Yıldıray OĞUR
İngiliz muhafazakarlığının sesi Spectator dergisinin yazarı James Bartholomew, bir gün ünlü Amerikan yiyecek marketleri zinciri Whole Foods’un Kensington şubesindeki yürüyen merdivenden çıkarken, organik ve doğal ürünler satma iddiasındaki market zincirinin bir ilanını gördü.
“Dünyaya dair bilincimiz yiyeceklerden daha hızlı büyüyor” diye özetlenecek zincirin ekolojik duyarlılığını göstermek için bulunmuş sloganda bulduğu samimiyetsizlik ona uzun süredir üzerinde düşündüğü bir profili hatırlattı:
“Kendileriyle gurur duyan ancak 'ırkçılık korkunç' demekten başka bir şey yapmayan ya da İşçi Partisi'ne oy verdiği için erdemli olduklarını düşünen insanlar.”
Halbuki Bartholomew’e göre “gerçekten erdemli insan, siyasi fikirlerini sosyal medyadan paylaşarak iyi olduğunu düşünenler değil, beş yıl hasta kocasına bakan arkadaşı”ydı
Kibirli bulduğu bu tavır için 2015’de Spectator’da kaleme aldığı makalede bir kavram önerdi: “Virtue signaling” (Erdem sinyallemek).
Kendisini ahlaklı ve vicdanlı göstermek isteyenlerin konforlu ve faydasız tavır ve söylemlerini eleştirmek için kullanılan kavram sosyal medya çağında tanıdık bir hale denk düştüğü için bir anda popülerleşti.
Özellikle de liberallerden ve solculardan hoşlanmayan aşırı sağcı çevrelerde.
Çünkü kavram Amerika ve Avrupa sağının uzun yıllardır sol ve liberal çevreleri yermek için kullandığı “radikal şık”, “şampanya sosyalisti”, “pozcu”, “libtard”, “politik doğrucu”, “kanayan kalpler”, “SJW” (Sosyal adalet savaşçısı), “Feminazi” gibi kavramların yakın akrabası.
Bu kavramların bizde de akrabaları var. Örneğin “Libtard” bizdeki “liboş” anlamında kullanılıyor. Bu listeye “YAE”ci, “ikinci cumhuriyetçi” de eklenebilir.
“Virtue signaling” de aslında yine Türkiye’de uzun süredir dolaşımda olan “Duyar kasmak”ın kardeşi.
Kavramın çıktığı Spectator, pandemi yasaklarına, zorunlu aşıya, göçmenlere, feministlere, İngiliz sömürgecilik tarihini eleştiren revizyonist tarihçilere karşı herkese abiyane tabirle sallayan bir dergi.
Zaten kavramın mucidi James Bartholomew de İngiliz aşırı sağının sözcüsü, göçmen karşıtı Nigel Farage’ın Brexit partisinden AB ve İngiltere parlamentosu için milletvekili adayı olmuş bir isim.
Adaylığı sırasında toplum, feminizm, LGBT hakları, mülteciler gibi konulardaki iddialı sağcı fikirleri muarrızları tarafından billboardlarda teşhir edilmişti.

Bartholomew’in cepheye sürdüğü “Erdem sinyalleme” kavramı 2015’den bu yana Amerikan ve Avrupa sağı ve aşırı sağının sola ve liberal çevrelere karşı güçlü bir taarruz silahına dönmüş durumda.
Black Lives Matter eylemleri için yere çöken Amerikalı siyasetçilerden mülteci haklarını savunan İtalyan solculara kadar pek çok insan uzun süredir “erdem sinyallemek”le suçlanıyor.
Google’da ve Twitter’da arattığınızda bu kavramı sık kullananlar karşınıza çıkıyor.
Tabii kavramın mucidinin parti lideri, İngiltere’nin Ümit Özdağ’ı -aşırı sağcı Nigel Farage.

“Erdem sinyalcisi Avrupalı liderler IŞİD’i Avrupa şehirlerine davet ediyor” diyerek mülteci meselesinde Trump’ın mültecilere kapıları kapama planına destek vermiş.

