Barış Soydan
Geçtiğimiz cuma günü Yol TV’de katıldığım bir programda sorulan sorulardan biri Ali Babacan’ın ekonomik krizdeki payıyla ilgiliydi. Programcı, yaşamakta olduğumuz krizin kaynağının Ali Babacan döneminde uygulanan ekonomi politikalarında aranması gerektiğini savunanların bulunduğunu belirterek bu konuda ne düşündüğümü sordu.
Şaşırdım. Çünkü krizden Babacan’ın sorumlu tutulduğunu duymamıştım.
Ama mantıksız değil: Ali Babacan 13 yıl boyunca AKP’nin ekonomi politikalarını dizayn eden ve uygulayan isim değil miydi? Nitekim uluslararası medya geçen hafta AKP’den istifasını, “Ekonominin eski çarı partisinden ayrıldı" diye duyurdu. (Buradaki “çar” İngilizce bir deyim. Türkçeye imparator diye çevirmek daha doğru olur: “Ekonominin eski imparatoru partisinden ayrıldı.”) Gerçekten de Babacan 2002’den 28 Ağustos 2015’e kadar ekonominin “imparatoruydu”. AKP’nin ekonomi politikalarını uzun yıllar o şekillendirdi. Buradan yola çıkarak bugünkü krizde onun pay sahibi olduğunu ileri sürenler olabilir.
Ama bu doğru olur mu?
Programda söylediklerimi burada tekrarlayayım: Bugünkü krizin sorumlusunun Ali Babacan olduğunu söylemek bence haksızlık olur.
Babacan döneminde ekonomide her şeyin güllük gülistanlık olduğunu savunacak değilim. AKP’nin ilk döneminde uygulanan ekonomi politikalarında da büyük sorunlar vardı.
Ama bunu söylemek başka bir şey, ekonominin bugününden Babacan’ı sorumlu tutmak başka bir şey.
Ben Türkiye’yi krize Babacan dönemi politikalarının değil, o kabineden ayrıldıktan sonra uygulanan seçim ekonomisinin taşıdığı düşüncesindeyim. (Bu hafta T24’te Ümit Akçay ve Cüneyt Akman’la bu konuyu, yani krizin nedenlerini tartışacağız. Ümit Akçay benden farklı olarak krizin seçim ekonomisinden değil daha yapısal nedenlerden kaynaklandığını savunuyor. Cüneyt Akman’ın da farklı bir açısı var. T24’te bu hafta yayınlayacağımız videoyu kaçırmamanızı öneririm.)
Bugünkü kriz için Babacan’ı suçlayanlar sanırım şöyle düşünüyor: Ali Babacan döneminde Türkiye’ye yüz milyarlarca dolar küresel sermaye girdi. AKP o paraları verimli sektörlerde kullanmak yerine inşaata ve boş beleş tüketime akıttı. Eğer o kaynak doğru alanlarda kullanılmış olsaydı, Türkiye bugünkü krize girmezdi.
Doğru: Ali Babacan döneminde Türkiye’ye yüz milyarlarca dolar girdi.
İstanbul’un arabayla iki saatte gidilebilen ücra köşelerindeki daireler nasıl milyon dolar etiketle alıcı buldu sanıyorsunuz?
Mekanizma şöyleydi: Türk bankaları uluslararası piyasalardan çok ucuz maliyetle "toptan" aldığı parayı yurda getirip düşük faizle vatandaşa dağıttı. Vatandaş da büyük kentlerin çevresinde mantar gibi biten sitelerden daire almaya koştu.
Sadece inşaat değil, bu dönemde lüks otomobillerin satışlarında da patlama oldu. “Peynir ekmek gibi BMW satılan ülke eşekten nasıl düştü?” yazımda da anlatmaya çalıştığım gibi lüks otomobillerin kredi faizleri ucuzlayınca millet BMW kapısında kuyruğa girdi.
Bunda sadece ucuz krediler değil TL'nin dolar karşısında hormonlu biçimde değer kazanması da rol oynadı. Bir şeyin talebi artarsa değeri de artar. Sıcak paranın TL’ye talebi artınca Türk parasının değeri de arttı. Öyle bir an geldi ki, bir ara şaka maka insanlar, “1 TL=1 Dolar olur mu?”, diye sormaya başladı.
