Hidayet Şefkatli TUKSAL
Son iki yazım kadınlarla ilgiliydi, siteye yazılan yorumlar dışında başka mailler de aldım. Kadınların “kadın olmaktan kaynaklanan sorunları” gibi bir niteleme fazlaca klişe bir cümle olsa da, bu klişe hâlâ geçerli maalesef, hem de her kesimde… Bana gelen mailler de, gözlemlerim de bunu doğruluyor.
Üye olduğum kadın gruplarında bu hafta başında olağanüstü bir hareketlenme yaşandı ve bir imza kampanyası düzenlendi. Anadolu Haber Ajansı’nda çıkan bir haberden huylanarak, KEFEK adıyla bilinen TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun kapatılacağı endişesine kapılan kadın örgütleri hemen bir bildiri yayımladılar. Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın adı değiştirilip, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yapıldığı günden bu yana feminist çevreler son derece rahatsız; bu değişikliğe KSGM’nin de kurban edileceği yönünde bir endişe taşıyorlar. Haklı olup olmadıklarını bilmiyorum, “Aile” ve “Kadın” konularının bu kadar dikotomik bir zıtlık içinde algılanmasını ise hiç anlayamıyorum ancak her halükarda, KEFEK’in de KSGM’nin de işlevsel bir şekilde devam etmesi gerektiğini savunuyorum.Hükümetten gelen gayrı resmi açıklamalar bu kurumların kaldırılmasına yönelik herhangi bir niyetin bulunmadığını ifade etse de, endişeler devam ediyor, duyurulur…
Kadın örgütlerimizin şimdiye kadar çeşitli mücadelelerle elde edilmiş kazanımların kaybedilmemesi, ya da işlevsizleştirilmemesi yönünde gösterdiği hassasiyet takdire şayan. Ancak bu hassasiyet başörtülü kadınların yaşadığı sorunları, maruz kaldıkları ayrımcılık ve dışlamaları kapsamıyor. 1995’ten beri şahit olduğum üzere, bazı istisnalar bulunmakla birlikte-ki onlardan da aşağıda bahsedeceğim- seküler kadın hareketi başörtülü kadınların sorunlarına karşı “yok hükmünde” davranmayı sürdürüyor. Kişisel olarak benim ve üyesi olduğum Başkent Kadın Platformu’nun, uzun yıllar kadın hareketi içinde kadın sorunlarına karşı ortak mücadele edebilmek için sürdürdüğümüz ısrarlı duruş bile böyle bir empati üretmeye yetmedi. AK Parti iktidar olmadan önce, bizleri aralarına kabul etmeyi “başörtüsü sorununa katkı” bağlamında bir fedakârlık olarak gören arkadaşlarımız, AK Parti iktidara geldiğinden beri bu soruna çözülmüş gözüyle baktı. Başörtülü bir kadın Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne çıkmıştı ya, artık bu ülkede kim bir ayrımcılık ya da dışlamadan söz edebilirdi?
Ben hep, neredeyse aptallık düzeyinde bir iyi niyetle bu karşıtlığı anlamaya çalıştım. Zihnimin beni götürdüğü bulgulara inanmak istemedim… Her şeyi sorgulayan, eleştiren kadınların kendi modernist/ İslamofobik ezberlerine bu kadar inatla sarılmalarını hiç, hem de hiç anlayamadım. Ama sonunda şu gerçeği idrak ettim doğrusu: “İlerici” bir “azınlık” durumunda olan bu kadınları, toplumun geri kalanından ayıran, onlara bir konum ve bu konuma bağlı olarak maddi manevi kazanımlar sağlayan unsur, işte tam da bu varoluş biçimleriydi. Yani, “dindar/muhafazakar eşittir gerici” toplumsal kesimlerle aralarında hiç de kapanmasını arzu etmedikleri bir mesafe vardı ve bu mesafe kendi aralarındaki ortaklığın olmazsa olmaz temeliydi. Aralarında rekabet ve çekişme olan her kesim gibi kadın örgütleri de ancak “ortak düşman” a karşı “mesafe ve karşıtlık” üzerinden bir “birlik” hali üretebiliyorlardı. Bu yüzden başörtülü kadınlara karşı bir tür “inkâr politikası” üzerinden ortaklaşmak, siyasalarının vazgeçilmez bir unsuru oldu. İnanmıyorsanız, sitelerine, yayınlarına bir bakın; bu ülkede ne bir başörtüsü sorunu, ne bu yüzden eğitim hayatından dışlanmış, meslek sahibi olamamış ya da mesleğinden edilmiş kadınlara dair bir tek cümle bulamazsınız. Onların iktidar alanında başörtülü kadınlar “yok” hükmündedir, “inkâr” görünmezliğindedir.
Şimdi istisnalara geliyorum: Nebahat Akkoç’un önderliğinde KAMER vakfı, “AMARGİ” grubu, AVRUPA KADIN LOBİSİ TÜRKİYE KOORDİNASYONU istisnaları oluşturuyor. Ayrıca “birbirimize sahip çıkıyoruz” kampanyasına bireysel olarak destek veren arkadaşları da kişisel istisnalar sayıyorum (Bunların dışında unuttuklarım varsa özür diliyorum, kendilerini hatırlatırlarsa bu listeye yazarım).
Bakalım bizim kadın örgütleri bu inkâr politikalarını bir gün masaya yatırmaya cesaret edecekler mi? Merakla bekliyorum.
Yazarlar
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.04.2021
28.03.2021
12.12.2020
23.11.2020
2.01.2020
13.10.2020
29.09.2020
21.09.2020
13.09.2020
5.09.2020