Trump’ın akıl hocası Amerikan aşırı sağcısı Steve Bannon’ın sitesi Breitbart’ta Trump’ın oğlu Eric Trump’ın tweetlerinde de sık sık erdem sinyalleme suçlamasına rastlanıyor.
Twitter’da küçük bir arama yapınca kavramın pek çok dilde çevrilmeden İngilizce orijinaliyle kullanıldığı da görünüyor.
Victor Orban’ın partisi Fidesz’in sözcüleri seçim kampanyasında altılı muhalif bloğu, İtalyan aşırı sağcısı Salvini’nin taraftarları mültecilerin Akdeniz’e dökülmesine karşı kurtarma gemileriyle mücadele eden sivil toplum kuruluşlarını, Bolsonaro’nun yakın danışmanları solcu muhalifleri “erdem sinyallemek”le suçlamış.
Hollandalı mülteci karşıtı siyasetçiler, Batılı ülkelerin insan hakları karnesini eleştiren Çinli ve Rus entelektüeller de bu kavramı sık sık dillerine dolamış.
Kavram son yıllarda artık o kadar popülerleşti ki neredeyse herhangi bir tartışmada temel insan haklarını bir ölçü olarak hatırlatmak, sivil aktivizm yapmak “erdem sinyalleme” suçlamasına maruz kalmaya yetiyor.
İlginç bir şekilde kavramı Türkiye’de dolaşıma ise aşırı sağcılar, milliyetçiler değil, sol ve liberal bazı kanaat önderleri soktu.
Twitter’a virtue signaling yazınca karşınızda Farage, Trump, Bannon’la birlikte Türkiye’nin ünlü sol eğilimli yayınevlerinden birinin sahibinin “Böyle mülteci politikası olur mu diyorsun ırkçı diyor. "Virtue signaling" denen garabetin Türkçesini derhal bulmamız gerek” tweeti çıkabiliyor.
Halbuki uzun süredir Türkçesi var, özellikle de sık sık yeniden harlanan mülteci tartışmasında mülteci haklarından bahsedenlere, Araplara pis, Pakistanlılara sapık demek ırkçılık diyenlere karşı susturucu olarak iş görüyor.
Genelde “erdem sinyalleme” suçlamasını, “ama şunu deyince de ırkçı olmuyorsun” izliyor.
Burada bir solcu yayıncıdan duyduğun argümanı İngiltere’de muhafazakar partinin bir seçim billboardunda görmek mümkün.

