Gökhan BACIK
Lübnan’dan Irak’a oradan İran’a kızgın kalabalıklar hükümetleri protesto ediyor. Esasen bu protestolar, Arap isyanlarının ikinci bölümü olarak görülebilir.
2011’den itibaren Arap ülkelerindeki protestolara kulak kabardığınız zaman iki kelimeyi hemen ayırt etmek mümkün: Yoksulluk ve yolsuzluk.
Kalabalıklar elbette otoriter rejimleri protesto ediyor ve daha çok demokrasi de istiyor, ancak sokaklardaki kızgın kalabalığı harekete geçiren – yani yeter artık diye insanları sokağa dökmek zorunda bırakan – anahtar kelime yoksulluk.
Geçen haftaki yüzde 50 akaryakıt zammını protesto eden kızgın kalabalık, birkaç İran şehrini savaş alanına çevirdi. Benzer görüntüleri Irak’ta ve Lübnan’da da izliyoruz.
Ekonomik sorunlar, Türkiye’de de hükümeti tedirgin ediyor. Son zamanlarda ekonomi konusunda yazan çizenler, gazeteciler özel ilgi görüyor. Artık, devletin ekonomi haberciliği bir ulusal güvenlik konusu olarak algıladığını söylemek mümkün.
Bugün devlet için “filan karakolda insan hakları ihlali var” şeklinde haber yapan gazeteciden daha çok “domatese bir haftada iki defa zam geldi” diye yazan gazeteci tehlikeli.
Zaten, kaç HDP’li seçilmiş belediye başkanı görevden alınmış, hangi kasabada küçük çocuğa tacizde bulunulmuş gibi haberler toplumda sınırlı bir karşılık buluyor. Marketteki naylon poşetin parasını ödemek gibi bir konuysa insanların oy verme tercihini değiştiriyor.
Nitekim bugün Türkiye’de EYT’liler gibi özünde ekonomik konuların peşinde koşan yapıların siyasal etkisi bütün KHK’lılardan daha büyük.
Bunun kök nedenini Irak’ta Lübnan’da ve İran’da gördüğümüz tepkileri analiz ederek anlayabiliriz:
-
İnsanlar az bile olsa yaşayacak düzeyde bir geliri varsa onu riske etmemek için devletle kavga etmek istemez,
-
Geçinecek hiçbir imkânı kalmayan bir insan, artık kaybedecek bir şeyi olmayan kişidir ve devletle bile kavga etmeyi göze alır.
O nedenle büyük çalkantıların altında ekonomik dinamikler öncü rol oynar, ideolojik ve politik sonuçlar ise daha sonra ortaya çıkar.
Burada ikinci bir boyut da şudur: Genelde Ortadoğu’da devlet ve halk ilişkilerine bakınca insan hakları, demokrasi gibi konuları sorun olarak kabul edip bunlar için değişik düzeylerde kavga eden nüfusun yüzde 5-10’u arasında vatandaş bulunuyor.
Siyasetin önemli bir kısmını ise devletin, bu yüzde 5’lik yahut yüzde 10’luk kitleyi nasıl baskı altına aldığı, onları nasıl yıldırdığı oluşturur. Devlet, bıkmadan bu göreceli olarak küçük grubu oradan oraya koşturur, hapse atar, döver yahut aç bırakır.
Nitekim bugün Türkiye’de insan hakları, demokrasi gibi konularda mücadeleyi verenleri – yani gürültüyü çıkaranları – toplasanız birkaç milyon kişi civarındadır.
Geri kalan büyük çoğunluk için siyaset ile ilişkinin temel konusu ekonomidir. Dolayısı ile bunların günlük hayatında demokrasi sorunu bir ihtiyaç yahut değer olarak tanımlanmamıştır.
Yani onların günlük hayatında örneğin basın özgürlüğü gibi bir konu somut olarak tecrübe edilen yahut tüketilen bir şey değildir. Zaten gazete almayan bir insan için gazeteye zam gelmesi yahut gazetenin muhabirinin hapse atılması gibi konular ilgi çekici değildir. Bir entelektüeli hapse atmak bu büyük grup için, ülkede Latince şarkı söylemeyi yasaklamak gibidir. İnsanlar bunun neden tepki verilmesi gereken bir şey olduğunu bile düşünmezler.
Bu kitle, ancak ekonomik konularda sıkıntı yaşarsa homurdanır ve kızdığı için diğer konulara kulak kabartır. O nedenle ekonomik konular yolunda gittiği sürece, insan hakları ihlalleri nereye varırsa varsın ortalama yurttaş hayatına devam eder.
Olayı protesto bağlamına indirgemek de yanıltıcı olur: Burada önemli olan geniş halk kitlesi için ekonomik konuların siyasetle ilişkide temel belirleyici olmasıdır.
Bunun en iyi örneği en son yerel seçimlerde AKP’nin büyük şehir merkezlerinde kaybettiği oylardır. Türkiye’de en son dalga otoriterleşmenin 2009 son baharında başladığını kabule dersek son yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara gibi yerlerde dengeleri değiştirecek oy kaymaları neredeyse ancak on yıl kadar sonra gerçekleşti. Bunun arkasındaki nedenin ekonomik bozulma olduğuna şüphe yok.
Burada bir istatistiği akılda tutmak gerekiyor: 25 yaş üstü ortalama bir Türk, sekiz yıl eğitim görmüştür. Yani ortalama bir Türk ortaokul mezunudur ve eğitim düzeyinin ülkede coğrafi dağılımı da farklılıklar göstermektedir.
Eğitim düzeyi düştükçe insanların olguları soyut olarak algılaması zorlaşır. Bunun yerine deneme-yanılma ile algılama öne çıkar. İşsizlik, patatesin fiyatının artması, benzin zammı gibi sorunlar ise günlük hayatta her düzeyde hemen algılanır.
Ortaokul mezunu yurttaş, demokrasi sorunun dolaylı olarak neden olacağı ekonomik sorunları algılamakta zorlanır, ancak markette aldığı şeylerdeki fiyat artışını kolayca görür.
Menkıbeye göre Muhiddin Ibn Arabi bir gün kalabalığa “sizin taptığınız ayağımın altındadır” demiş. Kendisine kızan insanlar, ölünce mezarına çöp dökmüşler ama sonra bir gün anlamışlar ki Arabi’nin “ayağımın altındadır” dediği yerde altın para gömülüymüş.
Menkıbenin mesajı şu: Ortalama vatandaş, entelektüele ve bilgiye – yani Muhiddin ibn Arabi’ye – ilgi göstermez ama paraya yani ekonomik menfaate tapar.
Yazarlar
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye süreci’ ile 15 Temmuz’u birlikte anma… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluAKP’nin AB planı: Çözüm süreci, sermaye akışı için nasıl kullanılacak? 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2025
27.05.2025
24.03.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
27.01.2025
3.12.2024
19.11.2024
7.11.2024