Halil BERKTAY
[15 Nisan 2016] Üç gün önce ortaya attığım temel sorulardan devam edeceğim. Sadece kısa bir ara veriyorum, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’ye ilişkin dönem raporunda PKK ve güneydoğudaki durum hakkında neler dendiğine dikkat çekmek için.
Başka herşey gibi bu raporları da illâ indirgemeci bir şekilde değerlendirme alışkanlığımız var nedense. Ya mutlaka ve her bakımdan “Türkiye yanlısı” olacak, ya da mutlaka ve her bakımdan “Türkiye karşıtı.” İlkiyse iyi, ikincisiyse kötü. Ya iktidar sevinecek, iç ve dış karşıtları kahrolacak, ya da tersine, iktidar üzülecek, iç ve dış karşıtları zafer çığlıkları atacak.
Oysa realite hemen daima çok daha karmaşık. Ya ak ya kara değil; grinin çeşitli tonlarını taşıyor. Ne ki, sözünü ettiğim kolaycı yaftalama ve kompartımanlaştırma ihtiyacı, ilgili bütün tarafların dikkatle okuyup düşünmesi ve öğrenmesine engel oluyor.
Bu sefer de aynı sendrom tekrarlanacak gibi. Türkiye raporu iade edecekmiş; bu, hükümet yanlısı basında raporu toptan ve alelacele çürütme, muhalif basında ise raporun davulunu çalma reflekslerine yol açıyor. Neden böyle, çok anlaşılır değil. Daha doğrusu, belki anlaşılır da, aynı ölçüde rasyonel değil. Çünkü birincisi, Türkiye’nin raporu iade etme eğilimi, AP’nin güncel konularda ne dediğinden çok, Ermeni soykırımı sorunundan kaynaklanmakta. İkincisi, bana sorarsanız (16 yıldır bu konuda bütün söylediklerimi tekrarlamadan da) soykırım tabii soykırım ama, spesifik olarak bu raporda yer alıp almaması noktasında hükümet haklı, çünkü bu güncel bir sorun değil, tamamen tarihsel bir sorun ve bildiğim kadarıyla Avrupa Birliği, elbette bütün aday ülkelerin güncel performanslarını gözden geçiriyor ve geçirecek ama, başka hiçbir aday ülkeye, geçmişleri hakkında böyle sorular sormuyor, kıstaslar getirmiyor, tarihindeki şu veya bu olayı öyle değil böyle tanımlayacaksın, illâ falanca tarifi kabul edeceksin diye bir dayatmada bulunmuyor. Galiba bir tek Türkiye, böyle seçici ve ayırımcı bir muameleye tâbi tutuluyor: genel olarak AB koşulları veya Kopenhag kriterleri ile hiçbir ilgisi olmadığı; üstelik tarihe (ve bilime) hukuk ve siyaset karıştırmanın, herhangi bir tarih sorununun çözümü için hukukî ve siyasî yaptırımlara başvurmanın bütün mahzurları Avrupa elitlerince de herhalde bilindiği (bilinmesi gerektiği) halde, 1915’te Osmanlı Ermenilerinin yaşadığı facianın soykırım olduğunu hemen şimdi ve kestirmeden kabul etmesi “şartı” (!) ikide bir Türkiye’nin önüne konuyor. Ben de Türkiye’nin Ermeni soykırımını er geç kabul etmesinden yanayım, kabul edeceğini umuyorum, 2014 ve 2015 “24 Nisan” taziyeleriyle buna yaklaştığını da düşünüyorum -- ama tartışa tartışa, sindire sindire, anlaya anlaya. Yoksa, kesinlikle böyle değil. Dışarıdan, hırçın bir ültimatom havasıyla değil. Herşey bir yana, bu sorunun çözümünü zerrece kolaylaştırmıyor; tersine, büsbütün çözülmez ve içinden çıkılmaz kılıyor.