Türkiye’deki günlük hayatta mültecilerle neredeyse karşılaşmayan, doğrudan onların ürettiği bir sonucun mağduru olmamış orta-üst sınıfların mültecilerin ülkenin demografisine yönelik bir tehdit olduğu tezlerinin, iktidarın mültecilere kapıları açarak Türkiye’yi İslamileştirmeye, Türkleri azınlık durumuna düşürmeye çalıştığı komplo teorilerinin çok benzerlerini Avrupa’da Orban, Salvini de tekrarlıyor. Orban, Yahudi Soros’un mültecileri Avrupa’ya taşıyıp Avrupayı Hristiyansızlaştırmaya, İslamileştirmeye çalıştığını söyleyerek bir seçim daha kazandı.
Orban, Salvini, Farage, Bannon söylediğinde buradan onlara çok rahat faşist, ırkçı, aşırı sağcı, popülist diyenler aynı argümanları Türkiye’de “erdem sinyalleyenlere” karşı rasyonel aklın gereği gibi sunabiliyorlar.
Halbuki onlar da bunu ırkçılık olsun diye yapmıyorlar.
Aslında zaten kimse ırkçılık batağına güle oynaya, ırkçı olmak için düşmüyor.
Kimse durup dururken kötü, ayrımcı olmuyor.
İnsanlık tarihinde ve Türkiye’de kitleler doğuştan kötü ya da geri oldukları için pogromlar, tehcirler, katliamlar, sürgünler yaşanmadı.
Her zaman kitleleri bunun doğru olduğuna ikna eden onlara haklı ve vicdanlı gelen yakıcı meseleler oldu.
Ve bir noktada o ahlaki, etik, hukuki standartlar bu kötülüğü ortadan kaldırmanın önünde bir engel haline geldi, aşılması için meşru yollar arandı ve genelde de bulundu.
“Erdem sinyalliyor”sun suçlaması da artık insan hakları, ahlak ve vicdani itirazları “aptallık” olarak görüp, yoldan çekmeyi meşrulaştıran bir karşı argümana dönmüş durumda.
Halbuki bazen insanlığın ve toplumların bazı erdemleri sürekli sinyalleyemeye ihtiyacı vardır.
Özellikle de bir tercih değil, eşitsiz dünyada küresel bir feneomen haline gelmiş, kalabalık yabancıların en ilkel güvensizlik hislerini tetiklediği kitlelerin sınandığı mültecilik gibi zor bir meseleyle karşı karşıyayken…
Geçen hafta birkaç haberle Türkiye’de oluşan hava insani erdemler de ortadan kalkınca işlerin ne kadar tehlikeli hale gelebileceğini gösterdi.
Türkiye zaten bir çok kültürlülük cenneti değildi ama artık yükselen bu dalganın üzerine sörf yapmak için kurulmuş bir parti de var.
Sınırlardan kaçak giren Pakistanlılar, Afganlarla, hepsi kayıt altında olan Suriyeliler birbirine karışmış durumda.
Birinin suçu milyonlarcasını bağlıyor, haklarında ırkçı sınırları çoktan aşmış milli karakter analizlerine neden oluyor.
Türkiye’nin sınırlarını koruması, kaçak geçişleri engellemesi doğal olarak yapması gereken bir tedbir.
Ama dünyada ölümü göze almış çaresiz mültecilere karşı sınırını koruyabilen bir ülke yok. ABD çöldeki Meksika sınırından bile geçişleri tam olarak engelleyemiyor.
Türkiye’nin dağlık doğu sınırlarını tamamen koruması o yüzden imkansız. Hele de yürüyerek taa Afganistan’dan ve Pakistan’dan gelen çaresiz gençlere karşı.
Kar kalktıkça Van’ın kırsalında cesetleri bulunan insanlardan bahsediyoruz.
Onlar işverenler, çiftiçiler için özel olarak ilan verip aranan en ucuz işçiler, şehirli insanlar içinse kızlarımıza sarkan sapıklar…
10 yıldır ülkemizde olan, bir neslin artık Suriye’yle ilgili hiçbir şey hatırlamadığı Suriyelilere ise hala sokakta gezen dilenci muamelesi yapılıyor.
Halbuki Türkiye’de 2019’un sonu itibarıyla geçici koruma statüsü verilmiş, yani kayıt altına alınmış, kimlik verilmiş Suriyeli sayısı 3.587.566. Bu sayı Türkiye nüfusunun %4,37’sine tekabül ediyor.
Türkiye’deki Suriyelilerin artık sadece yüzde 1.7’si kamplarda yaşıyor.3.5 milyon Suriyeliden 1.5 milyondan fazlası 18 yaşın altında. Yani sosyalleşmelerini Türkiye’de yaşamışlar.Bunlardan 550 bini ise zaten Türkiye’de doğmuş. Sadece 2019 yılında Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısı 170 bin.
Okul çağındaki yani 5-17 yaş arasındaki çocuk sayısı 1 milyon 220 bin. 2016 yılında Arapça eğitim bırakılıp, Türkçe eğitime geçildi ve bu çocukların yüzde 63’ü okula gidiyor. Üniversitelerdeki Suriyeli öğrenci sayısı ise 33 bin.
Çoğu sigortasız 1 milyon Suriyelinin çalışma hayatında olduğu tahmin ediliyor.
Son üç yılda 120 bin Suriyeli de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldu.
Bu insanları artık bir hayat kurdukları, 10 yıldır yaşadıkları Türkiye’den koparmanın neredeyse imkansız olduğunu bütün uzmanlar ve siyasetçiler biliyor.
Buna rağmen sınırlı olaylar dışında devletin neredeyse katkısı olmadan doğal olarak çoğunluğu Türkiye’ye entegre olmuş Suriyeliler göze batmaya devam ediyor.
Bu tartışmada tek haklı pozisyon AB ile imzalanan geri kabul anlaşması yüzünden sığınmacıların Türkiye’de yığılmasını eleştirmek…
Ama unutuluyor ki 2013’de bu anlaşma imzalanırken vize serbestisi havucu yüzünden herkes çok sevinçliydi. Gazeteler anlaşmayı çoşkulu başlıklarla vermiş, siyasetçiler bunu eleştiren tek bir söz söylememişti.
Bu tepkilerin en haksızı ise bazılarının göçmen meselesini Türkiye’ye yönelik bir demografik komplo olarak görmesi.
Halbuki karşımızda dünyada siyasetin biçimini değiştirmiş, Avrupa’nın merkez sağ partilerini tüketmiş, Merkel’in siyasi kariyerini bitirmiş, tam olarak çaresi olmayan bir küresel fenomen var.
Yoksul ülkelerde yaşayan ve artık iletişim kanalları sayesinde varsıl ülkelerdeki hayatları gören, yolculuk planı yapabilen insanlar riskleri göze alıp o ülkelere gitmeye çalışıyor. Ve onlara engel olmak neredeyse imkansız.
Türkiye de bu geçişin ortasında yer alıyor. O çok gurur duyduğumuz köprü olmanın kötü bir sonucu.
Coğrafya kader. Son 50 yılın en büyük göç krizine neden olan Suriye savaşı da Avrupa’da değil, Türkiye’nin en uzun sınırlarının bir adım ötesinde oldu.
Yani mülteci meselesinde ırkçı yorumlara, komplo teorilerine başvurmadan önce arada açıp arada haritaya bakmakta fayda var…
Ama günün sonunda üç haberle yükselen dalganın altında yine düşük maaşlarla, günde 12 saat çalıştırılan Suriyelilerin bir kısmının bayram tatili planı kaldı.
4 milyon Suriyeli sığınmacıdan 200 bini bayramlarda Suriye’nin Türkiye’nin kontrolündeki bölgelerine gidip akrabalarını görüp bayramlaşıyor, evleri barkları olanlar tamir ediyor, bazıları tarlalarını sürüyor.
Yıllardır bu sınırlı sayıdaki insanın yaptığı bayram ziyaretini diline dolayanlar hem Suriyelilerin geri dönmesini isteyip, hem de onların Suriye ile zayıflayan bağlarını koparmaya çalıştıklarının farkında bile değiller.
Yükselen bu irrasyonel dalganın altında kalmak istemeyen devlet de bu en insani hakkı engelleme karar verdi bu yıl.
Suriyeliler ülkelerinden kalan son topraklara gidip kalan akrabalarıyla bayramlaşamayınca bu bayram herkes huzur dolu bir bayram geçirir herhalde.
“Erdem sinyalleyenler” kaybetti, ülkemizin muhteşem demografisi korundu ve bundan mutlu olmak asla ve asla ırkçılık değil…
Yazarlar
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Öcalan misyonu” 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSiyasetin altın kuralını unutanlara hatırlatırım 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları


































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025