Halil BERKTAY
[24 Kasım 2013] Acil bir nedenle, muhalefet tarzları ve kültürlerini yazmaya ara vermek zorundayım. Daha yeni değinmiştim; Başbakan Erdoğan’ın kız-erkek birlikte oturulan öğrenci evleri ve/ya yurtlarının birer ahlâksızlık yuvası olduğunu imâ ederek bir kere daha özel hayatlara sataşması karşısında Bülent Arınç’ın duruşu iyiydi, olumluydu. Ama sonra o da gitti, 14 Kasım’da “Ayasofya mahzun” diye bir demeç verdi; camiye dönüştürülmesini beklediklerini söyleyerek, İslâmcı kesimlerin hepsi değilse bile bazılarının geleneksel özlemlerinden birini dile getirdi (21 Kasım: Haklı ve haksız muhalefet).
Arınç’ın buna hukukî gerekçe olarak , gayrimenkullerin kiralanmasıyla ilgili 6570 numaralı kanunda “İbadethaneler, ibadet dışında bir maksatla kullanılamaz” denmesini göstermesi de başlı başına ilginçti. Böylece İznik ve Trabzon’daki küçük Ayasofya’ların camiye dönüştürülmesinin dayanağını öğrenmiş olduk. Ya da, ben öğrenmiş oldum diyeyim. Fakat ne müthiş, ne ikna edici, tarihe ne güzel ışık tutan, vicdanları ne kadar rahatlatan bir gerekçe doğrusu!
Önce çok basit bazı bilgileri hatırlatayım. İstanbul Ayasofya’sının yaşamı başlıca şu dönemlere ayrılır: İS 532-537 arasında bir Doğu Ortodoks kilisesi olarak yapıldı ve 537-1453 arasında, onu yaratan toplum tarafından esas olarak buna uygun biçimde kullanıldı. Yalnız 1204’te Dördüncü Haçlı Seferi Kutsal Diyarlara gitmekten vazgeçip Konstantinopolis’e saldırarak ele geçirdiğinde, Lâtin İmparatorluğu’nun 1204-1261 arasındaki 57 yıllık ömrü boyunca bir Katolik katedraline dönüştürüldü. 1261-1453 arasında tekrar Doğu Ortodoks kimliğine kavuştu. Şehir 1453’te Osmanlılarca alınınca bu sefer cami oldu ve 1931’e kadar öyle kaldı. Önemli nokta: cami olarak ibadete 1931’de kapatıldı; dört yıl restorasyon gördü ve 1935’te müze olarak açıldı (bunun anlamına, Yusuf Halaçoğlu’nun son demagojik çıkışı bağlamında tekrar değineceğim). 2006’dan bu yana, III. Ahmet Çeşmesi’ne bakan tarafındaki bir bölümü hem Hıristiyan hem Müslüman ibadetine açık; ayrıca, minarelerinden günde iki defa ezan da okunuyor. Ancak 1935’ten itibaren ana mekânı — ister kilise, ister cami — herhangi bir ibadet için değil, müze olarak kullanılıyor.
Yani bunu vurgulamak bile gereksiz ama, bir ibadethaneden söz edeceksek, Ayasofya cami değil kilise olarak yapılmıştı ve şu âna kadarki 1476 yıllık ömrünün (2037’de 1500 yaşında olacak) 916 yılını da öyle geçirdi. Mesele, bu eşsiz binanın yapımı ve yaşamına yansıyan herhangi bir iradeye saygı göstermekse, herhalde burada tarihsel ve bilimsel anlamda öncelik Osmanlı İmparatorluğu’nun değil Bizans İmparatorluğu’nun, II. Mehmed’in değil Jüstinyen’in “kurucu irade”sinde olmalı. Gerçeği dobra dobra söylemek gerekirse, Osmanlılar bu eseri kendileri yaratmış değiller. İstanbul’da el emeği ve göz nuru temelinden tepesine kadar Osmanlıların olan yığınla cami var: Fatih, Beyazıd, Şehzade, Süleymaniye, Mihrimah, Rüstem Paşa. Ayasofya öyle değil; orası, el emeği ve göz nurunun özü, esası, çok büyük kısmı itibariyle Bizans. İslâm ve/ya Osmanlı uygarlığı bunu kendisi yaratmamış; uzun süre uzaktan, dışarıdan izlemiş ve gıpta etmiş; sonra zaptetmiş, ele geçirmiş; bir sonraki adımda hayran kalmış, kopya etmiş, aşmaya çalışmış. Kubbeli cami modeli için bir örnek ve hedef, bir ideal olmuş. Elbette tarihin tekerleğini geri çevirip Bizans’a veya Ayasofya’nın kilise haline dönmek hem olanaksız, hem arzu edilir değil; bunu savunmak absürd ve savunan da yok. Ama neden müze değil cami olmalı diye söylenenlere baktığımda, bu tarihî gerçeklerin hiçbirini bulamadığım için, bunların hep etrafından dolaşıldığı için, hatırlatmak gereğini duyuyorum.
