Taner AKÇAM
Geçen haftaki yazımı, “Erdoğan direnirse ne olacak? Bu az da olsa bir olasılık. Ciddi bir güç kirlenmesi yaşayan Erdoğan’ın, işleri bildik siyaset tarzı ile götürmeye devam edeceği ileri sürülebilir. Ama o zaman kendisi ile birlikte ülkeyi de batırır. Nereye gideceği belli olmayan bir yere yuvarlanırız”, diye bitirmiştim. Bugün itibarıyla bu yuvarlanma başlamıştır.
Herkes gibi ben de, direnişçilerle yapılan görüşmelerle işin çözüldüğünü zannettim. Hükümet geri adım atmıştı. Direnişçiler her ne kadar tuhaf bir “burada kalıyoruz” açıklaması yaptılarsa da Gezi’yi nasıl boşaltacaklarını konuşmaya başlamışlardı.
Biraz siyasetten anlayanlar, parkın artık boşaltılması gerektiğini dillendirmeye başlamışlardı. Vemuhtemelen hükümet bir gün daha beklese idi park boşaltılacaktı. Erdoğan da biliyordu bunu. O hâlde niye bir gün beklemedi? Ve niye saldırı emri verdi?
Tek bir açıklaması var. Erdoğan, Gezi eylemini, özellikle Dayanışma’nın “devam” kararı ile birlikte kendi varlığına yönelik bir tehdit olarak gördü ve öyle okudu. Kendine göre bir var olma savaşı başlattı. Tuhaflık şu ki, bu tutumu ile, hesapta olmayan bir şeyi seçenek hâline soktu. Erdoğan, 2000’li yıllardan bu yana, sivil asker bürokrasinin vesayetine karşı ülkenin ilk uzun soluklu ve başarılı sivil direnişini örgütleyen ve askerin siyaset üzerindeki vesayetini kıran liderdir. Gezi eylemini bu kodların içinden okudu ve “eski düşmanlarının” kendisini devirme hamlesi olarak gördü.
Ama yanıldığı ve muhtemel iktidarını kendisine kaybettirecek nokta da bu. Hatta bunun da ötesinde, bu yanlış okuma ülkeyi tamamıyla anlamsız bir iç savaşa bile götürebilir. Çünkü bu okuma, bu topraklarda son yüzyılda oluşmuş derin fay hatlarını harekete geçirmeyi hedefliyor.Erdoğan, İslami ve laik kesimler arasındaki derin yarığa oynuyor. Tehlikeli olan bu. Deprem, iç savaş kaçınılmaz olabilir.
Türkiye son 10 yıldır askerî otoriter bir rejim olmaktan demokratik bir topluma doğru eviriliyordu. Bu evrilme, iki büyük sivil direniş sayesinde idi. Sivil direnişin birincisi İslami, ikincisi laik kesimlerin içinden çıkmıştı. İlkinin başını AKP, ikincisinin başını ise dünün kreş çocukları çekiyordu. Ama biri birini takip eden bu sivil direnişler, Türkiye’nin yüz yıl boyunca oluşmuş derin kültürel bölünmüşlüğünü de yansıtıyordu.
Her iki sivil direnişin taşıyıcıları, toplumu dönüştürme işine önce kendilerini değiştirerek başlamışlardı. Ama her iki taraf da, diğer kesimin iç dönüşümünü Takiyye veya komplo olarak görmeyi tercih etti. Nasıl ki laik kesim, İslami kesimin iç değişimini anlamadı, şimdi de İslami kesim laik kesimde yaşanan iç değişimi anlamıyor. Taraflar, birbirlerini içinden çıktıkları eskiye benzetmeyi çok seviyorlar. Laik kesimin 10 yıldır suçlama olarak yönelttiği “şeriatçı” tekerlemesi ile AKP’nin şimdi başlattığı “28 Şubat” tekerlemesi arasında fazla bir fark yok. Ve en tehlikelisi de bu anlamama nedeniyle, kültürel fay hatlarının giderek öne çıkacak olması.
İslami kesimin sivil direnişi basitçe “ülkeyi seçilenler yönetir ve seçimle gelen seçimle gider”biçiminde özetlenebilir. Laik kesim bu cümlenin sivil ve devrimci özünü anlamadı ve anlaması da mümkün değildi.
