylemlilik halinin meyvesi olarak, toplantıda, cevval bir atağa kalkışılması kararı alındı: TC’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi yolundaki iktidar tasarrufu derhal Danıştay’a götürülecek!
Danıştay’a gitmek mi!? Vay canına! Yukarıda bazılarını andığım analar ne aslanlar doğuruyor!..
Bu radikal tutum karşısında, Anayasa’nın A’sından başlayarak, yasayla, hukukla uzaktan yakından ilgili herhangi bir kırıntıyı hayatında -dolayısıyla bizimkinde de- barındırmamaya niyetli iktidarın, “Buyurun, sizin hakkınız,” diyerek koltuğu bırakıp gitmesi beklenirdi. Niyeyse gitmediler. Ama sıkıntı yok. Muhalefet jargonuna bakılırsa nasıl olsa gidecekler. Gidiyorlar. Gitmek üzereler. Az kaldı. Çok az. Na şu kadarcık! Gitmeleri an meselesi, bundan yapıyorlarmış. Çok korkuyorlar, ondan da yapıyorlarmış. Gündem değiştirmek üzere de yapıyorlarmış. Nitekim siyasetin yüz akı, sahici hak mücadelecisi milletvekilinin vekilliğini düşürmeleri de bunlardan biri yüzündenmiş. Bu saçma mantık yüzünden, Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun uğraştığı meseleler, teşhir ettiği iktidar uygulamaları, muhalefetin ajandasına da giremiyor.
Derin vukuf
Bu mantığı izleyince, zihne açıklık, yüreğe ferahlık veren derin vukuf bünyemizi sarıp ışıldatıyor. HDP’yi kapatma davası Meclis itibarının üzerinde tepinilmesini unutturmak için duyurulmuş oluyor. Böylece memleketin batısına da seslenebilen, varlığı bizzat sahici demokrasi zemini oluşturan, çoğunluk desteği için hem günün muktedirlerinin hem ana muhalefetin oylarına muhtaç olduğu kilit partinin siyaset sahası dışına sürülmek istenmesinin hakiki sebeplerini düşünmeye sıra gelmiyor. Gelemiyor. Çünkü hemen üstüne, Gezi Parkı mülkiyetinin gaspı hadisesi geliyor. Bu defa da parkın Sultan Padişah Şevketpenah Han vs. Vakfı’na devrinin muhtemel saikleri üzerine konuşulamıyor, zira gündem değiştirme hamlesi bir defa tesbit edildi miydi başka mevzu açılamıyor. Diyelim açılacak, bu sefer de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme haberi ortaya düşüyor. Yerleşiğiyle, radikaliyle muhalefetin büyük kısmı yapılanların bizzat amaçlanan şeyler olduğu, bunların sersemletici ritmle ardarda gelişinin başlıbaşına dönüşümün kendisi demek olduğu ihtimalinin yakınından geçmiyor. Bunlara göre muktedirler her şeyi korktuklarından, gitti gidiyor olmalarından, gündemi değiştirmek istediklerinden, hattâ buna mecbur olduklarından yapıyorlar! Niye mecburlar? Çünkü korkuyorlar. Niye korkuyorlar? Çünkü gidecekler. Gitmekten niye korkuyorlar? Araba tutuyor. Deniz tutuyor. Uçak korkusu var. Vesaire. Hepsini bu yüzden yapıyorlar.
Türkiye siyasetini, bilhassa muhalefetini, özel olarak muhalefet söylemini izleyen bir gözlemci şu hükme varacaktır: Gidecek olmaktan, korkudan veya gündem değiştirmek maksadıyla yapılanlar Türkiye’de yapılmış sayılmıyor. Meselâ, gündemi değiştirmek için HDP’ye kapatma davasıyla gölgelenen Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi ve hapis cezası aslında yok. Sıkıntı yok yani. Gezi’yi devretme hadisesiyle kenara itilen HDP’ye kapatma davası da aslında açılmamış sayılıyor. Almanlar yenilince bizim de hani şey olması gibi… öyle. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme gündeme oturunca, öncekilerin kalkıp gitmesi gerekiyor. Gündem öyle bir yer. Hepsi birden oturamıyor. Gündem üçe ayrılıyor: (1) Gidecekler de ondan olanlar, (2) Korkudan olanlar, (3) Gündem değiştirme maksadıyla olanlar. Her üçü yüzünden yapılanlar yapılmamış sayılıyor. Yapılmadıklarını belgeleyen bir makbuz alınıyor, Danıştay’a götürülüyor.
