Ahmet ÖZTÜRK

Ahmet ÖZTÜRK
Ahmet ÖZTÜRK
Tüm Yazıları
Bir ışık seli
3.02.2016
1831

 Cuma akşamı Çaycuma’da sevgili öğretmenim Behçet Kalaycı’ya bir saygı gecesi yapılacak. Çaycuma Belediyesinin düzenlediği geceye Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı ile Eğitim-Sen Çaycuma Temsilciliği de destek veriyor. Son derece şık bir takım elbise içinde, tunçtan bir abide gibi dimdik sınıfa girdiğinde, yüzünde henüz tüy bitmemiş bir çocuktum daha… Zehir gibi bir öğrenciydim ama aklım, fikrim sokağın uğultusundaydı… Şiire düşkündüm. Şairlerin sözcüklerle yarattığı anlam derinliğinden daha çok anlatmaya çalıştığı sevgi dolu dünya cezbediyordu beni o sıralarda… Dile getirilen incelikli duygular, bir ulu ırmaktan çağlayan sular gibi doluyordu içime… Diğerleri için de öyleymiştir muhakkak, daha çok bir bilge olarak görüyordum sevgili öğretmenimi…

 Onun derslerinde, hayattan, şiire, siyasetten hayat bilgisine envaiçeşit konunun konuşulduğu bir atmosfere bürünürdü sınıf… “Konuşulduğu” dememe bakmayın, o anlatır biz dinlerdik… Aklımızın almayacağı kadar eski zamanları, Türkçeye olan müthiş hakimiyeti ve esprilere bezeyerek anlatırdı. O anlatırken dünyanın bütün bilgisine sahip olduğunu düşünür, hayran bir çocuk sevinciyle, bunca şeyi aklına nasıl sığdırdığına şaşardım… Hiç tartışma yok ki su katılmamış bir Atatürkçüydü o… Dersimiz Türkçe olduğu için çok da konusu değildi ama ne yapar eder, sözü oraya getirir, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın nasıl kazanıldığını, bu ülkenin hangi zorluklarla kurulduğunu adeta nakşederdi beynimize…

 SANAT DUYGUSUNU, İNSAN VE YURT SEVGİSİNİ ÖĞRENDİM ÖĞRETMENİMDEN

Ceketinin cebinde bir kitap olurdu mutlaka… Çoğu zaman “Kapatın defterleri” der, onlardan şiirler, öyküler okurdu… “Anılar Geçidi”nden pasajlar okurken, anlattığı eşsiz doğanın içinde kaybolur giderdik… Ondan edebi hazları, sanat duygusunu, insan ve yurt sevgisini öğrenerek “pekiyi” derece ile mezun oldum… Sonrasında da hiç kesilmedi ilişkimiz. Emekli oluncaya kadar, okulda ziyaretine gittim kaç defa… Doyamamış olmalıyım ki, sınıfına girip dersini dinledim… Emekli oldu, o zamanların tek iletişim aracı olan mektupla sürdü iletişimimiz… Zonguldak’tan ayrılıp Ankara’ya yerleşince bir ara kopar gibi oldu, uzun müddet adresini elde edememiştim çünkü… Sabit telefonu vardı ama teknoloji şimdiki gibi olmadığı için numarasını bulmak meseleydi epeyce…

 Daha sonra her sayfasına başka türlü vurulduğum “Türküsüz Kent” adlı şiir kitabını, artık kendisi de iç yakan bir anıya dönüşen, Yetman Kitabevi’nin vitrininde gördüm… Büyük bir heyecanla sarıldığım kitap bir Zonguldak ağıtıydı aslında… Dünyaya hep güzelliklerin penceresinden bakan bir estetin, vurgunu olduğu kentin, yitip giden değerlerine yaktığı acılı bir ağıttı… Adı da hiç yabancı değildi. Sevgili öğretmenim her şeyden olduğu gibi türkülerden de söz etmiş, bu acılı kentin türkü yakmaktan bile aciz olduğunu söylemişti kederle… Kitaptaki kimi sözcüklerin peşinde koştum uzun süre, mitolojik kavramları anlamaya çalıştım… Elimdeki kaynaklar yetmediği için kütüphaneye bile gittim kaç kere…

 YAZI HEVESİM HİÇ SOLMADI SONRAKİ YILLARDA

Behçet Kalaycı gibi kentin bir başka kültür anıtı olan Mehmet Yılmaz’ın Karya Kitabevi’ndeydi sanırım, “Kıvırcık” romanın imza gününde, yıllar sonra, uzun uzun konuşma şansımız oldu sevgili öğretmenimle... O da öyle düşüneceğimi sezmiş olmalı ki, inci gibi el yazısıyla “Geleceğe doğru bir umut tomurcuğu olarak gördüğüm sevgili öğrencim Ahmet Öztürk’e” hitabını yazarak, sunabileceği en güzel armağanı vermişti o gün bana… Behçet Kalaycı’nın umut tomurcuğu olmak, çocuk günlerimde hayal bile edemeyeceğim bir makamdı çünkü… Onun küçük dokunuşlarla açığa çıkardığı yazı hevesim hiç solmadı sonraki yıllarda da… Kitaplar en değerli varlıklarım olarak, evimin başköşesinde hep yerini aldı…

 ZOKEV’in kurulmasıyla etkinliklerin izleyicisi değil, düzenleyicisi olmuştum artık. Kentin kültürel gelişimine hizmet etmiş, yaşadığı zaman dilimi içinde ilin sosyal- kültürel şekillenmesine katkı sunmuş insanlara saygı geceleri düzenleme kararı aldık orada. Aklımıza gelen ilk isim öğretmenim oldu. Torunlarıma övünerek anlatacağım çalışmalardan biri de bu saygı gecesi olacak mutlaka. Orada yer alarak, beni ben yapan öğretmenime bir parça da olsa gönül borcumu ödemiş olmanın hazzını yaşadım çünkü… Yaşadığı sürece hep ışık olup çevresini aydınlatmış, ülkesinden aldığı ne varsa, hiç üzerinde tutmadan pek çok şeye aç topluma vermiş cumhuriyetin soy öğretmeninin bedeni on yıldır yok bu dünyada… Kim ne kadar farkında bilmiyorum ama o bir ışık seli olarak hep aramızda…

 

Not: Bu yazı Çaycuma Belediyesince yayımlanan “Behçet Kalaycı’ya Saygı” kitabı içindeki yazımın kısaltılmış halidir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar