Ahmet ALTAN
Beş bin yıllık insanlık tarihinin şiddeti ölçülebilen en büyük beşinci depremi vurdu Japonya’yı.
Bin kilometrelik bir fay kırılmış.
Altı yüz atom bombasına eşit bir enerjiyle sarsılmış okyanus.
Denizde meydana gelen dev dalgalar, bilim adamlarının söylediğine göre “bir jet uçağının hızıyla” sahillere çarpıyor.
Evleri, tekneleri, arabaları, ağaçları yıkarak içerlere doğru ilerliyor.
Gaz borularının patlamasıyla binalar, fabrikalar büyük dalgaların ortasında alev alev yanıyor.
Kyoto Haber Ajansı seksen sekiz bin kişinin “kayıp” olduğunu iddia ediyor.
Kıyamet gününü andırıyor herşey.
Ve, bütün dünya, televizyonlarından, dalgaların kaçmaya çalışan arabaları kovalamasını, o arabaları yakalamasını, ters çevirip içine alarak sürüklemesini “naklen” izliyor.
İnsanlık, henüz depremi önleyemiyor ama Japonya’daki depremi İstanbul’dan “canlı yayında” izlememizi sağlayacak bir iletişim ve haberleşme ağına sahip.
Herkes herkesin hayatını, acısını, sevincini, çaresizliğini görüyor, biliyor, paylaşıyor…
İnsanların kaçmaya uğraşmasını, gecenin çökmesiyle birlikte alevlerin yayılmasını bütün dünya aynı anda görüp, aynı duyguları hissediyor.
Japonya’da deprem olduğunda, o depremi Japonya gibi hissederek yaşayan bir dünyanın parçasıyız hepimiz.
Bütün insanlığın kader ortaklığına gittiği bir çağ bu.
Böyle bir çağda Türkiye hâlâ “yeryüzünden bağımsız” bir ada gibi yaşamaya uğraşıyor.
Ne siyasetimiz, ne hukukumuz, ne ahlakımız gelişen dünyaya uyuyor.
Bir gazetecinin rakibine “tuzak kurmasını” kabullenen bir parti liderinin “ahlak” anlayışından rahatsız olmuyoruz.
Genel başkanı savcılığa çağrılan ana muhalefet partimizin düzeyi bu.
İktidar partisi ise hiçbir yaptığının “dünya tarafından” eleştirilmesini istemiyor.
Gerektiğinde “dünyanın” desteğini almayı, asker ve yargı tarafından sıkıştırıldığında dünyanın “adaletine” sığınmayı doğal bulan AKP yöneticileri, özellikle de Başbakan Erdoğan, iş, aynı dünya tarafından eleştirilmeye gelince, “Siz istediğinizi söyleyin, biz bildiğimizi yaparız” diyor.
Bildiği ne peki?
Avrupa Birliği’nden daha ileri bir hukuk sistemini mi savunuyor?
Bu ülkede yaşayanlar Avrupalılardan daha iyi şartlarda mı yaşıyor?
Bu ülkedeki özgürlük Avrupa’dan daha mı geniş?
Başbakan, kendi insanını Avrupalılardan daha iyi, daha özgür, daha zengin yaşatacak ölçüleri mi savunuyor, Avrupa’dan daha ileri “kriterlere” mi sahip?
Yooo.
Sadece eleştirilmek istemiyor.
“Gazeteciler niye tutuklandı” diye sormasın Avrupalılar diyor.
Sorarlar, buna hakları var.
Çünkü onlar, Türkiye’nin efendileri AKP’yi kapatmaya kalktıklarında da “Niye bu partiyi kapatıyorsunuz” diye sorup AKP’ye sahip çıkmışlardı.
O zaman Erdoğan’dan, “Ne karışıyorsunuz” gibi bir itiraz işitmemiştik.
Ne değişti?
Sanırım, değişen, Erdoğan’ın şimdi kendini daha güçlü hissetmesi.
“Güçlü” ama Avrupa’nın eleştirilerine dayanacak, bu eleştirilere ikna edici cevaplar verecek kadar da güçlü değil.
Bir lider, kendini ülkesinde “güçlü”, dünya “kriterleri” karşısında ise güçsüz hissetmeye başladığında orada yanlış bir şeyler olmaya başlar.
Erdoğan Avrupa’ya meydan okuyacak kadar güçlüyse, kendinden bu kadar eminse, Avrupalılara “Bana karışmayın” diyeceğine, onlara neden hata yaptıklarını anlatsın.
Bunu yapamıyor.
Çünkü kendisi de “bir şeylerin yanlış” gittiğinden kuşkulanıyor, kuşkulandığı, son “gazeteci” operasyonunu yapan polis amirini geceyarısı görevinden almasından belli.
Ortada bir hata yoksa neden o polis şefini görevden aldınız, bir hata varsa neden Avrupalılar bunu eleştirmesin?
Türkiye’yi yönetenlere dünyanın “hata yapma özgürlüğü” bağışlamasını mı istiyor Erdoğan?
Ne “keyfince hata yapmak isteyen” bir iktidar, ne ahlaken sorunlu işlere girişen bir muhalefet istiyorum.
Ben de birçok insan gibi dünyanın ölçülerine ayak uyduran, özgürlüklere, adalete, hukuka, eşitliğe dünya standartlarında sahip çıkan bir siyasi parti istiyorum, ama öylesi yok.
Bu da bizim çaresizliğimiz.
Japonya’dan alevli gece görüntüleri yansıyor televizyonlara.
Bugün onların acıları bizimkinden daha büyük, kendi çaresizliğimize öfkeleniyor ama onların çaresizliği karşısında bütün dünyayla birlikte kederleniyoruz.
Dünyanın, yöneticileri dünyalı olamayan ama toplumsal vicdanı dünyalı bir parçasıyız çünkü.
Yazarlar
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları



































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.05.2020
21.01.2020
6.02.2019
28.11.2019
23.11.2019
11.11.2019
21.03.2020
25.09.2018
19.09.2018
26.08.2018