Son bir iki yıldır birinci direniş dalgasının sonlarına gelmiştik. Bu sonu en iyi ifade eden ise, AKP’nin, gerilettiği askerî otoriter rejiminin zihniyet kalıplarını aynen devam ettirmesi idi. Erdoğan’ın çok sık kullandığı “benim vatandaşım”, “benim memurum” cümleleri ya da üstüne vazife olmadığı hâlde, Taksim’e ne yapılacağına karşıması bu otoriter zihniyetin sıradan göstergeleri idi.
Çünkü hepimiz biliyorduk ki, bu Cumhuriyet kuruluşundan bu yana, Boğaz’daki bir restoranın bile kimin tarafından işletileceğinin Ankara’daki iktidara bağlı olduğu bir sistem ve zihniyet tarafından yönetiliyordu. Ha Atatürk, ha Tayyip fark etmiyor. Değişmesi gereken bu. Yerel yönetimleri güçlendirmeden, insanları karar verme süreçlerine katmadan hiçbir sorunu çözemezsiniz. Esas olan bu yapısal dönüşümdür, gerisi fasa fisodur.
İkinci sivil direniş dalgası tam da bu noktada gündeme geldi. Hem geleneksel laik kesim hem de AKP’de somutlaşan bu otoriter, vatandaşı sıradan kul zanneden zihniyeti hedef aldı. AKP bu sivil dalgayı anlamak yerine, eski laiklerin kendi sivil direnişine verdiği tepkiye benzer tepkiler verdi, veriyor.AKP’nin sivil direnişini anlamamak geleneksel laik kesimin siyasi sonunu hazırlamıştı. Aynı tehlike şimdi AKP’yi bekliyor.
Ama tehlikeli olan şu: toplumdaki geleneksel fay hatları çok güçlüdür. AKP’nin germesi ile, insanlar saflaşmayı demokratik hak ve özgürlükler ekseninde değil, asırlardır şekillenmiş kültürel kodlar üzerinden yapmaya başlayacaklar. Eğer bir an önce özgürlükler ve demokratik katılımcılık ekseninde uzlaşma sağlanmaz ise, anlamsız bir iç savaşa sürükleniriz. Dış güçler mi? Elbette bunu kullanırlar, niye kullanmasınlar ki; kendi enayiliğimizin başkası tarafından kullanmasından şikâyet etmeye hakkımız yok. Enayiliğimize son verelim yeter.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- İsrail ve Türkiye sokakları
24.03.2025 - 1938 Dersim Soykırımı ve Şükrü Kaya mektubu
5.06.2023 - HDP’nin Kapatılması ve Yeni Bir Koalisyon İhtiyacı Üzerine Sesli Düşünceler:
1.04.2021 - Türkün uygarlıkla sınavı
15.07.2020 - 24 Nisan, Hrant Dink ve fabrika ayarları
2.05.2020 - Koronalı günlerde 24 Nisan üzerine konuşmak
25.04.2020 - 23.5 Nisan ve yeni bir kuruluş hikâyesinin zorunluluğu
22.04.2020 - Tekalif-i Milliye (Milli Vergi) emirleri ve korona için bağış
5.04.2020 - Yeni bir cumhuriyet ve tarihi buluşma
28.01.2020 - Hrant, Talat Paşanın intikamı için öldürüldü
21.01.2020
Yazarlar
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANDavalar, mahkemeler ve siyasi dizayn 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet, nasıl “devletimiz” olur? 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveci2014 sonrası ülkenin tüm ayarları bozuldu 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolMHP umut olabilir mi? 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMahkeme kararından bir parti ve bir iktidar çıkabilir 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluTonlarca hurdanın akıbeti belirsiz, ihaleler tartışmalı, işlem yok: Karayolları kimleri zengin ediyo 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKülliye ve mirasta eşit paylaşım… 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKABD’nin “özeleştiri” yapacağı günlerden korkalım 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKurultay kararı öncesi CHP… 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİOtoriterlik ve Medya 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
Tarafsız
Eline sağlık Fehmi abi .birazda böyle yansız yazılar okuyalım. Hep bir tarafa yatmış yazılar içimizi kararttı . Dengemizi bozdu.