Yanlış: Ali Babacan paranın betona ve lüks tüketime akmasını önlemek için hiçbir şey yapmadı.
Babacan döneminde (Ve Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığında) inşaat çılgınlığının önüne geçmek için “Emlak rant vergisi” yasa tasarısı hazırlandı.
2013’te gündeme gelen rant vergisi yasası, gayrimenkullerin alım tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde elden çıkarılması halinde, yüksek oranlı değer artış vergisi ödenmesini öngörüyordu.
Vergi oranı çok yüksekti: Gayrimenkul fiyatının artması halinde, artışa konu değerin yüzde 45’i kamuya ödenecekti.
Orta Vadeli Program’da bu vergi şöyle gerekçelendirilmişti: "Gayrimenkul değer artışlarının yeterince vergilendirilmemesi, imar düzenlemeleri ve kamu hizmetleri yoluyla ciddi bir gayrimenkul rantı oluşması ve bundan kamunun yeterince pay alamaması, kaynaklarımızın önemli ölçüde üretken olmayan alanlara kaymasına neden olmaktadır. Bu durum, büyüme potansiyelinin artmasına bir kısıt oluşturmaktadır."
Bu doğru bir saptamaydı. AKP’nin ekonomi kurmayları inşaatın ekonominin başına bela oluşturmaya başladığını fark etmişti.
Ama yasa uygulamaya giremedi. Çünkü rant vergisi ile AKP’nin ekonomik modeli arasında uzlaşmaz bir çelişki vardı.
AKP’nin ekonomi modelinin merkezinde imar değişiklikleriyle kentlerde büyük rantlar yaratmak, oluşan rantı müteahhitlerle iktidar arasında paylaştırmak yatıyordu.
Yüksek oranlı rant vergisi bu modelin çöküşüne neden olurdu.
Nitekim iktidara yakın müteahhitler yasaya bayrak açtılar. Ali Ağaoğlu, "AK Parti'yi sandıkta yenemeyenler, ekonomiyi bozarak kurtulmak istiyor. Ekonomiyi durdurma çarkına su taşınıyor. Yapılan tüm düzenlemeler ekonomiyi baltalamak için yapılıyor. Bir yumurta satmamış adam kural koyuyor. Siyasilerimiz de bu tuzağa düşüyor. Ekonomiyi durdurma çarkına su taşıyorlar" diye isyan etti.
Rant vergisi hiçbir zaman uygulamaya girmedi. İddialara göre vergiye en başta Erdoğan karşı çıkmıştı.
Ali Babacan’ın tüketim patlamasının önüne geçmek için yaptıkları rant vergisinden ibaret değildi. Taksit yasağı ve sınırlamalarını da o getirdi.
O dönemde insanlar peynir ekmek gibi taksitle iPhone alıyordu. 2013 yılında, Babacan döneminde cep telefonu, akaryakıt ve gıdada taksitle satış yasağı getirildi. Beyaz eşya gibi pek çok ürüne de taksit sınırlaması kondu. Babacan bu önlemleri, cari açığı kontrol altına almaya çalıştıklarını söyleyerek savundu.
O görevden alındıktan sonra cari açık kontrolden çıkacak ve Türkiye’yi 2018/2019 Krizine sürükleyen süreç başlayacaktı.
Ali Babacan’ı geç kalmakla eleştirebiliriz, eleştirmeliyiz.
AKP daha en başta rant vergisini geçirip inşaata dayalı büyümenin önünü kesse, bugün bambaşka bir Türkiye olurdu. Bu açıdan tarihi bir fırsat kaçırıldı.
Ama 2015’te hâlâ köprüden önce son bir çıkış vardı. Babacan rant vergisi ve taksit yasaklarıyla (Ve bu arada krediyle konut alırken aranan peşinat şartını artırarak) o çıkışı kullanmaya çalıştı.
Tüketim ve inşaat çılgınlığının önü o gün kesilse Türkiye bugünkü krize girmeyecekti.
Sezarın hakkı sezara.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2022
11.05.2022
7.03.2022
17.02.2022
7.02.2022
18.11.2021
15.11.2021
8.11.2021
2.11.2021
25.10.2021