Kemal CAN

Kemal CAN
Kemal CAN
Tüm Yazıları
Davalar, mahkemeler ve siyasi dizayn
30.06.2025
71

Siyaseti gündelik gelişmelerle takip etmenin ne kadar sıkıcı olduğu ortada. Televizyon kanalları ve sosyal medyadaki izlemelerin büyük kısmının da mecburiyetten, hatta “başa gelecekleri” öğrenme arzusundan kaynaklandığı anlaşılıyor. Bir de bunlar hakkında yazmak, olanların nelere yol açabileceği hakkında fikir yürütmenin ne kadar iç bayıcı, tüketici olduğunu siz hesap edin. Zaten Türkiye epeyce uzun bir süredir tuhaf bir döngünün içinde. Hem ortalama bir ülkenin senelerce idare edebileceği bir gündem kalabalığını birkaç gün içinde tüketiyor hem aslında seneler boyunca aynı meselelerin hiç değişmeden, neredeyse donmuş gündemin işgalini seyrediyor.

Müesses siyaset düzeni pek değişmiyor

Genellikle aynı aktörler sahnede olduğu için veya siyaset aktörlerin hareketleri (söyledikleri) üzerinden konuşulduğu için, bunun kişilere bağlı olduğu düşünülüyor. Ya aktörlerdeki acayip değişimler ya da aktörlerin sürüklediği kısır döngüler tartışılıyor. Onlar değişince durum değişecekmiş veya onlar olduğu için durum aynı kalıyormuş gibi konuşuluyor. Elbette siyasetin aşırı profesyonelleşmesi ve iyice şahsileşmiş siyaset kültürü bu konuda etkili ama aktörler değişse bile “sabit” rollerin pek boş kalmadığı “müesses siyaset düzeninin” pek değişmediği de söylenebilir.

Davalar mahkemeler ve siyasi dizayn | Kemal Can yazdı
Davalar mahkemeler ve siyasi dizayn | Kemal Can yazdı

Kuşkusuz -çeyrek asırlık- AKP iktidarı dönemi, siyaset etme tarzı, siyaseti yönlendirme mekanizmaları ve siyaset dili açısından -kendi içinde dönemlere ayrılsa bile- bir süreklilik, hatta sabit alışkanlıklar yarattı. Büyük çoğunluk, bozulmayı 2017 referandumu sonrasında kurulan başkanlık sistemi ve “tek adam” otoriterliğiyle başlatmaya yatkın. Ancak -gelenekten ve kültürden çok da kopmadan- yaratılan bu “yeni” versiyonunun izleri 90’lı yılların başlarına, hatta 12 Eylül mimarisine kadar geri götürülebilir. “Merkezin boşalması” veya kaydırılması, sadece Türkiye’de yaşanan bir durum değil.

Bunun uzunca tartışmalara neden olabilecek küresel sebepleri var. Zaten bütün dünyada benzer gelişmeler karşımıza çıkıyor. Temsili demokrasinin asıl güvencesi sayılan ve orta sınıf muğlaklığına emanet edilen merkez, söz ve iddiasının zayıflığı yanında her iki uç için “ehlileştirme” yeteneğini kaybederek krize girdi. Kriz, uçları törpülemek yerine, aşırılıkları içine alarak etkisizleştirmeye çalışıldı. Başlangıç itibarıyla kısmi başarılar elde etmiş gibi göründü. Avrupa’da Blair’den Merkel’e uzanan -sonu hüsranlı- “başarı” hikâyeleri var. AKP’nin ilk döneminde anlatı da benzerdi. Müesses nizam ve dışarıdan destek, bunun üzerine kuruluyordu.

Merkez sağ siyaset hayaleti

“Merkez siyaset” veya ideolojik (belki sınıfsal) pozisyonların ılımlı versiyonlarının, siyasi denge için gerekli olduğu fikri, dönemin şartlarına bağlı pragmatik atakların sonuç alıcı olabileceği inancını besliyor. Siyasi tıkanmanın böyle aşılabileceğini iddia edenler hiç az değil. Mevcut partileri bu boşluğa doğru ilerlemeye çağıranlar veya nadastaki tarlayı baştan sürmeyi önerenler aynı argümanları kullanmaya devam ediyor. Bu çerçevede iktidarın boğduğu ve yeniden oluşmasının önünü kestiği merkezin (merkez sağın) CHP tarafından ihyası, bir öneri olmaktan ziyade halen uygulamadaki strateji konumunda.