Geriye bir tek şey kalıyor ve Ayasofya müze değil cami olsun diyenlerin de söylediği tek şey o aslında: fetih ve fetih hakkı. 21 Kasım’da bu konuya ilk el attığımda yerim ve zamanım kalmamıştı ama, şimdi dönüp, bu fikri kimler, nasıl savunuyor diye internette dolaştığımda, karşıma hep bu sözler çıkıyor. Bir kere şu görülüyor: Arınç’ın Ayasofya’nın “mahzun”luğundan dem vurması kendi buluşu veya bir tesadüf değil; “Mahzun Ayasofya” bazı Türk-İslâm sentezcisi mahfillerde başlı başına bir konu, sürekli işlenen bir topos ve aynı zamanda bir sinyal, bir seferberlik parolası; şiirlere ve makalelere başlık oluyor. İkincisi, sürekli tekrarlanan argüman, “fetih hakkı” olarak “bizim” (yani cami) olması gereken Ayasofya’nın her nasılsa “biz”den alındığı ve dolayısıyla “biz”e geri verilmesi. Bunun içine bol miktarda savaş ve şiddet imgeleri ile gene bol miktarda Batı düşmanlığı da karışıyor. Hıristiyan Batı, uşaklığını yapan Kemalist Cumhuriyet ve laiklik aracılığıyla kapattırmış gibi imâlara yer veriliyor. Bu zeminde, çok geniş bir (amansız ve imansız) düşmanlar cephesine karşı ikinci bir fetih isteniyor.
Sadece birkaç örnek: “Mahzun Mabed” (Millî Gazete, 10 Şubat 2013). “Batının kilidi var! kapısı açılmıyor! / (…) / Açılman için Fatih’i mi bekleyeceğiz? / Müslüman liderle camiye çevireceğiz / (…) / Fatih’in askerleri cesur, düşmanı boğdu (…)” (Adem Armağan,Ayasofya Mahzun). “Fethin Sembolü sayılan cami” (Millî Gazete, 10 Şubat 2013). “Hani o ilâhî devir, ilâhî nizamlar? / (…) / Şu muhteşem minberde, / Binlerce erin baş koyduğu şu temiz yerde, / Şimdi hangi kirli ayaklar dolaşıyor?” (Osman Yüksel Serdengeçti).
“Ayasofya bu gün bile hâlâ ölü bir mezar sessizliğinde, içi bomboş. Bugünkü haliyle Ayasofya, taş ve sütun yığını halindedir. Ayasofya, şimdiki haliyle içinde mum yanmayan, istavroz ve günah çıkarılmayan bir kilise görünümündedir” (Millî Gazete, 10 Şubat 2013). “Ayasofya puthaneye çevrilmiş ve eski kudsi vaziyetinden çok uzaktaydı. Çünkü, bu karanlık perdenin ardında milyonlarca mü’mini cehenneme sürükleyen amansız ve imansız bir ateşin alevleri yükselmekteydi” (aynı yerde). Ve şimdi bence tâyin edici cümleler: “Ayasofya fethin sembolü olarak kalmaya devam etmeli. Çünkü, İslam alemi ikinci bir fethe aç” (aynı yerde).
Böyle bir şey olabilir mi — Türkiye bu kadar geçmişte yaşamaya devam edebilir mi? 1919-22’nin Millî Mücadele’sinin sonunda gelen kurtuluş (istirdad) günlerinin (Rum, Rus, Fransız, Ermeni) düşman süngüleme sahneleriyle kutlanmasının da ötesinde, 1453’teki fethin 1953’ten itibaren giderek daha büyük törenlerle (daha doğrusu, çocuksu müsamerelerle) kutlanır hale gelmesi, Ayasofya’nın camileştirilerek yeniden fethedilmesine kadar uzatılabilir mi? Kemalist ulus-devletin temsil ettiği Türk milliyetçiliği varyantı, Yunan milliyetçiliğiyle olan kan dâvâsını, Bizans’tan tek bir taş bulunacak olsa yerine konmaması politikasına dönüştürmüştü (bu yolda MİT’in gizli talimatı vardı bir zamanlar). Şimdi AKP’nin kısmen dayandığı ve temsil ettiği siyasal islâm, aynı kan dâvâsını Bizans’tan kalma ne varsa tekrar camileştirerek sürdürmeye kalkabilir mi? Her şey bir yana; sırf uluslararası kamuoyu, Türkiye’nin dünyadaki yeri ve dış politika açısından merak ediyorum: zaten biraz Batı karşısında (bence tamamen değilse bile önemli ölçüde haksız nedenlerle) izolasyona sürüklenmiş ve dış dünya ile haber bağlantılarını Oryantalist-İslamofobik bedhahlarına kaptırmış görünen AKP hükümeti, bir de bu saldırgan ideoloji doğrultusunda, apaçık evrensellik karşıtı olacak ve öyle de teşhis edilecek bir adımla, Ayasofya Müzesi’ni kapatıp cami yapmayı göze alabilir mi?
Bakalım, göreceğiz. Şimdilik, beni pazar sabahı her şeyi bırakıp alelacele bu yazıyı yazmaya sevk eden olay var ortada. Bülent Arınç’ın 14 Kasım demecinin ardından, vesayetçi derin devletin 1990’lardaki kaskatı politikaları doğrultusunda on küsur yıl boyunca Türk Tarih Kurumu’nu (TTK) tek bir “Ermeni Masası”na indirgemesiyle ünlü, bu açıdan YÖK’teki Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç’lerin muadili, aşırı milliyetçi, TTK’dan nihayet uzaklaştırıldığı anda kendini MHP’ye atıp milletvekili olan Yusuf Halaçoğlu, fırsatı kaçırmayıp ortaya fırlamış ve TBMM’ye bir kanun teklifi vermiş, Ayasofya’nın camiye çevrilmesi için. Kendince bazı payandalar da bulmuş: Güya Atatürk’ün, 1934’teki Bakanlar Kurulu kararının altındaki imzası sahteymiş ve bu, Ayasofya’nın müze olması kararının geçersiz sayılması için yeterliymiş.
İllâ Atatürk’ü tenzih edecek ve bu işten sıyırıp bir kenara koyacak. MHP’nin aynı anda hem Türk-İslâm sentezcisi, hem Atatürkçü olma çabasının yol açtığı bir taktik kıvranış. Hayli komik tabii. Kim cüret etmiş de atmış bu sahte imzayı? Tâ 1934’ten öldüğü 1938’e kadar, Atatürk hiç mi fark etmemiş bu numarayı? Zaten 1931’deki kapatmada mündemiç olan bu ikinci, 1934 kararını benimsemiyorduysa, neden kaldırtmamış? Bu sefer karşı kutuptan, aşırı sağdan, Torosyan masalları düzeyinde bir uydurma. Birilerinin iyiden iyiye basireti bağlanmış; zaten çok derin olmayan tarihsel düşünme yeteneğini, politik oportünizm tamamen felce uğratmışa benzer.
Fakat manzara ibretlik ve korkunç şüphesiz. Bülent Arınç’ın araladığı kapıdan MHP ve Yusuf Halaçoğlu giriyor. Oldu mu sayın Arınç? Haksız mıyım? Yaptığınızı beğendiniz mi?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024