Vahap COŞKUN
İzmir merkezli bir vakıf olan Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (BAYETAV), “Türkiye’de Bir Arada Yaşarız” adını taşıyan kapsamlı bir araştırma yayınladı. Ferhat Kentel’in imzasını taşıyan ve BAYETAV’ın ilk çalışması olan bu araştırmanın nicel verileri KONDA Araştırma, nitel verileri ise SAM Araştırma tarafından toplanmış. Araştırma kapsamında 2.132 kişiyle telefon görüşmesi, 62 kişiyle derinlemesine görüşme yapılmış ve 12 de odak grup toplantısı gerçekleştirilmiş.
Araştırma, bir arada yaşamanın sınırlarına ve imkânlarına odaklanıyor. Aslında bu, salt Türkiye’nin değil bütün bir dünyanın sorunu; çünkü hemen her yerde ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslamofobi vb. dinamikler, insanları birbirinden uzaklaştırıyor. Dolayısıyla hemen herkes, barış ve istikrar içinde birlikte yaşayabilmenin çaresini arıyor.
Türkiye’de de farklı kimlikler arasındaki önyargıları besleyen ve tansiyonu yükselten bir iklim var. Farklı gruplar birbirlerine güven duymuyorlar. Güvensizlik, gerginliklere sebebiyet veriyor; gerginlikler ise zaten var olan güvensizliği katmerli hale getiriyor. Bir sarmala dönüşen bu durumdan, kaçınılmaz olarak, bir kutuplaşma çıkıyor. Kutuplara çekilme ise, bir arada yaşamayı kırılgan kılıyor ve toplumsal barışı tehdit ediyor.
Kentel’in araştırması, bu meyanda, iki gaye güdüyor: Bir yandan toplumdaki kültürel ve siyasal gerilimlerin nedenlerini anlamaya, diğer yandan da bu kutuplaşmayı aşmak ve bir arada yaşamak için toplumun sahip olduğu potansiyeli ortaya çıkarmaya çalışıyor. Yani salt insanları birbirine mesafeli kılan dinamiklere değil, insanları birbirine yakınlaştıran dinamiklere bakıyor. Araştırma, bu meyanda, kutuplaştığı düşünülen insanların gerçekte ortaklaştıkları değerler ile bir arada yaşama istek ve kapasitelerine dair önemli bulgular ihtiva ediyor.
“Hem farklıyız hem aynıyız”
Araştırmaya göre bireyler; toplumun kültürel, ekonomik, sınıfsal, dini, mezhebi ve etnik farklılıklardan müteşekkil olduğunu kabul ediyorlar. Farlılıkların ayırdındalar. Katılımcıların %87’si “sadece kendimize benzeyen insanlarla bir arada yaşamadığımızın farkına varmamız gerek” diyor. %78’i siyasette farklılıkları normal karşılıyor. %92’si “farklı kesimlerin birbirlerini tanıyıp anlamaları ve ortak noktalarını bulmaları gerektiğini” belirtiyor.
Ancak farklılık, doğal görülse de, bazı bireylerde bir korkuya neden olabiliyor. Farklılığın bir ayrımcılık yaratmasından endişe ediliyor. Kimliğinden ötürü bir ayrımcılığa maruz kalacağından ürkenler, farklılığı silikleştirip “hepimiz aynıyız” limanına demir atıyorlar.
Toplum farklı gruplardan oluşuyor ama bireylerin kendi kimliklerine sahip çıkma iradeleri, grupların kendi içinde çeşitlenmelerini de beraberinde getiriyor. Hiçbir grup homojenlik arz etmiyor. Her bir bireyin farklı özellikleri barındıran bir “kesişim alanı” oluşuyor. Birey tek bir kimliğin içine hapsedilemiyor; kimi evrensel referanslarla geleneksel kimliğini aşmaya, kimi de eğitime, başarıya ve birlikte yaşamaya dair tarihi anlatılara başvurarak daha geniş bir ilişki ağı kurmaya çalışıyor. Böylece grup içi ve gruplar arası geçişkenlik fazlalaşıyor ve bu sayede bireyler “tekil” bir kimlik inşa ediyor.
Hülasa gerek grup ve gerek insan olarak ayrı bir kimliğin sahibi olunduğu bilinci yüksek; bununla birlikte bireyler toplumu bir bütün olarak da görüyorlar. Farklıyız ama aynıyız da. Sorun, toplum içinde kimliği tanınmadığında, kendi farklılığına bir kıymet verilmediğini düşündüğünde veya maruz kaldığı bazı uygulamalar nedeniyle bunu hissettiğinde baş gösteriyor. O vakit, müzakere olanaklarının azaldığı ve bireylerin dışlandığını en çok hissettikleri kimlik grubunun içine çekildikleri görülüyor.