Bunun en çarpıcı örneği muhalefet medyasındaki sabit konuk profili. On-on beş senedir, kimi sabit konuk, kimi program sunucusu olarak -mevcut veya eski sağ siyasetçiler- hep çok önde. Muhalefet seçmeni, olup biten ve olması gerekenler konusunda saatlerce bu insanları dinliyor. Pasif izleyici, artık onların kavramlarıyla konuşuyor, onlar gibi akıl yürütüyor. Böyle bir siyasi etiketi olmayan yorumcuların da, özellikle “ittifak stratejileri” bağlamında benzer eğilimlere rasyonalite desteği sağlayanlardan seçildiğini gözden kaçırmayalım. Siyasi danışman ekibinin angajmanı da uzun süredir benzer yönde.

Senelerdir muhalefet kanallarını orantısız kullanan sağ siyaset erbabı (muvazzafı, emeklisi, gazetecisi, yorumcusu), geldikleri mahalleyi bu lüzumlu siyasi ahenge ikna edebildiler mi? Birileri çıkıp CHP’nin oy artışında bu görünürlüğün katkısından söz edebilir elbette. Ancak oy artışının dikkat çekici hale geldiği eşiklere ve etkisi daha bariz dinamiklere bakılınca, bu faktörün hayli marjinal bir katkı yarattığı kolayca görülebilir.

CHP kimin partisi?

Fakat muhalefet aklının şekillenmesinde oransız bir ağırlık sağladıkları da ortada. Merkezi terk ederek uçlara yönelmiş, en azından bu tatminden beklendiği kadar rahatsız olmamış kitleyi, “aslında merkez siyasete geri dönseniz sizin için daha iyi olacak” diyerek ikna etmek pek akıllıca görünmüyor. Buna karşılık söz konusu zevat, olmayan “merkez sağ” kitlenin arzularının ve taleplerinin ne olabileceği konusunda otorite pozisyonunu koruyorlar. Burada bahse konu olan, CHP’nin soldan sağa çekilmesi filan değil. Dolayısıyla bitmek bilmeyen “CHP ne kadar sol” tartışmaları açmak manasız. Kendi diliyle bir merkez söylemi tutturup tutturmasına müsaade edilip edilmeyeceği. CHP siyasetini tanzim ederken tek referansın (merkez) sağ arzular olup olmayacağı önemli.

Davalar mahkemeler ve siyasi dizayn | Kemal Can yazdı
Davalar mahkemeler ve siyasi dizayn | Kemal Can yazdı

Güncel tartışmalar, bu meselenin sadece siyasi söylemle sınırlı kalmayıp, kurumsal varoluş meselesi hâline getirilme ihtimalini -belki de niyetini- düşündürüyor. Aslında 2014’ten itibaren başlayan, karikatür denemeler ve çok acayip sembol şizofrenileri yaratan “karşı mahalleden oy devşirmek” veya 2022’den sonra açık bir ideolojik ağırlık kapışmasına konu olan hadiseler, seçim stratejileri diye sunulmakla birlikte daha geniş bir siyasi dizaynın unsurları gibiydi. Köklerini Özal’ın “iki buçuk parti” arayışına kadar götürmek mümkün.

Krizi siyasi kurumları ve aktörleri yenileyerek çözmeyi öneren ama bir şeyi çözmek şöyle dursun, aslında sorunun asıl kaynağı olan siyaset tekniği yine devrede. 2000’lerin başında AKP ile sağ siyaset alanı için yapılan tanzimin tamamlanma fırsatının tekrar geldiği fikri taraftar buluyor. 90’ların sonu itibarıyla çöken siyasi merkez tasarımı karşısında, eski geleneksel tablodan sadece iki siyasi parti ayakta kalabildi. Biri CHP, diğeri MHP. MHP, muhalefette ve iktidarda yer aldığı iki dilimde de, gücünün çok üzerinde bir etki gücü elde ederek ve siyasi ağırlığını oy desteğinden daha başka dayanaklara yükleyerek devam etti. CHP ise tam tersini yaparak, geleneksel rolünün ve potansiyel gücünün çok gerisinde (altında) bir pozisyona çekilip, saçma reaksiyonerlik ile absürt uyumluluk arasında salınarak ayakta kaldı. Biri oransız ataklık, diğeri oransız siliklik tercihiyle durumu idare etti.

“Devlet için siyaset” yaklaşımı

CHP bugün -her zaman olduğu gibi- isminde yer alan iki kavramın, yani Cumhuriyet’in (devletin) ve halkın (toplumun) partisi olma konusunda mücadele gibi sunulan ama aslında genel tasarımda nasıl bir role oturtulacağı pazarlıklarının çalkantısını yaşıyor. Bahçeli MHP’si -ister hüsnükuruntu deyin, ister gerçek fonksiyonuna dönüş sayın- siyaseti -süreç vesilesiyle- “devlet” tasarımının parçası hâline getirme misyonunu üstlenmiş görünüyor.

