Yıldıray OĞUR
Altı muhalefet partisinin lideri dördüncü kez 24 Nisan’da buluşup iftar yapacak.
Altılı masa zirveleri bugüne kadar iktidar çevrelerini günlerce meşgul etti.
Cumhur İttifakı liderleri, bakanlar, siyasetçiler masanın ayaklarından, altında kim olduğuna, fotoğrafı kimin çektiğinden, bildirinin öncesinde hangi büyükelçiye gönderildiğine kadar altılı masayla polemikler yaptı. Altılı masa bugüne kadar müsteşar gibi davranan Cumhurbaşkanı Yardımcısı’na bile “alçaklı, şerefsizli, PKK’lı” cümleler kurdurdu. Her akşam iktidara yakın kanallarda altılı ittifaktaki çatlak, kriz gibi başlıklar heyecanla tartışılıyor, iktidarı destekleyen köşe yazarları en çok altılı masayı yazmaktan “zevk” alıyor.
Ama aynı altılı masa bazı muhalif çevreleri ise bir türlü heyecanlandıramıyor.
Muhalif medyalarda “Altılı masa heyecan yaratmadı” cümlesi artık genel bir kabul haline geldi, henüz masadan ümidini kesmeyenler daha aktif olmalarını, ortak mitinglerde konuşmalarını, anketlerde seçilebilecek gibi duran adaylardan birini seçip, yola revan olmalarını istiyor.
Ama şimdiden ümidini kesenlerin, heyecan yaratamıyorlar diyenlerin, hele Cumhurbaşkanı adayına altılı masanın karar verecek olmasına öfkelenenlerin sayısı artıyor.
Peki neden altılı masa iktidar çevrelerini telaşlandırmış gözükürken, bazı muhalifleri pek heyecanlandıramıyor?
Heyecanın düşük olmasının bazı pratik nedenleri var.
Henüz Türkiye bir seçim atmosferine girmedi. İktidar değişimi için karar anı yaklaşmadı, kampanyalar açılmadı. Herhangi bir siyasi mesajın, toplantının, bildirinin o kadar heyecan yaratmaması, topluma dokunmaması değişim ihtimalinin bu uzaklığıyla ilgili. Ateşe yaklaştıkça sıcaklık artacaktır.
Ayrıca muhalefet, her şeye hakim, devleti siyasi bir araç gibi kullanan 20 yıllık bir iktidar karşısında güçlü bir iktidar ihtimali olduğunu göstermeye çalışıyor. 20 yıldır iktidardan uzak kalmış, belediyeler dışında yönetme becerisini gösteremeyen bir muhalefetin anketler dışında toplumu iktidar alternatifi olduğuna ikna etmesi kolay değil, bunun medyadaki yolları çoğunlukla kapalı, bu da muhalefetin doğal olarak cesametini, enaniyetini, iddiasını göstermesini engelliyor.
Ve tabii son olarak altılı masa kurulana kadar CHP ve İYİ Parti arasında bile çalakalem yazılmış ittifak metinleri dışında ortak bir dil ve siyaset tutturulamamıştı. Şimdi onlara daha da benzemezleri eklendi. Liderler ve partiler daha yeni yeni birlikte iş yapmayı öğreniyor, o yüzden henüz ortaklaşmaya başlamış mesajlar o kadar keskin, birliktelik o kadar kavi görünmüyor.
Ama altılı masanın bazı muhalif çevreleri, özellikle de muhalif kanaat önderlerini heyecanlandıramamasının esas sebebi bu pratik sebepler değil.
Aslında onlara eksik gelen duyguyu ifade eden kelime galiba heyecan da değil.
Bazı muhalif çevreleri ve kanaat önderlerini altılı masa amiyane tabirle kesmiyor.
Kesmiyor çünkü Türkiye’deki aşırı heyecanlı siyasi kutuplaşma içinde altılı masa; siyasi tarihimizde bu çeşitlilikte örneği olmayan, beş yıl öncesine kadar hayal bile edilemeyecek insanları yan yana getirmiş bir oturup sakin kafayla düşünme masası.
Altılı masa bir uzlaşma masası ve uzlaşmalar herkesin biraz geri adım atması, o ana kadar heyecanla söylediklerinin bir kısmını yutması demek.
Uzlaşmanın duygusu o yüzden doğal olarak heyecan değil, itidal.
Halbuki karşımızda 20 yıllık kesintisiz, çok güçlü, ayakta kalmak için kendisini hukuki ve etik kurallarla ve normlara bağlı hissetmeyen, muhaliflerine karşı dili çok nobran olan bir iktidar var.
Bu iktidarın 20 yıldır muhalifi olanları tatmin edecek duygu o yüzden kesinlikle itidal değil.
Çünkü o klasik tabirle bu 20 yıldan etiğiyle, kemiğiyle nefret etmiş haldeler.
Bu öfke sadece iktidar partisine değil, ona 20 yıldır oy verenlere, onun temsil ettiği kimliğe, değerlere, sembollere de dönmüş bir öfke.
