Alper GÖRMÜŞ
Vahap Coşkun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son muhtarlar toplantısında Kürt sorununa dair dile getirdiği görüşleri, “O iş böyle bitmez” başlıklı yazısında (Yeni Yüzyıl ve Serbestiyet, 23 Ocak) haklı olarak eleştirdi. Coşkun, Erdoğan’ın itiraz ettiği “yeni” çözüm yolunu şöyle özetlemişti yazısında:
“Erdoğan son Muhtarlar Buluşması’nda sert bir açıklama yaptı ve ‘önümüzdeki süreçte ne bölücü terör örgütünün ne de onun güdümündeki parti ve diğer yapıların asla muhatap alınmayacağını’ söyledi. Böylelikle Erdoğan, Bahçeli’nin önerdiği noktaya geldi: Süreci buzdolabına kaldırmakla yetinmedi, buzdolabının fişini çekti ve sürecin bittiğini resmen ilan etti.
“Aynı konuşmada Erdoğan yeni yol haritasının işaretlerini de verdi. Buna göre, önce PKK ve HDP devre dışı bırakılacak ve bunlara yaptıklarının bedeli ödetilecek. Akabinde kamudüzeni tesis edilecek ve bölge ayağa kaldırılacak. Muhatap olarak da ‘halk’a başvurulacak ve sorunun kökten çözümü için gereken ne varsa yapılacak.”
Dene, olmasın, yine dene!
Vahap Coşkun, bu özetlemenin ardından şu haklı eleştiriyi yöneltmişti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği yaklaşıma:
“Türkiye’de garip bir yönetim anlayışı var. Yönetim erkini ellerinde bulunduranlar, geçmişte birçok kez denenen ve müspet bir sonuç üretmediği tescil edilen metotları kullanmakta bir beis görmüyorlar. Her seferinde daha önce tecrübe edilen yöntemleri izleyip farklı neticeler doğmasını ümit ediyorlar. Kendilerini buna inandırıyorlar da. Fakat bittabi bekledikleri gerçekleşmiyor, her seferinde sukut-u hayale uğruyorlar.”
Erdoğan’ın sözleri, 2011’de Oslo sürecinin ve ateşkesin sona erip çatışmaların yeniden başlamasından 7-8 ay sonra, 2012 baharında yine Erdoğan tarafından sarf edilen sözleri getirdi aklıma...
O tarihlerde (de) hükümet “yeni” bir çözüm yolu tespit etmişti. Buna göre, Kandil ve Öcalan artık kesinlikle muhatap alınmayacaktı. Başbakan Erdoğan’ın sözleriyle, “Muhatap, seçilmiş milletvekillerinin oluşturduğu Barış ve Demokrasi Partisi” olacaktı. Fakat bu cümleyi bir “ama” izliyordu: “Bunun için BDP de kendisini PKK’dan ayırmalıdır.”
BDP kendisini PKK’dan ayırmadığı takdirde yapılacak şey de belliydi: Muhatap olarak Kürt halkı alınacak ve yola öyle devam edilecekti.
Sıfır muhatap!
Aslında bu formül, BDP ve PKK’nın toplumsal tabanının aynı olduğunu bilen, dolayısıyla bu ikisinin arzulandığı ve ima edildiği ölçüde ayrışamayacaklarının farkında olan AK Parti’nin samimiyetle muhatap arıyormuş gibi görünmesini mümkün kılan bir “sıfır muhatap” arayışıydı.
Sonra neler olduğunu gördük: Kürt sorunu gibi büyük bir sorunun “sıfır muhatap”la çözülemeyeceği gerçeği kendisini dayattı ve bırakın “kendisini PKK’dan ayırmayan BDP”yi, hükümet doğrudan Öcalan’ı muhatap alan yeni bir barış ve çözüm süreci başlattı.
Şimdi geldiğimiz nokta, o günlerde ifade edilenden de kestirmeci bir pozisyonu imâ ediyor. Erdoğan’ın sözleriyle:
“Önce PKK ve HDP devre dışı bırakılacak ve bunlara yaptıklarının bedeli ödetilecek. Akabinde kamu düzeni tesis edilecek ve bölge ayağa kaldırılacak. Muhatap olarak da ‘halk’a başvurulacak ve sorunun kökten çözümü için gereken ne varsa yapılacak.”
Vahap Coşkun, 27 Ocak tarihli “Mümkün olanın sanatı” başlıklı yazısında ise, böyle bir çözümün “gerçekçi” olmadığı için “çözüm” sayılamayacağını anlatıyordu.
Peki, Kürt sorununu a) Kürtlerin legal-illegal bütün siyasi örgütlenmelerini yok sayarak, b) PKK’yı bire kadar kırarak ya da en azından silahlı gücünü anlamsız kılacak ölçüde küçülterek, c) Bütün bunlardan sonra da bölgeyi kalkındırarak ve Kürt halkını muhatap alarak çözmek neden gerçekçi değildir, neden mümkün değildir?
Dejavu
Bu soruları kendime sorarken bariz bir “dejavu” duygusuna kapıldım. Çünkü, AK Parti’nin “muhatap sadece Kürt halkıdır” şeklindeki “çözüm” önerisinin ilk sürümünün piyasaya sürüldüğü 2012 baharından, merkezinde Öcalan’ın bulunduğu çözüm sürecinin başladığı Ocak 2013 arasında kaleme aldığım birçok yazıda, “Kürtlerin legal-illegal temsilcilerini tanımıyoruz, muhatap Kürt halkıdır” siyasetinin neden mümkün olmadığını anlatmıştım. (Bunların arasında, çatışma ve ölüm haberlerinin tam ortasında kaleme aldığım, bu anlamda “riskli” sayılabilecek “Masasız müzakere, Öcalan’sız masa olmaz” başlıklı dört bölümlük yazı da vardı.)
Bütün o yazılarda, ilaveten, er geç “tanımıyoruz” denilen siyasi figürlerle oturulup konuşulacağını da yazmıştım ki, Ocak 2013’ten itibaren bu oldu.
Yani her şey Vahap Coşkun’un dediği gibi seyretti: İktidar siyasetçileri görünüşte fiyakalı, fakat gerçekte içi boş “muhatap Kürt halkıdır” yaklaşımının işlemeyeceğini görüp gerçek muhataplarla görüşmeye başladıktan iki buçuk yıl sonra yeniden aynı noktaya gelmiş bulunuyorlar.
Muhtemel itirazlar
İtirazları duyar gibiyim: “Sözünü ettiğiniz Kürt siyasi figürlerinin çözüm sürecini nasıl mayınladığını hep birlikte izlemedik mi? Şimdi yeniden onların muhatap alınmasını nasıl önerebiliyorsunuz?”
Çözüm sürecinin sona ermesinde (“ateşkesin” sona ermesinde demiyorum), iktidarın payına düşenler bahsini şimdilik konu dışında bırakarak, bu görüş sahiplerine sadece şunu hatırlatacağım: 2011 Temmuz’una kadar süren ateşkesi Silvan saldırısıyla PKK’nın bozmasına ve başlayan çatışmalarda 1000’den fazla insanın ölmesine rağmen 2013’te çözüm süreci başlatılabilmişti.
Bir de şunu: Çözüm süreci başlarken, onu destekleyenlere işte tam da yukarıdaki argüman üzerinden itiraz ediliyordu: “Bunların sözüne güvenerek nasıl yeni bir süreç başlatılabilir?”
Ben bu yazıda, Vahap Coşkun’un, “olmazı gördükleri halde yine ona dönüp farklı sonuçlar bekleyen siyasetçiler” eleştirisine, üç yıl önce yaşanan, bugünün kopyası bir dönemi hatırlatarak katkı sunmaya çalıştım.
Çarşamba günü, yukarıda işaret ettiğim, o döneme ait yazılarıma referanslarla, “Kürtlerin legal-illegal temsilcilerini tanımıyoruz, muhatap Kürt halkıdır” yaklaşımının neden o zaman işlemediği gibi bugün de işlemeyeceğini anlatmaya çalışacağım.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları













































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025