Siyaseten pek de verimli olmayan “devlet için siyaset” yaklaşımı. Öcalan perspektifi, süreci başka bir bağlama yerleştirmekle birlikte, muhatabı siyaset yerine devlet diye tanımlayarak bu tasarımın çok uzağında değil. Erdoğan’ın önüne konulan ise, pragmatik ihtiyaçlarını ancak bu tasarıma dâhil olarak çözebilme seçeneği. Bu gerilimin nereye varacağı henüz netleşmedi. MHP dışında kalan “milliyetçi” parti kalabalığı ise bir kesimin inatla vehmettiği siyasi potansiyelin hâlâ çok gerisinde. Çünkü ortaya konulan bir siyasi öneri ve dolayısıyla siyasi bir müdahale yapamıyorlar. Geriye CHP’nin denkleme nasıl ve kiminle dâhil olacağı, en azından arkasına asıl hangi dinamiği alacağı kalıyor. Bahçeli’nin “süreç” çıkışıyla CHP’ye cepheden saldırıya geçmesi arasındaki senkron dikkat çekici.

Davalar mahkemeler ve siyasi dizayn | Kemal Can yazdı

CHP kurultayı davası -her ne sonuç çıkarsa çıksın- haklı olarak iktidarın ana muhalefet partisine dönük operasyonu olarak algılandı. Tıpkı İmamoğlu davalarının kişisel bir ön kesme hamlesi olarak değerlendirilmesi gibi. Elbette birinci parti olmuş ve muhalefetin bütünü için “aracısız” sürükleyicisi hâline gelmiş CHP’nin ve muhalefetin kazanma ihtimalinin (hevesinin) sembolü olmuş bir ismin devreden çıkartılması, Erdoğan’ın çok arzu ettiği bir şey.

Kurultay davası nereye oturuyor?

Ancak iktidarın mevcut hâliyle veya yenilenmiş bir formda, seçimli ya da seçimsiz biçimde devamının yeni bir tasarım gerektirdiği ortada. Rakip durdurma araçları yenilgiyi engelleyebilir ama eğer endişe edildiği gibi kalıcı bir yeni rejim kurumsallaşması niyeti varsa, daha kapsamlı bir dizayna (elitler arası mutabakata) ihtiyaç var. Bu nedenle 19 Mart süreci olduğu gibi, CHP kurultay davası da kısa vadede alınacak sonuçlardan daha fazlasını içeren bir gerilim ve pazarlığın parçası gibi. Ayrıca ilk etapta ortaya çıkacak sonuç, pazarlığın veya mücadelenin nihai finalini anlamamıza yetmeyebilir. Meselenin CHP’nin içine dair bir tartışmanın konusu yapılması, bu tarafıyla derinleştirilmesi ve en önemlisi muhalefet kamuoyunda böyle kabul görmesi, bu yüzden de çok anlamsız.

Davalar mahkemeler ve siyasi dizayn | Kemal Can yazdı

Özgür Özel’in paylaştığı ve CHP’nin yüzde kırkları zorladığını gösteren ankette Cumhur İttifakı’nın da hâlâ yüzde kırkların üzerinde (AKP’nin 2002 seviyesinde) tutunuyor görünmesi dikkatten kaçmamalı. Bu tablo ve son seçimlerdeki coğrafi dağılım, seçmen eğilimleri gibi faktörler, sadece seçimi kimin kazanabileceğini gösteren sayısal veriler gibi okununca, siyasi tasarım önceliklerinin ancak tek yüzü görülmüş olur. CHP’nin gireceği, sokulacağı kurumsal bir kriz, niteliksel tarafı anlaşılmadan ele alınırsa, sanıldığı gibi bir “çıkış fırsatı” yaratmayabilir.

Çünkü bu sayısal veri, gerçekleşmiş, tamamlanmış bir siyasi tercihten ziyade, bir ihtimalin sayısal ifadesine benziyor. İhtimal veya “gerçekleşmemiş potansiyel” ise üzerine yatılacak değil, üzerinde çalışılması gereken bir şey. Dolayısıyla bu ihtimale dönük olarak şimdiden çalışmaya başlayanların yaşatabileceği kurumsal bir kriz, CHP için ihtimalleri büyütmek yerine potansiyeli daraltan bir sonuca da ilerleyebilir. AKP’nin kopuş veya “gömlek değiştirme” süreciyle kurulan aceleci benzerlikler bu yüzden hayli sorunlu. CHP’nin CHP’li olmayan akıl hocalarının, meseleyi aktörlere sıkıştırarak kurdukları strateji önerileri de fazla kestirmeci ve kısa görüşlü.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar