Alper GÖRMÜŞ
Salı günü ele almaya başladığım OdaTV iddianamesiyle ilgili olarak bir ya da iki yazı daha yazacağımı söylemiştim. İlk yazının sonlarında işaret ettiğim bir noktayla ilgili olarak o kadar çok eleştiri aldım ki, bugünkü yazıyı sadece o konuya ayırmak durumunda kaldım. Yani, bu diziyi ancak üç bölümde bitirebileceğim.
Önce sözünü ettiğim paragrafı hatırlayalım:
“Ahmet Şık’ın kitabının ‘İmamın Ordusu’ adı yerine ‘Sabri Uzun’ ya da ‘Emniyet Müdürü Sabri Uzun’ adıyla yayımlanmasının planlandığını ‘kanıtlayan’ not, kitabın ‘Ergenekon terör örgütü tarafından Ahmet Şık’a yazdırıldığı’ iddiasını desteklemek bir yana zayıflatan bir delilmiş gibi görünüyor... Öyle ya; bir kitap bir kişiyi anlatmak üzere yazıldıysa, dilinin de ona uygun olması gerekir. Oysa İmam’ın Ordusu’na baktığımızda, kitabın, önerilen ismi taşıyacak ‘kişiye dair’ bir içeriğinin olmadığını görüyoruz...”
Yazıda, cuma günü bu meseleyi açacağımı söyledikten sonra bugünkü yazının anonsunu da “Sabri Uzun imzalı değil, Sabri Uzun’u anlatan bir kitap...” şeklinde duyurmuştum.
“Bu fahiş hatayı nasıl yaptınız?”
Yazının yayımlanmasından sonra çok sayıda tepki aldım... Tepki sahiplerinin istisnasız tamamı iddianamede defalarca “Kitabın Sabri Uzun adıyla yayımlanması” ibaresinin geçtiğini; böyle bir ibarenin ancak “yazarı Sabri Uzun olan bir kitap” anlamında kullanılabileceğini; nitekim bugüne kadar herkesin bunu böyle anladığını hatırlattıktan sonra bu “fahiş hata”yı nasıl yaptığımı akıllarının almadığını belirttiler. Ben de hepsine cumayı beklemelerini, bu sonuca nasıl vardığımı anlatacağımı söyledim...
İtiraf edeyim ki, böyle bir şeyi benim o yazıyı yazmamdan birkaç gün önce başka biri öne sürseydi, ben de aynı soruyu soracaktım ona: “İddianame açık... Nereden çıkartıyorsun bunu?”
Yine itiraf edeyim ki, salı günkü yazının yayımlanmamış ilk versiyonunda, bu çerçevedeki ortak algıyı paylaşan biri olarak bambaşka bir soru sormuştum savcıya... “Nasıl olur da, bu kitabın Sabri Uzun imzasıyla yayımlanacağını öne sürebiliyorsunuz” diye soruyor, buradaki mantık dışılığı sorguluyordum.
Öyle ya, bu durumda,
a) Kitabın içeriğinde neden metnin Ahmet Şık tarafından yazılmadığına delalet edebilecek tek bir cümle bile yoktur?
b) Kitabın içeriğinde neden metnin Sabri Uzun tarafından yazıldığına delalet edecek tek bir cümle bile yoktur?
c) Madem Ahmet Şık kitabı Sabri Uzun’un adına yazdı, o zaman kitabın dili de buna uygun olmak gerekmez miydi? Kitabın kapağında yazar olarak Sabri Uzun adı var fakat kitapta da “Sabri Uzun dedi ki” ya da “Sabri Uzun’a göre” gibi cümlelere rastlıyoruz... Tuhaf değil mi?
“Bir mantık hatası mı yapıyorum” korkusu...
Fakat salı günkü yazının bu soruları içeren ilk versiyonunu bitirdikten sonra içime bir kurt düştü: Benim işaret ettiğim bu tuhaflık, nasıl olmuştu da bugüne kadar kimsenin aklına gelmemişti?
