Gökhan BACIK
Türkiye’de farklı kesimden insanların terörizm suçlanıp tutuklanması karşısında pek çok kişi hemen bazı çelişkileri hatırlatıyor.
Tutuklanan insanlara yöneltilen suçların hemen hepsini daha önce devlet onaylamıştı hatta bazılarında ortaklık yapmıştı.
Hal böyle olunca insanlar, ‘dün devletin onayladığı hatta ortak olduğu şeyleri yapanları bugün terörist suçlaması ile hapse atmak büyük çelişkidir’ mealinde yazılar yazıp duruyorlar.
Örneğin, Karar gazetesinden Yıldıray Oğur köşe yazısında yürütülen Çözüm Süreci’nde devlet ile yola çıkan, pazarlıklara katılan Kürt siyasilerin tutuklanmasının büyük bir çelişki olduğunu ifade ediyor.
Devletin bir zaman sonra fikrini değiştirip daha önce onayladığı işler ve düşünceler yüzünden insanları bugün suçlu görmesi ve tutuklatması elbette çelişkili bir durum olmakla birlikte, bunu hatırlatıp durmak Türk devlet geleneğini bilmemekten kaynaklanıyor.
Dahası, bu çelişkileri konuşmanın bir anlamı yok çünkü bizlerin çelişki olarak nitelediğimiz bu durumlar, Türk devlet geleneğinin tarihsel olarak kodlarında en üst düzeyde meşru olarak tanımlanmış tavırlar.
Durumu anlamak için Türk devlet geleneğini biraz tartışmak gerekiyor.
Normal şartlarda hukuk düzeninde içine devleti de alacak şekilde herkes hukuk önünde eşittir. Bireyler gibi devletin de mevcut hukuka uyması gerekir.
Yani hukuk düzeninde, devlet hukukun kendini bile bağlayan otonom bir alan olduğunu kabul eder. Hukuka karışamaz. Hukuk devletinde evrensel ilke açıktır: Hiç kimse hukukun üstünde değildir.
Hâlbuki Türk devlet geleneğinde her şeyin hatta hukukun da üstünde devlet vardır. Yani hukuk her şeyin üstünde değildir.
Durum sadece hukukla ilgili bir konu değildir: Türk devlet geleneği, hiçbir alana otonomi vermez aksine her alanın bir şekilde kendine bağlı olmasını ister.
Tıpkı hukuk gibi Türk geleneğinde otonom bir ekonomi alanı yahut entelektüel alan hatta dini bir alan bile yoktur.
Böylece piyasa, üniversite, medya, din ve elbette hukuk kendini sürekli olarak devletin istediği gibi düzenlemek zorundadır.
O nedenle asla bir piyasa düzeni, özgür üniversite veya sivil dindarlık olmaz.
Tıpkı bunlar gibi devlet, hukuka asla otonom bir alan vermez, kendini onunla bağlı kılmaz.
Bunun sonucu devletin taraf olduğu bir davada mahkemeler adalete göre değil maslahata yani hikmet-i hükümete göre karar alır.
Vatandaşların kendi aralarında söz konusu olan miras, kız kaçırma, ticari husumetler gibi konularda Türk mahkemeleri adalet dağıtır. Bu düzeyde bildiğimiz ilke geçerlidir: Adalet mülkün temelidir.
Ancak devletin bir şekilde karıştığı yahut taraf aldığı dava hemen nitelik değiştirir ve orada hâkimden adalete göre değil maslahata göre karar vermesi beklenir. Bu düzeyde mahkemelerde geçerli ilke şudur: Maslahat mülkün temelidir.
Bu alla Turca hukuk geleneğinin kökeni ise Türk devletinin aşkın doğasıdır. Hristiyan düşünür Augustinus’un bir kitabından esinlenerek ifade edersek Türk devleti, Tanrı-devlettir.
Dolayısıyla Türk devleti ile vatandaşları arasında, Batılı bazı ülkelerde olduğu gibi, karşılıklı hukuka dayalı bir sosyal mukavele yoktur.
Bir mukavele olmadığı için devleti sorgulamanın Türk devlet geleneğinde bir karşılığı yoktur.
Tam aksine bir kulun Tanrı karşısında durumu ne ise Türkler de devletleri karşısında öyledirler.
Tanrı, kullarının mutlak sahibidir. Onları zengin yahut fakir kılabilir. Tanrı ne yaparsa yapsın kullarına düşen O’na şükretmektir. Kullar, kendi mantıklarına göre Tanrı’yı sorgulayamaz O’nun bir icraatını eleştiremez. O’nun her tasarrufunda bir hikmet olduğunu kabul ederler.
Çünkü Tanrı’yı bağlayan otonom bir mantık çerçevesi yoktur ve Tanrı’nın yaptığı kendiliğinden en doğru olandır.
Tıpkı bunun gibi Tanrı-devlet de vatandaşlarından kendi mantıklarına ve hukuklarına göre kendini sorgulamasına razı olmaz. Vatandaşların elinde Tanrı-devletin tasarruflarını değerlendirecek bir hukuksal mukavele yoktur.
Dolayısıyla devlet, dün doğru dediğine bugün yanlış diyebilir, dün kahraman ilan ettiğine bugün terörist diyebilir.
Tıpkı Tanrı gibi, devletin yaptığı kendiliğinden doğrudur. Devlet ne yapıyorsa o an doğru olan odur.
Vatandaşlara düşen devletin çelişkili görünen bu değişikliklerinde muhakkak bir hikmet olduğunu düşünmek ve devleti savunmaktır.
Bu nedenle devlete bugün ‘dün Barış Sürecinde beraber masaya oturduğun insanları bugün tutukluyorsun’ yahut ‘dün Gülen cemaatini sen övüyordun bugün uzaktan selam verenleri bile terörist ilan ediyorsun’ gibi çelişkilerini hatırlatıp durmak boşuna bir uğraştır.
Bu uğraşıların kök nedeninde Türkiye’de bir sosyal mukavele olduğunu düşünmek yanılsaması vardır.
Hâlbuki insanlar ve devlet arasında sosyal mukavele fikri Batılı bir düşüncedir.
Ortadoğu’da ise sosyal mukavele kavramı anayasa hareketleriyle kopyalanmış bile olsa sadece şeklen taklit edilmiştir. Vatandaşlık Batılı bir kavramdır, Şark’ta henüz tam karşılığı yoktur.
Dolayısıyla, biz aciz kullara düşen mevcut ‘sultanın’ adalete döneceği günü sabırla beklemek yahut şansımız yaver giderse hayatımızın kalan döneminde Allah’ın bizlere adil ‘sultanlar’ lütfetmesidir.
Nitekim Al-i İmran suresinde şöyle buyurulmaktadır: “Mülkü (iktidarı) dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın.”
Yazarlar
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye süreci’ ile 15 Temmuz’u birlikte anma… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluAKP’nin AB planı: Çözüm süreci, sermaye akışı için nasıl kullanılacak? 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2025
27.05.2025
24.03.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
27.01.2025
3.12.2024
19.11.2024
7.11.2024