Taner AKÇAM
1968 hareketi aslında bir özgürlük hareketi idi. Cinsellik bu özgürlüğün en önemli parçası idi. Gençler, evlilik ile cinsellik arasındaki ayrılmaz bağı koparmak istiyorlardı. Ve galiba ilk kuşak bunu başardı da... Fakat özellikle 12 Mart 1971 askerî darbesi sonrası gelişen gençlik hareketinde giderek artan bir muhafazakârlaşma gözlendi. 1968’in özgürlükçülerinden, 1970’li yılların “mahallenin namusunu” koruyan, kimin kiminle evlenmesi gerektiğine karar veren örgütleri çıktı.
ODTÜ bu bakımdan ilginç bir laboratuar sayılabilir.
12 Mart sonrası ODTÜ’de gelişen gençlik hareketi oldukça özgürlükçü idi diyebilirim. Hafızam beni yanıltmıyorsa, gençlerin düzenlediği ilk eylemlerden birisi Kız Yurdu üzerindeki yasakların kaldırılması idi. O yıllarda, kız yurdu kapıları hafta için 9:00’da hafta sonu 24:00’te kapatılıyordu; hatta hafta içi belli saatlerden sonra erkeklerin kız yurdu kantinine girmeleri bile yasaktı. Üstelik kız yurdunun alt pencereleri demirlik ile kapalıydı; erkekler girmesin diye.
Bu yasakları protesto etmek için, kantini erkeklerin terk etmesi gereken saatte kalabalık bir erkek grubu kız yurduna girdi. Eylemi, Dev-Genç ismine çağrışım yaparak “Sev Genç eylemi” olarak tanımlayıp şakalaşanlar oldu.
Bir başka gün yurdun kapanış saatini protesto için tüm kız yurdu dışarı çıktı ve içeri girmedi. Tüm akşam türküler, marşlar söylendi. Pencerelerdeki demirler söküldü atıldı.
Yasaklara sonra ne oldu hatırlamıyorum.
Daha sonra gençler, üniversiteleri terk edip inançları doğrultusunda halkı örgütlemek için gecekondulara gitmeye başladılar. Sanırım bu süreçle birlikte “halka ters düşmemek” adına birtakım muhafazakâr değerleri benimseme dönemi başladı.
Sanki şöyle bir mekanizma işledi:
Halkın gözünde gençler “komünist” idi ve “komünistler kapıya şapka asanlar” idi. Şimdiki kuşaklar hatırlamaz, o yıllarda “kapıya şapka asmak” tabiri, solcuları karalamak için kullanılırdı. Buna göre, “komünistler” ana-kız tanımazlardı, onlara göre herkes herkesle yatabilirdi. İstediğiniz kapıyı çalıp, içeridekilere sahip olabilirdiniz (tabii ki sadece erkekler). Eğer bir evin kapısında şapka görürseniz, o evde “iş gören” bir erkek vardı ve başka kapıya gitmeniz gerekirdi. Kadını erkeğin malı ve seks objesi olarak gören bu ilkel seksist bakış muhafazakârlar arasında çok yaygındı ve özellikle İslami-sağ çevreler bu propagandayı yayıyorlardı.
Herhalde bu propagandanın yarattığı baskıdan da olsa gerek, gençler giderek “halkımızın değerlerini” benimsemeye başladılar. 1968’in özgürlükçülerinden 1970’lerin “mahalle namusu” koruyucularına böyle geçildi.
Aşağıdaki bildiri ODTÜ’de dağıtıldı. Dağıtan ODTÜ Öğrenci Temsilciliği. Öğrencileri, halkımızın değerlerine ters düşmemeye çağırıyor. El ele dolaşmak, öpüşmek gibi uygunsuz davranışlardan uzak durmaları isteniyor. Bildirinin önemli kısımları şöyle:
“ODTÜ’lü devrimciler, yurtseverler, ilericiler ve aydınlar olarak burjuvazinin halkımız ve gençlik üzerinde, onları bu mücadeleden soyutlamak için yürüttüğü yoz kültür politikasının esiri olmamalıyız. Şunu bilmeliyiz ki, gerçek yurtsever, gerçek devrimci her şeyden önce kendi öz devrimini yapmak için çaba harcayan kişidir. Devrimciler yeni düzenin yaratacağı yeni insanın bu yoz düzen içindeki temsilcileri olmamalıdır.