Üçüncüsü, raporun Türkiye’nin güncel performansına ilişkin değerlendirmeleri tekdüze değil; olumlu ve olumsuzun içiçe geçtiği parçalı bir mozaik manzarası arzediyor. Bir miktar haksızlık, evet, var; öte yandan, bazı haklı eleştiriler de var (1128’ler bildirisini imzalayan akademiklerin tutuklanması gibi; öte yandan “Türkiye lehine” denebilecek birçok konu da raporda yer alıyor. Ve bunlar, sadece mülteciler konusunda Türkiye’nin üstlendiği sorumluluklarla da sınırlı değil. Asıl PKK’ya bakış ve Avrupa Parlamentosu’nun güneydoğudaki savaşı nasıl değerlendirdiği, önemli tesbitleri içeriyor.
Çeşitli haber ajanslarından, şunları öğreniyoruz örneğin: PKK’yla mücadelenin “Türkiye’nin meşru hakkı” olduğu vurgulanıyor. İster AB, ister AP, ister başka herhangi bir uluslararası kuruluş, elbette “güvenlik önlemlerinin hukukun üstünlüğü ve insan haklarına uygun bir şekilde gerçekleştirilmesini” de vurgulayacak; “terör operasyonlarının orantılı gerçekleşmesi ve bunların toplu cezalandırmaya dönüştürülmemesi gerektiğinin” de altını çizecek; bunları her adımda hükümet de söylüyor, Türkiye’nin bağımsız, eleştirel aydınları olarak bizler de söylüyoruz zaten. Nitekim 1128’ler bildirisinin bu noktadaki (ve sadece bu noktadaki) ifadeleri de bir bakıma eleştiriden vareste. Öte yandan, Avrupa Parlamentosu’nun dönem raporunda, “AB terör örgütleri listesinde olan PKK’nın şiddete dönmesini kınıyor ve meşru bulmuyoruz. Kürt sorununun şiddetle çözülemeyeceğini vurguluyor ve Türk hükümetine sorumluluğu alarak kapsayıcı ve sürdürülebilir bir çözüm için görüşmelere yeniden başlaması çağrısı yapıyoruz. PKK’yı silahlarını bırakmaya, terör yöntemlerini terk etmeye, barışçıl ve yasal yollarla isteklerini duyurmaya çağırıyoruz. PKK’nın güvenlik güçleri ve sivillere yönelik saldırılarını şiddetle kınıyor, YDG-H militanlarının barikat kurmaları ve hendek kazmalarından ciddi kaygı duyuyoruz” şeklinde çok kritik bir paragraf da yer alıyor ki…
İşte bu, “Barış İçin Akademisyenler”in son tahlilde PKK-HDP apolojisti kafa yapısından çok farklı bir zihniyet. Olgular mı dediniz; bakın, bunlardır aslında. Dengeli ve dolayısıyla gerçek bir barış çağrısı veya barış bildirisi mi dediniz; bakın, olursa böyle olur. Koyun iki metni yanyana; kendiniz görün farkı. 1128’lerin militanca tek-yanlılığının gerçekleri tümüyle karartamadığı; bazen Oryantalist, bazen İslamofobik önyargılarına karşın meselâ Avrupa Parlamentosu’nu pek de etkilemediği, apaçık ortaya çıkmakta.
Bir de işin “muhatabımız kimdir, kime seslenebilir, kime çağrıda bulunabiliriz” boyutu vardı ya. Hani, 1128’lerin “biz istesek de PKK’yı etkileyemeyiz ki; elbette sadece devlete hitap edebiliriz” gibi adamakıllı komik ve saçma bir mazeretin arkasına saklandığı nokta…
Ne tuhaf; Türkiye’de yaşayan Türkiye vatandaşları kendilerini PKK’ya herhangi bir şey söyleme sorumluluğundan muaf kılmaya çalışırken, Avrupa Parlamentosu’nun tâ Strasbourg’dan PKK’ya “bak, senin bu savaşın meşru değildir; onun için silahlarını bırak, şiddeti terket, hendek ve barikatlardan vazgeç, sivillere ve güvenlik güçlerine saldırma” demekte hiçbir sorun görmediği anlaşılıyor.
Yazarlar
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları














































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024