Hala 12 yıl önce yetmez ama evet demiş bir grup liberal ve solcunun sürek avını bırakamamalıların sebebi bu.
Girdiği seçimlerde yüzde 50’ye yakın halk desteğiyle onay almış bir iktidarın koca 20 yıl boyunca arada bir şeyleri iyi yapmış olma ihtimalini bile kabul etmek istemiyorlar.
2013’de kişi başı milli geliri 13 bin dolara çıkarmış olmalarını bile onların başarısına değil, para bolluğuna bağlamaya çalışıyorlar.
Ama bunlar en azından AK Parti iktidarına yapıp ettikleri üzerinden yönelmiş haklı haksız öfkeler. Ama iktidarın yapıp ettiklerine karşı çıkmak bile yetmiyor. Pek çok muhalife göre AK Parti iktidarı dış güçler tarafından kurulmuş, seçimleri hep hileyle kazanmış, iki seçim arası oylarını artırmak için katliam organize etmekten çekinmemiş, kendi kendine darbe yaptırmış bir iktidar.
İktidarın zaten muhalif olmaya yetecek icraatlarına karşı çıkmak kesmiyor, araya bir sürü komplo teorisi, şehir efsanesi, temelsiz suçlamalar girmiş, bu şeytanlaştırmalar doğal olarak muhalifliğin şiddetini artırmış durumda.
O yüzden böyle bir iktidara karşı ilk kez anketlerde iktidarın değişimi ihtimali belirmişken, bu iktidar değişiminin rengini uzlaşmayla bulandırmak, öfkeyi altılı masayla seyreltmek istemiyorlar.
Tarihin bu anında heyecan veren şey tam teşekküllü bir iktidar değişimi, tasfiye, rövanş ve geri dönüş imkanı.
Tam teşekküllü iktidar değişimi herhalde anahtar kavram.
Çünkü Türkiye’de iktidar olmak demek hiçbir zaman belli sınırlar içindeki bir yönetim erkini ele geçirmek demek olmadı.
Seçimle iktidara gelmek, devletin, toplumun ve hayatın tamamı üzerinde sınırları belirsiz bir iktidara sahip olmak da demek oldu.
AK Parti’nin son 10 yılda talip olduğu ve büyük oranda elde ettiği de bu tam teşekküllü iktidardı.
Siyaset kimlikler ve kültürel sınıflar üzerine kurulduğu için iktidar değişimi de yönetici kadroların değişiminden çok yönetici pozisyonda olan bir kitlenin iktidardan düşüp, diğerinin iktidara gelmesi anlamına geldi.
O yüzden tam teşekküllü bir iktidar değişimi hayalinde sadece AK Parti’yi iktidardan düşürmek yok, otomatik olarak onun üzerine oturduğu muhafazakar kitlenin iktidarına da son vermek, onların kamusal alana verdiği rengi, tadı bitirmek, hatta iktidara ulaşan bağlarını kesmek de var.
Çünkü Türkiye tarihinde iktidar değişimlerinde genelde hep böyle oldu. Ve biz bu ülkenin vatandaşlarının da tek bildiği ve damak tadına uygun olan lezzet bu.
20 yıldır iktidar bekleyen, iktidara her zamankinden kendini yakın hisseden, 2019 yerel seçimleriyle iktidarın tadını almış, bazı muhalif kesimleri bundan daha azı o yüzden tatmin etmiyor.
Altılı masada heyecanı kaçıran da tam olarak bu.
Çünkü masada artık 20 yıldır iktidar olan muhafazakarların temsilcileri de var.
Millet İttifakı dışında esas olarak onlarla varılan bir uzlaşma zemini altılı masa.
Yani bir iktidar değişiminde 20 yıldır iktidarda olan kesimler yeni iktidara da ortak olacaklar, tam olarak tasfiye edilmeyecekler, tam olarak seküler ve milliyetçi muhaliflerin ajandalarını hayata geçirmesi mümkün olmayacak, toplumun muhafazakar hassasiyetleri ve renkleri de yeni dönemde kamusal alanda görünür olacak, ortak hayata rengini vermeye devam edecek.
Altılı masa tam da bunun garantisini vermek için kuruldu.
Altılı masanın büyük ortakları Kılıçdaroğlu ve Akşener, iktidar değişiminin bir rövanşa neden olmayacağı, toplumun bütün kesimlerinin haklarının gözetileceğine altılı masayı garanti olarak gösteriyorlar.
Altılı masa yeni iktidara şimdiden hukuki, siyasi, etik sınırlar koyuyor. Bilindik siyasi tansiyonun içinden konuşmuyor. AK Parti iktidarına karşı tanıdık, bilindik alkış garantili sloganları ve klişeleri kullanmıyor.
O yüzden altılı masa, 20 yıllık AK Parti iktidarını kapatılması gereken bir parantez, tasfiye edilmesi gereken bir sapma olarak gören masadaki merkez sağ parti liderini, belediye başkanları cumhurbaşkanı adayı olursa belediyenin kaybından endişe edenleri “Cumhurbaşkanı seçilince yerine kayyum atar” diyerek teskin eden araştırma şirketi sahibini, iktidara gelince öyle hemen “saf gibi” parlamenter sisteme geçmeyip cumhurbaşkanlığının sınırsız yetkileriyle bürokraside, akademide, medyada tasfiye planları yapan akademisyeni, Babacan’ı bile “Sarayın işbirlikçisi” gören devrimci öğrenciyi, seçimden sonraki gün göçmenlerin otobüslere doldurulup Suriye’ye gönderilmesini bekleyen seçmeni, seçim sonuçları açıklanınca Beştepe’nin kapısına dayanılmasını, iktidarın yargılanmasını bekleyen gazeteciyi heyecanlandırmıyor ve kesmiyor, kesmesi de mümkün değil.
Zaten “2019 yerel seçimlerinde büyükşehirleri muhalefet kazandı, anketlerde de belediye başkanları Erdoğan’ı yeniyor görünüyor, o halde neden tünelin ucunda görünen tam teşekküllü iktidarımızdan taviz veriyoruz, onu bu küçük muhafazakar partilerle bulandırıyoruz, 20 yılın rövanşını alma ihtimalini ıskalıyoruz” diyorlar.
Bu büyük fırsatın kaçırılma ihtimali heyecanlarını azaltıyor, şu kutuplaşmada, iktidarın bu nobran saldırılarına karşı altılı masada pişen yemekten yükselen uzlaşma, sağduyu, serinkanlılık kokusu açlık hislerini tatmin etmiyor, hele cumhurbaşkanı adayının bu altı lidere bırakılacak olmasına, masadan “düşün peşime” diyemeyecek bir cumhurbaşkanı adayı çıkma ihtimaline öfkeleniyorlar.
Çünkü seçimi de bu heyecanın, kitleleri çıldırtacak liderliğin ve iktidara karşı taze öfkenin kazandıracağını düşünüyorlar.
Halbuki 2017’den beri yapılan seçimler bu tanıdık, bildik siyasi heyecanın değil, serinkanlılığın kazandırdığını gösterdi.
Muhalefetin neredeyse tek afiş asmadığı 2017 referandumunda “evet” ancak kılpayı kazanmıştı.
2019 yerel seçimlerinde Mansur Yavaş Ankara’da sınırlı sayıda posterle, Ekrem İmamoğlu çarşı pazar dolar seçim kazandılar.
Her ikisi de muhafazakar seçmeni oy vermeye ikna etmek için seçilmiş adaylardı ve kampanyaları boyunca altılı masanın gösterdiği hassasiyeti göstererek, hatta işi biraz da abartıp Eyüp Sultan’da Yasin okuyarak ipi göğüslediler.
Tam olarak bugün aranan heyecanın, negatif enerjinin, sert muhalifliğin denendiği bir seçim de oldu.
2018 cumhurbaşkanlığı seçimi.
Muharrem İnce, muhalif seçmeni sahiden heyecanlandırdı, meydanlara kalabalıkları toplayıp coşturdu, o katarsis hissini sonuna kadar yaşattı ama filmin sonunda hem yüzde 30’da kaldı hem de seçim gecesi bu aşırı yükselttiği heyecanın altında kaldı.
Zaten muhalefet de tüm bu somut tecrübelerden bir ders çıkararak altılı masayı kurdu.
O yüzden Kılıçdaroğlu ısrarla “dostlarımızla kazanacağız” diyor.
Bunun siyaseten doğru bir strateji olup olmadığını ancak seçim gecesi anlayacağız.
Ama açık ki altılı masa o aranan heyecanı hiçbir zaman vermeyecek.
Çünkü altılı masa Türkiye’deki heyecanlı kutuplaşmaya verilmiş bir mola.
Klasik siyasi tansiyonu düşüren bir sakinleştirici.
Bilindik ve arzulanan tam teşekküllü iktidar değişimi ihtimalini ortadan kaldıran bir fren.
Hız yapan arabalara alışmış insanları, sağda sağdan herkese yol vererek giden bir arabanın mutlu etmesi zor.
Belki de altılı masanın vermek istediği heyecan, sınırları, duracak yeri, ölçüleri belirsiz, birilerini heyecanlandırırken, diğerlerini korkutan bir siyasi heyecan değildir.
Altılı masa tam da bu heyecana fren olduğu için daha büyük bir seçmen kitlesine heyecan olmasa da güven verebilir ve bu güven hissi belli bir seçmen kitlesini heyecanlandırmaktan daha fazla işe yarayabilir.
Ama günün sonunda siyaseten işe yaramasa da, Türkiye’nin vurup geçecek liderlerin heyecanına değil, iktidarlarını bir masada paylaşmış liderlerin heyecansızlığına, kuralsızlığın verdiği cesarete değil, hukukun sıkıcılığına, yürek hoplatan hitabet sanatlarına değil, huzur veren politik doğrulara ihtiyacı olduğu açık.
Esas heyecan verici olan belki de budur…
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları


















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
23.12.2025
17.12.2025
15.12.2025
10.12.2025
9.12.2025
6.12.2025
3.12.2025
1.12.2025
24.11.2025