Ve sonra soruların devamı geldi: Bu kadar gözönünde, bu kadar yalın bir çelişkiyi savcı nasıl fark etmemişti de “İmamın Ordusu, üzerine Sabri Uzun imzası konarak yayımlanacaktı” iddiasını öne sürebilmişti?
Daha da önemlisi, Ahmet Şık’ın avukatları savcılık sorgusunda neden savcıya içinde bulunduğu bu büyük çelişkiyi hatırlatmamışlardı?
Biraz daha düşününce, açıkçası bu itirazı bu netlikte yazmak ürkütmeye başladı beni... Acaba bir mantık hatası mı yapıyordum, değerlendiremediğim bir nokta mı vardı?
Kızıma ve arkadaşlarıma danıştım. Hepsi de “Valla haklısın, çok tuhaf” dediler.
En sonunda, onlardan birinin tavsiyesine uyarak Ahmet Şık’ın avukatı Fikret İlkiz’i aradım, sözünü ettiğim çelişkiyi bir de ona sordum ve salı günkü yazıda öne sürdüğüm şeyi ilk kez ondan duydum.
“Savcı, kitabın Sabri Uzun imzasıyla yayımlanacağını iddia etmiyor ki” dedi Fikret İlkiz ve şöyle devam etti: “Savcı, Ahmet Şık imzalı bir kitabın Sabri Uzun adıyla çıkartılması için çaba harcandığını iddia ediyor.”
Yani, kitabın adı “Sabri Uzun” ya da “Emniyet Müdürü Sabri Uzun”, yazarı ise Ahmet Şık...
Fikret İlkiz ekledi: “Biz de zaten savunmamızı, kitabın içeriğinin, iddianın tersine, bir Sabri Uzun kitabı olmadığını gösterdiği gerçeği üzerine kuracağız.”
Çok şaşırdım tabii... Bir iddianame bütün bir ülkeyi topluca bu ölçüde yanlış anlamaya sevk edecek kadar bulanık bir dille yazılmış olabilir miydi?
Dönüp, iddianamenin “Sabri Uzun” sözcüklerini içeren bütün cümlelerini “hızlı okuma tekniği”yle yeniden okudum... Hayır, hepimizin aylar boyunca anladığından farklı bir anlam çıkmıyordu... Fikret İlkiz’in dediği anlam çıkmıyordu...
Bunun üzerine aynı cümleleri bu defa çok daha büyük bir dikkatle bir kez daha okudum ve o zaman, iddianamede onlarca kez geçen “Kitabın Sabri Uzun adıyla yayımlanması” ibaresiyle “Kitabın adının (yazarının değil) Sabri Uzun olması”nın kast edilmiş olabileceğini gösteren iki nokta saptadım.
Bunlardan birincisi iddianamenin 66. sayfasında yer alıyordu. O sayfada, o âna kadar hep aynı klişeyle yazılan iddia ilk kez biçim değiştirerek şöyle ifade ediliyordu:
“Ahmet Şık’a hazırlatılan örgütsel çalışmanın Emniyet Müdürü Sabri Uzun ismi ile kitap olarak yayınlatılmasının planlandığı anlaşılmıştır.”
Bu cümle bana, savcının zihninde olan suçlamaya en fazla yaklaştığı cümle gibi geldi.
Sonra dönüp Ahmet Şık’ın savcılık sorgusuna baktım... Orada da savcıyla arasında geçen şu diyalog çok önemli göründü bana:
Soru: “Hazırladığınız bu kitabın özellikle Sabri Uzun ismi ile çıkartılmaya çalışılmasının amacı nedir?”
Cevap : “Ben Sabri Uzun’la kitap çıkarmaya çalışmadım, aksine Sabri Uzun kitabın içerisinde geçen Emin Aslan gibi öznelerden biridir.”