Siyaset mümessilleri
Yıllanmış siyaset mümessil ve bayilerinin işlevi bu. Onların yüzlerine bakıp söylediklerine kulak verince, hiçbir şey olmamış gibi yaşantınıza devam edebileceğiniz hissine kapılıyorsunuz. Oysa yapılan, yapılınca gerçekten yapılmış oluyor! Bir bakıyorsunuz, seçilmiş altmış küsur belediye başkanının yerinde yeller esiyor. Yakından kulak kabartınca, bunların kayyımların esnemesinden mütevellit hava cereyanı olduğunu anlıyorsunuz. Bir bakıyorsunuz, Ayasofya ibadete açılmış, “demokratik muhalefet cephesi”nin cumhurbaşkanı adayı da iktidarla saf tutup namaza durmuş. Bir bakıyorsunuz, muhalefetin aldığı büyükşehir belediyelerinin başkanları masalarındaki fiyakalı isimlikleri bile yerinden oynatamasınlar diye yetkileri türlü numaralarla kırpılıyor. Bir bakıyorsunuz, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, hepsi yürütme ile ilişkileri bakımından bakanlıklara dönmüşler. Mahkemeler yönetimin icraat müesseseleri, yargıçlar savcılar müsteşar, özel kalem vs. gibi. Kural fasarya, yasa fantezi, anayasa gazoz.
İşte bu şartlarda, CHP bize Andımız’ı getiriyor, potansiyel maktûl kadınları Danıştay’a götürüyor! Hazır dosyayı kucaklamışken Yargıtay’a da, Anayasa Mahkemesi’ne de uğrasınlar. Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusu falan..? İmzaydı, damgaydı, onaydı, nüshaydı derken mesai biter, evli evine köylü köyüne.
Ezcümle militan bürokrasi, vazifeli yargı, muhalefetin gözüne devlet kurumu olarak gözüküyor. Oysa, kurumsallık -varolabildiği kadarıyla- çoktan öldürülüp -varolabildiği kadarıyla- yasallıkla birlikte gömüldü.
Ve biz başka evredeyiz artık. İktidar koalisyonu çoğunluk desteği aramıyor, öncelikli hedefi manipülasyonlarla, kara propagandalarla, çıkar vaatleriyle çoğunluk elde edip seçim kazanmak değil. Gayet radikal, militanca saiklerle hareket ediyor. Demokrasi nâmına, hukuk, yasa, yargı, adalet nâmına ne varsa yok ettikten, seçilmiş bazı muhaliflere yönelik hapiste çürütme uygulamasını yerleştirdikten sonra, bizzat muhalif oluşumları yok etmeye geçtiler -ki, “muhalif” tanımına özellikle insan hakları ve sivil toplum örgütleri giriyor. Siyasî çıbanbaşı HDP, bölücüler-teröristler kontenjanından yeralıyor imha listesinde. İktidar koalisyonunun bütünlüklü programı yok. Programları, çok yönlü ve geniş cepheli atak stratejisini ete kemiğe büründürecek, totaliter iktidar mekanizmalarını garanti altına alacak ve toplumu boyunduruğa alıştıracak adımların peşpeşe atılmasından ibaret. Bunlar atıldıkça devlet-toplum ilişkisi ve kabaca, topluca, öz olarak, “ülkede hayat” değişiyor. Yani yapılan yapılmış oluyor.
Sübap, gaz musluğu, sigorta vs.
Yerleşik muhalefetin belirleyici iki unsuru, CHP ile İYİP, nasıl bir haksızlık ve zulme uğratıldığını en az bizim kadar bildikleri Ömer Faruk Gergerlioğlu’nu Meclis’te bırakıp sahadan kaçtılar. O “geçmiş olsun” telefonları, açanın suratına kapatılması gereken riyakârlık ve korkaklık ilanlarından başka şey değil. Kimi kandırıyorlar? Ömer Faruk Gergerlioğlu gibi tertemiz insan hakları mücadelecisine sahip çıkamayan muhalefet, risk almayı, cesur olmayı gerektiren hangi meselede, kabul ve rıza uğruna didinmek gereken hangi siyasî dönüşüm için neye sahip çıkabilir? Şayet siyasî başarı kazanıp iktidar elde etse neye sahip çıkacak? Yasallık-kurumsallıksa, bugünkü şartlarda elde dosya Danıştay’a koşarak sonuç alacağını uman siyasî partiye kim inanır, güvenir?
Gergerlioğlu, sözkonusu partilerin kendi siyasetleri, teamülleri, bilumum geleneksel kirleri pasları, tortuları, hezeyanları bakımından da açıkça tukaka edemeyecekleri bir şahsiyet. CHP’nin gıkını çıkarabileceği ne olabilir, Gergerlioğlu’nun mücadelesinde? Bunu geçtim, İYİP bile nasıl açıklayabilir Meclis’in -kimbilir kaçıncı defa- aşağılandığı, itibarının yerle bir edildiği mâhut vekillik düşürme ayini ertesinde tabana kuvvet tüymeyi? Nesine yakın gözükmekten korktular Gergerlioğlu’nun mücadelesinin? Çıplak aramayı mı savunuyorlar? İşkenceyi mi? Hak-adalet kavramlarına mı kökten karşılar? Nedir sıkıntıları? Muhalefet milletvekillerinin Gergerlioğlu’nu “orada öyle” bırakmaları bugünün ana akım muhalifliğinin cibiliyeti hakkında öyle çok veri barındırıyor ki...
Bu verilere göre, ana akım muhalefet partilerimiz, melez bir Ortadoğu diktatörlüğünün yerleşik muhalefeti, yani sübap, gaz musluğu, sigorta vs. işlevlerini üstlenmiş bir tür sözde-muhalefet olmaya razıdırlar. Oynayacakları müstakbel rolün kostümü buradan başlayan çizgilerle biçilecek giysidir. İYİP’in, faşizan iktidara her an fırsatını bulup kapağı atabileceğini varsaydığı, bu bakımdan, saray muhalifliğine CHP’den daha az razı geleceği, daha fazlasını isteyeceği öngörülebilir. CHP üst kademesinin saflarında esen havanın ise en ufak huzursuzluk içermediği, oralarda endişeye, paniğe mahal bulunmadığı anlaşılıyor.
CHP’nin demokrasi için, hukuk devleti için, adalet için sahiden birşeyler yapmaya çabalayan birkaç milletvekilini dışarıda tutarak serinkanlı konuşalım: Zaman zaman çıkıp yaptıkları işgüzarlıklar ve münasebetsizliklerle demokrasi ve adalet özlemi duyan herkesin tepesini attıran CHP demirbaşları mevcut durumdan veya daha beter olması mukadder müstakbel vaziyetten nasıl bir rahatsızlık duyarlar? Duyarlar mı yani? Milletvekili statüsü, yaşam sürdürmek için hiç fena statü değil. Ömürboyu garantili ayrıcalıklar, şunlar bunlar. Arada “televizyona çıkıp” muhalif muhalif poz kesme şansı da var; başka türlü hiçbir halt olamayacak politikacı daha ne ister? Demokrasi yoksa, adalet yoksa daha iyi ya! Savcılığa suç duyurusunda bulunur, Danıştay’a gider, kınar, “Bu böyle gitmez!” çıkışları yapar. Atatürk bahsinde eksikleri tesbit eder. İktidarla milliyetçilik güreşine tutuşur. Hayatî tehlike olmadığı sürece, andımız andımız yaşar gider bu politikacı türü.
Bu türün yaşama ortamı iki ana unsurdan oluşur: (1) amaçsızlık, (2) inançsızlık. Geleneksel-yerleşik CHP bürokrat-politikacısının sahiden siyasî hedef denmeye değer siyasî hedefi var mıdır? Yoktur. İktidara geleceğine ve bambaşka işler yapıp memlekete bugün sahip olmadığı herhangi bir şey katacağına inanır mı? İnanmaz. E, yüzde 20-25 oyla her zaman ana muhalefet olunacağı da garanti…
Ana akım muhalefetin, alacağını almamış, vereceğini vermemiş, bu nedenle nesnel olarak daha dinamik unsuru İYİP’in siyasî hedefi nedir peki? Tek başına iktidar olsa neler yapar? Hangi kesimi kayırır, kimleri düşman beller? MHP ile ayrı parti olmalarını gerektirecek farklar nerelerde? Türkiye’nin hangi köklü yapısal sorununun hangi çözümünde kimden nasıl ayrışıyor?
Her iki parti için de soracak olursak: Seçmenlerinin hangi önyargılarını nasıl giderecek ve toplumumuzu saplanıp kaldığı bataklıktan kurtarmak için kıpırdanmayı sağlayacaklar?
Ana muhalefet kimliğiyle karşımıza çıkan partiler ve politikacılar nezdinde bu soruların hiçbirinin cevabı yok. Onlardan bahsederken “siyasî” dememiz bile şaibeli. Kimse, etrafındaki hiçbir şeyi değiştirmeyi öngörmeyen, yalnız kendi konumunu esas alan faaliyete siyaset diyemez.
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024