Travmaların güncellenmesi ve güvensizliğin üretilmesi
Kutuplaşmanın varlığı noktasında toplumun bir şüphesi yok. %77, hem ülkemizde hem de dünyada insanların kendi kültürel gruplarının içine kapandıklarını ve birbirlerinden koptuklarını ifade ediyor. Güvensizlik, toplumun uçlara gitmesinin en önemli nedenlerinden biri olarak ağır basıyor. Nitekim araştırma da bunu teyit ediyor. İnsanların büyük bir kısmının iyi ve güvenilir olduğunu düşünenlerin oranı %23; buna mukabil %54’ü insanların büyük kısmını iyi ve güvenilir bulmuyor, %22’si de herhangi bir fikir beyan etmiyor.
Türkiye, sosyal sermayesi düşük bir ülke; insanlar birbirlerine güven duymakta zorlanıyorlar. Temeldeki bu güvensizlik sorunu, siyaset ve medya aktörleri tarafından da kışkırtılıyor. Her bir kesimin yaşadığı travmaların bir neticesi olan karşılıklı güvensizlikler, sürekli olarak yeniden üretiliyor ve gündelik siyasi mücadeleye malzeme ediliyor. Araştırmada, katılımcıların %88’i başkalarına duyduğumuz güvensizliğin tahrik edilmesini kutuplaşmanın nedenlerinden biri olarak görüyor. %81’i basit bir haber ile bizden saydığımız insanlara karşı bile düşmanlaşabildiğimizi vurguluyor. %90’ı da medyada yer alan şiddet ve ayrımcılığın toplumsal hayatı olumsuz etkilediğini düşünüyor.
“Kutsal dava” kavramına atfedilen aşırı anlam, kutuplaşmanın bir diğer tetikleyici faktörü olarak işlev görüyor. İçeriği, sembolü ve taşıyıcısı gruptan gruba değişiklik gösterse de, genel olarak, kutsal davaların bu topraklarda alıcısı çok! “Kutsal davalar insan hayatından değerlidir” önermesini, her 100 kişiden 42’si doğru, 42’si de yanlış buluyor.
Keza sorumluluk üstlenme konusunda da toplumda yeterli bir olgunluğun olduğu görülmüyor. Karşılaşılan sorunların müsebbibi arandığında bireyler, bakışlarını kendilerine çevirmiyor ve hep başkalarını işaret ediyorlar. Kimi zaman siyasetçileri kimi zaman da herhangi bir özelliğinden ötürü ötekileştirdikleri toplumsal bir grubu günah keçisi ilan ediyorlar. Bütün yükü sırtlarına vurdukları ötekilere tahammül etmiyorlar (toplumun %66’sı sorunlara sebep olanlara karşı tahammülü olmadığını söylüyor) ve buna gerekçe olarak da başkalarının da kendilerine tahammül etmemelerini (toplumun %72’si “başkaları da bizi suçluyor ve onların da bize tahammülü yok” diyor) gösteriyorlar.
Güçlü lider
Kimlik mensuplarının kendilerini teminat altında hissettikleri bir toplumsal ortamın bulunmadığı, devlet ve siyasetin de tanınmayı sağlayacak mekanizmaları üretemediği bir vasatta çare güçlü liderde aranıyor. Toplumun %85’inde güçlü lider arzusu var. Güçlü lider arayışının yanlış olduğunu düşünenler %7’de kalıyor. Türkler (%87), Kürtlerden (%80) daha fazla güçlü lidere ihtiyaç duyuyor. İktidar partilerinin seçmenlerinde güçlü lider talebi çok yüksek (MHP’de %99, AK Parti’de %95), muhalefet partilerin seçmenlerinde nispeten daha düşük (İYİ Parti’de %80, CHP’de %76) seyrediyor. Güçlü lidere en az az teveccühü HDP’liler (%69) gösteriyor.
Etnik, dini veya mezhebi kimlik, yaşam tarzı ve parti tercihleri dikkate alındığında bazı farklar görülse de, güçlü lider beklentisinin bütün toplumsal kesimlere sirayet etmesi;
ülkedeki demokrasi açığıyla, sivil toplum yetersizliği, lider kültünün bütün siyasal hareketlerde değerli görülmesiyle, sorumluktan imtina etmenin yaygınlığıyla ve geleneksel ilişki ağlarının kuvvetli olmasıyla açıklanabilir. Ancak güçlü liderin hangi anlamda kullanıldığına da dikkat etmek gerekiyor. Güçlü lider ile, masaya yumruğunu vuran otoriter bir figürden ziyade, adaletle hareket eden, eşit davranan, pragmatist, açıkları kapatan, iş gören ve iş bitiren bir aktör kastediliyor.
Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar
Araştırmada üzerinde durulması gereken bir veri de, genel doğrular söz konusu olduğunda toplumun müspet bir tablo sergilemesi ama mesele somut sorunlara geldiğinde halkın tavrının keskin bir şekilde değişmesidir. Mesela %94 gibi ezici bir çoğunluğa göre devletin bütün bireylere, gruplara ve kimliklere eşit mesafede durması gerekiyor. Ancak daha güçsüz, dezavantajlı kesimler, etnik ve mezhepsel grupların her alanda ve özellikle ‘bütün vatandaşlara eşit davranması’ istenen devlet tarafından ayrımcılığa uğramasına bir ses çıkartılmıyor. Hatta Suriyeliler, Romanlar, LBGT+’lar ve Kürtler gibi gruplar hedef tahtasına oturtulabiliyor.
“Sosyal adalet sorununun, eşitsizliğin gündelik hayatta somut bir şekilde yaşandığı çevrelerde, en zayıf toplumsal kesimler öfke ve hüsranlarını boşaltacakları ‘günah keçilerini’ her zaman kolaylıkla bulabilirler. Çünkü ‘günah keçileri’ en kolay hedeflerdir, onlara ‘atık’ muamelesi yapılabilir ve onlara yönelik yapılan saldırıların cezasız kalması çok muhtemeldir. Günah keçileri sayesinde zayıf aktörler öfkelerini güvenle boşaltabilecekleri ve buna karşılık kendilerini nispeten daha üstün görebilecekleri başka insanları bulabilirler.”
Toplumun dörtte üçü diğer toplumlarla ilişkiyi kesmenin ve birbirimize yettiğimizi düşünmenin yanlış olduğunu, farklı gruplardan insanları anlamaya çalışmak gerektiğini belirtiyor. Fakat konu Suriyeliler başta olmak üzere, göçmenler ya da mültecilere geldiğinde, anlama çabası yerini, düşük veya yüksek dozda tepkiye bırakıyor.
%74 hepimizin göçmen olduğunu, hiçbirimizin başkalarından daha yerli ve yabancı olmadığını söylüyor. Ama Suriyelileri sorduğunuzda, onlarla kesişen bir çevrede yaşayanlar iktisadi menfaatleri zedelendiği için, onlarla hiç karşılaşmayanlar ise siyasi nedenler ve kültürel önyargılardan ötürü Suriyelilere karşı olduklarını belirtiyorlar. Suriyeli karşıtlığı; “Suriyelilerin tembelliği”, “devletten yardım almaları”, “süslenmeleri” ve “çok çocuk yapmaları” gibi argümanlar üzerinden temellendiriliyor.
Hülasa soyutta ve genelde doğruyu bilmek ve doğru yerde durmak, somut ve özel hadiselerde doğru davranmanın bir garantisini oluşturmuyor. Aksine farklı bir kimlikle karşılaştığında, toplum doğrudan sapabiliyor; aynı veya benzer olaylar karşısında farklı kimliklere farklı tepkiler gösterebiliyor.
Geçmişi deşmeyelim!
Türkiye’de toplumun hafızası travmalarla yüklü; insanlar farklı nedenlerden ötürü kendilerini yaralayan olayları hatırlıyorlar; konuşmasalar ya da konuşmayı istemeseler bile travmalar bir şekilde onların dünyasına etkiliyorlar. Travmalar; yakın ve uzak tarihte meydana gelenler, etnik veya mezhebi kimlikten kaynaklanalar, kişisel ve sosyal temelli olanlar gibi farklı biçimlerde karşımıza çıkıyor. Fakat sebebi ne olursa olsun travmalar, insanların duygusal sermayelerini tahrip ediyor, onların başkalarıyla ilişki kurmalarını güçleştiriyor.
Toplum bunun farkında; zira katılımcıların %71’i bugünkü huzursuzluğumuzun en önemli nedeninin, geçmişte kalan acılar olduğunu söylüyor. Bununla birlikte aynı katılımcıların %76’sı da, geçmişte herkesin acılar yaşadığını ve bunları tekrar açmanın kimseye faydasının olmadığını belirtiyor. Yani toplumun büyük bir çoğunluğu hem dünden kalan yaralarımızın olduğunu hem de bu yaraların bugünümüzü huzursuz kıldığını kabul ediyor. Ama geçmişin defterini açmak da istemiyor.
“Öyle anlaşılıyor ki, yüzleşmenin önünde bir bariyer var: Suçun kaynağı olarak top dış güçlere atılınca yüzleşme de mümkün olmuyor. Bütün bu travmatik geçmişle ve olaylarla yüzleşmek için ise asgari düzeyde bir empati, yani öğretilmiş olan kutuplaşmaların ötesine geçmek gerekiyor. Bu türden bir empati toplumda ara sıra belirginleşse de zihinsel konfor üreten merkezin ya da devletin söylemi dışına çıkma kapasitesi olmayan bireylerin yüzleşmesi de sınırlı kalıyor.”
Sınıfsallık ve eşitlik talebi
Araştırmada altı en çok çizilen farklılık, gelir dağılımı ve gelir düzeyi üzerinden kendini gösteren ve toplumdaki ekonomik hiyerarşiye işaret eden, ekonomik farklılıktır. Araştırmada “sınıfsal farklılık” kavramı kullanılıyor. İdeolojik angajmanlarından ve siyasi parti tercihlerinden bağımsız olarak toplumun kahir ekseriyeti, ekonomik ve sınıfsal bir farklılığın ve ayrımcılığın yaşandığında hemfikir.
Her 10 kişiden 9’u (%89) “toplumda ekonomik olarak güçlü ama küçük bir grubun daha çok kazanması için çoğunluğun zarar gördüğüne” inanıyor. Zengin bir azınlığın rahatı için çoğunluğun zarar gördüğü önermesine katılmayanlar, %5’te kalıyor. Sınıfsal farklılıkları; cinsel, mezhebi, etnik ve yaşa bağlı farklılıklar izliyor.
Peki, tüm bu farklılıklara rağmen birlikte yaşayabilir miyiz? Evet, yaşayabiliriz, adaleti sağlayarak. Adalet, değer yüklü bir kavram; hem farklılıkların tanınmasını hem eşitliği hem de ayrımcılıkların ortadan kaldırılmasını ifade ediyor. Araştırmaya göre katılımcılar, en çok gelir adaletsizliğinin (%82) giderilmesini talep ediyorlar. Ardından cinsel eşitlik (%71), mezhebi eşitlik (%62) ve etnik eşitlik (%62) talebi geliyor.
“Bir arada yaşamanın farklı sesleri”
BAYETAV Araştırması, bize güllük gülistanlık bir toplum manzarası sunmuyor. Travmalardan geçmiş, kırılmış, güveni az, korkuları çok ve kırılgan bir toplum, bu. Ancak bu madalyonun bir yüzü; diğer yüzde ise birbirleriyle konuşma ve ortaklaşma potansiyeli yüksek olan bir toplum görünüyor. Bir kutuplaşma var, ancak bu kutuplaşma mutlak değil; insanlar farklıklarını koruyarak birlikte yaşamak istiyorlar.
Kutuplaşmanın sürekli üretilmesi bu isteği baltalasa da, bu aşılmaz bir durum değil. Devlete, siyasete ve sivil topluma düşen mühim vazifeler var. Zira bireyleri ve grupları birbirinden uzaklaştıran dinamiklerin aşılması veya etkilerinin asgariye indirilmesi, bir yandan bir arada yaşama tecrübelerinin artırılmasını, diğer yandan da siyasi ve sivil aktörlerin ortak konuşma zeminini kuvvetlendirmeye yönelik müdahalelerini gerekli kılar.
Son sözü araştırmaya bırakalım:
“Ve bu araştırmanın en önemli sonuçlardan birinin şu olduğunu düşünüyoruz: Bir arada yaşamanın anlamı bizzat bütün bu konuştuğumuz insanlarda, bu insanların karmaşık birlikteliğinde yatıyor… Birbirlerinden farklı şeyler anlatsalar da ya da her zaman aynı şeyleri anlatmasalar da kendilerini eleştiren Kemalistler ya da dindarlar, başkalarını anlayan Aleviler, Kürtler ya da Türkler, AK Partililer ya da MHP’liler… Her zaman aynı çözümü dile getirmeseler de en nihayetinde bir arada yaşamın farklı seslerini sergiliyorlar.”
Yazarlar
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları






























































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.10.2025
8.09.2025
3.09.2025
27.08.2025
23.08.2025
19.08.2025
14.08.2025
5.08.2025
29.07.2025
22.07.2025