Bu diyalog da (özellikle cevap kısmı) Ahmet Şık’ın sorudan “Sabri Uzun imzasıyla çıkartılacak bir kitap” anlamını değil, “Sabri Uzun’u anlatan, dolayısıyla adı da Sabri Uzun olan bir kitap” anlamını çıkardığını ve buna itiraz ettiğini düşündürtüyor...
Benim anladığım, Ahmet Şık ile avukatı Fikret İlkiz, savcının konuşma dilinden doğru sonuçları çıkartmışlar, fakat savcının yazı dilinden (iddianameden) bizim o sonuçları çıkartmamız mümkün olmamış ve hep birlikte aylar süren bir yanılgı içine girmişiz.
Tabii bunda, kitabın adının bir insan ismi olmasının da rolü var...
Her iki durumda savcının cevaplaması gereken soru aynı
Duruşmalar başladığında, meselenin aydınlığa kavuşacağına inanıyorum...
Fakat diyelim ki ben yanılıyorum ve savcının iddiası benim de daha önce dâhil olduğumu grubun algıladığı gibidir; yani savcı kitabın Sabri Uzun imzasıyla çıkartılması için uğraşıldığını iddia etmektedir.
Bu durumda savcı, benim salı günkü yazımın yayımlanmamış ilk versiyonunda ve bu yazıda yukarıda üç madde halinde ifade ettiğim çelişkileri izale etmelidir.
Yok eğer savcının iddiası benim şimdiki algımı yansıtmaktaysa, yani Ahmet Şık imzasıyla ve fakat Sabri Uzun adıyla ve onu anlatan bir kitabın çıkartılmaya çalışıldığını iddia etmekteyse, o zaman da salı günkü yazıda ifade ettiğim çelişkileri izale etmelidir. Yani: Bu nasıl “Sabri Uzun’a dair” bir kitaptır ki Sabri Uzun kitapta yüzde bilmem şu kadarlık bir yer tutmaktadır?
Öte yandan, kitabın OdaTV bilgisayarlarından çıkan versiyonuyla, ondan aşağı yukarı üç ay sonrasına denk gelen versiyonları arasında bu iki ihtimal açısından da anlamlı bir fark görülmüyor. Burada da soru şudur: Kitap bu aylar boyunca neden “Sabri Uzun imzalı bir kitap” ya da “Sabri Uzun’a dair fakat Ahmet Şık imzalı bir kitap” kılığına girmemiştir?
Öyle ya: O üç ay boyunca Sabri Uzun –artık savcılığın hangi iddiası geçerliyse– bu iki durumdan birine ikna edilmeye çalışıldıysa, o zaman aynı ayların o doğrultuda değerlendirilmesi gerekmez miydi?
Dersimizi çalışmadan, kafa patlatmadan...
Bu hikâyeyi, anlaşılmadık hiçbir şey kalmasın diye tekrarları da göze alarak bilerek bu kadar uzattım. Çünkü burada hepimize bir ders var. O da şu:
Bu hikâye gösteriyor ki, dersimizi çalışmadan, kafa patlatmadan, odaklanmadan konuşuyoruz ve yazıyoruz. İşin kolayına kaçıyoruz; hangi taraftaysak, onun mevzisinin arkasına geçip, oradan inandığımız şeyi fırlatıveriyoruz... Olguları incelemek emek ve sabır istiyor; ilaveten, orada karşılaşabileceğimiz tatsız hakikatlerin canımızı sıkacağını düşünüp onlardan uzak duruyoruz. Fakat bunun bir bedeli var: Böyle yaptığımızda, pozisyonumuzu güçlendirecek argümanları da ıskalayabiliyoruz...
Salı günü, bu eleştirinin dışında tuttuğumu belirtme ihtiyacı duyduğum Rober Koptaş’ın AGOS’taki yazısından yola çıkarak konuyu ele almaya devam edeceğim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025