(...)
Devrimci bir geleneğe sahip ve bunda da kararlı olan ODTÜ’de hala en basit toplu yaşama kurallarına ve insanlar arasındaki dostluk, kardeşlik ve sevgi ilkelerine ters düşen ilişkilere tanık olmak utanç vericidir.
Arkadaşlarımız faşizmin kanlı elleri tarafından hunharca katledilirken, faşizme karşı mücadelede yiğitçe şehit düşerken, burada pastanede, kantinlerde, çimenlerin üzerinde, yurt kapılarında erkek ve kız arkadaşların en basit toplu yaşama ilkelerine bile ters düşen ilişki ve davranışlarına tanık olmak utanç vericidir.
Faşizmin katlettiği arkadaşlarımız için, faşizmi lanetlemek ve mücadele bilinç ve kararlılığımızı yükseltmek için forum yaparken, aynı zamanda çimenlerde, şurada burada erkek ve kız arkadaşların kayıtsız ve saygısızca diye nitelendireceğimiz ilişki ve davranışlarına tanık olmak utanç vericidir.
ODTÜ gibi devrimci mücadelede sesini duyurmuş yerini belirlemiş bir okulda, jandarma ve işçilerin böyle davranışlara tanık olmasının onlar üzerinde nasıl olumsuz bir etki bırakacağını, burjuvazinin yalan ve iftiralarına kanmalarına nasıl bir zemin hazırlayacağını düşünmeli ve bunu hiç bir zaman akıldan çıkarmamalıyız.
Burjuvazi bu tür davranış ve ilişkileri körükler. Gençliğin bilinçlenip halkın mücadelesi saflarında yerini alması yerine, onun bu tür yoz ilişkiler içine girmesi burjuvazinin işine gelir. 12 Mart açık faşizm dönemi sonrasında ODTÜ’de el altından esrar sattırması, diskotek açması ve bu tür girişimleri desteklemesi hep gençliği kendi yoz kültürü içinde eritmek, bilinçlenmesini ve gerçekleri görmesini engellemek içindi. Ama ODTÜ öğrencileri bu oyuna gelmedi. Şu anda aramızda az da olsa rastlanan bu tür davranışlara tavır ve ilişkilere göz yummamalıyız.
Devrimcilere, aydın ve yurtsever gençliğe, onların verdikleri bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine leke sürecek her türlü yoz anlayış ve davranışlara karşı mücadele edelim.
Devrimci Selamlar”
KEŞKE YAŞANMASAYDI
Maalesef sadece bildiri dağıtılmakla da yetinilmedi. Ahlak zabıtaları da oluşturuldu. Bu Ahlak ekipleri ODTÜ çamları arasında dolaşarak, uygunsuz durumdaki gençleri yakalıyorlardı. Bu ekipler tarafından yakalanan insanlar, bugün başlarından geçenleri gülerek anlatıyorlar.
Bu kuşak bugün 50 ve 60’larında, gerek bu bildiriyi dağıtanlar, ahlak zabıtalığı yapanlar gerekse bu zabıtalar tarafından yakalananlar, yapılanları biraz çocukluk olarak da görüp üzerine gülüyorlar.
Keşke yaşanmasaydı... Ve daha önemlisi, bugünkü gençler yaşamasınlar böyle anlamsız, saçma baskıları.
Erdoğan’ın nizam ve intizam vermek istediği geçler arasında bizim kuşağın çocukları da var. Bence boşuna uğraşıyor. Doku değişti Türkiye’de.
Yazarlar
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANDavalar, mahkemeler ve siyasi dizayn 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet, nasıl “devletimiz” olur? 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveci2014 sonrası ülkenin tüm ayarları bozuldu 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolMHP umut olabilir mi? 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMahkeme kararından bir parti ve bir iktidar çıkabilir 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluTonlarca hurdanın akıbeti belirsiz, ihaleler tartışmalı, işlem yok: Karayolları kimleri zengin ediyo 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKülliye ve mirasta eşit paylaşım… 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKABD’nin “özeleştiri” yapacağı günlerden korkalım 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKurultay kararı öncesi CHP… 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİOtoriterlik ve Medya 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2025
5.06.2023
1.04.2021
15.07.2020
2.05.2020
25.04.2020
22.04.2020
5.04.2020
28.01.2020
21.01.2020