Alper GÖRMÜŞ
Yazımın başlığını “Halk için halka rağmen”den nazireyle türettiğimi hemen anlamışsınızdır... Daha uzununu koyabilseydim, soru kipindeki başlığı hangi bağlamda kullandığımı da yazardım ama başlık alanı o kadarına müsaade etmiyor.
Soru şu: AK Parti iktidarının birkaç yıldır vurguladığı “beka kaygısı”na dayalı yeni temel siyaset, kendisini destekleyen “çoğunluk”ta ne ölçüde karşılık buldu? Bu siyaset, ne ölçüde onun rızasına dayanıyor, ne ölçüde ona rağmen oluşturulmaya çalışılıyor?
İyi düşünülmeden oluşturulmuş nazirelerin ve benzetmelerin taşıdığı tehlikeleri biliyorum, o nedenle asıl derdime geçmeden önce şu şerhi düşmek isterim:
“Halk için halka rağmen” sözü bırakın çoğulculuğu, çoğunluğu bile önemsemeyen; meşruiyetini çoğunluğun gönüllü tercihinden üretmeyen bir iktidarın bakışını yansıtır. Burada iktidar, yönetme ehliyetini ve meşruiyetini kendi tarif ettiği kendi niteliğinden alır. Cumhuriyet tarihinde bu dönem, kabaca kuruluştan başlayıp 1950’lere kadar gider. Seçmenlerin ve onların seçtiği siyasi partilerin değil, halk için en doğrusunu bilen “kadro”ların önemli olduğu bu dönemi Murat Belge geçtiğimiz günlerde şöyle anlatmıştı:
‘Toplum’ değil, ‘Kitle’ değil, ‘Kadro...’
“Cumhuriyet’in erken dönemlerinde bunların ikisi de (“çoğulculuk” ve “çoğunlukçuluk” – A. G.) Türkiye için yabancı, bilinmedik şeylerdi. Kurulan rejimin felsefesi, biraz zorunlu bir biçimde, ‘çoğunlukçu’ bir mantığı reddediyordu. Çünkü o sırada toplumu meydana getiren çoğunluğun ciddi bir eğitime ve değişime ihtiyacı olduğu düşünülüyordu. Örneğin Şevket Süreyya ile arkadaşları çıkardıkları derginin adını Kadro koymayı uygun bulmuştu. ‘Toplum’, ‘Kitle’ v.b. değil, ‘Kadro’. Oldukça az sayıda seçkinin, ‘kadro’nun bu çoğunluğu eğitmesi sözkonusuydu. Resmi konuşmada böyle kelimeler çok sık kullanılmasa da, çoğunluğun ‘adam edilmesi’ gerektiği bilinir ve aynen böyle kabul edilirdi.
Türkiye Cumhuriyeti’nde çoğunluk kavramı çok partili rejime geçtikten sonra daha çok kullanılır oldu. 1950’de başlayan dönemin 1960’ta darbeyle kesilmesi de ‘çoğunlukçuluğun reddi’ olarak yorumlanabilir. 1961 Anayasası, ‘bilinçli seçkinler’i ‘bilinçsiz çoğunluk’ ve onun hilekâr siyasi temsilcilerinden korumayı odaklayan bir hukukun metnidir.”(Çoğulculuk ve Çoğunlukçuluk, Murat Belge, T24, 6 Eylül 2017).
Çoğunluk için çoğunluğa rağmen...
“Halk için halka rağmen”den nazireyle ürettiğim “çoğunluk için çoğunluğa rağmen”e gelince...
Burada artık çoğulculuğun değil ama çoğunluğun hakikaten önemli ve belirleyici olduğu bir rejimden söz ediyoruz (mesela Türkiye). Bir çoğunluk demokrasisinde iktidar çoğunluk tarafından serbest seçimlerle, gönüllü olarak oluşturulur. İktidarlar, çoğunluk kendilerini seçtiği sürece iktidarda kalabilirler. Çoğunluğun desteğini kaybettikleri halde yönetmeye devam etmek isteyen iktidarlar meşruiyetlerini yitirirler...
Fakat işler o noktaya gelmeden önce çoğunluğun iktidarıyla çoğunluk arasında kaçınılmaz sürtüşmeler yaşanır. Çünkü, seçen ve seçilen arasında her zaman zımni bir anlaşma vardır; iktidar, kendisine yönetme ehliyeti veren çoğunluğun taleplerini karşıladığı sürece bu destek devam eder, fakat iktidarın hedefleriyle çoğunluğun talepleri arasındaki makas açıldıkça, iktidara verilen destek de azalır. (İktidar elbette toplumun “çoğunluk” dışında kalan kesimlerinin taleplerine karşı da duyarlı olmalıdır. Fakat çoğunluk demokrasilerinde gözün asıl dikili olduğu yer “çoğunluk”tur, dolayısıyla bu yazıda sadece çoğunluk-iktidar ilişkilerini irdeliyoruz.)
Böylece, başlıkta kısaca sorduğum sorunun uzun versiyonuna gelmiş bulunuyoruz, o da şu: Bir çoğunluk demokrasisinde, iktidarla onu seçen çoğunluk arasındaki zımni anlaşma bozulursa... Yani, iktidar kendisine yeni hedefler belirler ve bu hedefler onu iktidara getiren çoğunluğun talepleriyle uyum içinde olmazsa ne olur?
“Beka” meselesi...
AK Parti’nin, en liberal dönemlerinde bile demokrasiyi çoğulculuktan çok çoğunluğu vurgulayarak tanımladığını biliyoruz. Fakat AK Parti pratikte toplumsal taleplere cevap odaklı bir temel siyaset güttüğü sürece, dipteki bu zihinsel tortu pratik süreçleri belirlemede tayin edici bir rol oynamıyordu.
Ne var ki belirli bir tarihten sonra, daha önce çok sayıda yazıda tartışmaya çalıştığım nedenlerle AK Parti iktidarı toplumsal taleplere cevap odaklı bir siyaset anlayışından “dava” odaklı bir siyaset anlayışına savruldu. Kutsal bir hâreyle çevrelenmiş “dava(lar)” dışındaki her şey önemsizleşmeye başladı, siyaset bu “önemsiz” şeylere odaklan(a)madı ve buralarda elde edilen başarılar zaman içinde kayboldu.
İktidarın siyaset etme anlayışındaki bu değişimin esasen “beka” kaygısından kaynaklandığını biliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “beka” söz konusu olduğunda başka her şeyin önemsizleşeceğini geçtiğimiz ay bir kez daha vurgulamıştı:
“Bizim için mesele beka meselesidir. Hiç kimse kusura bakmasın. Bekamız söz konusu olduğunda gözümüz hiç kimseyi görmez, görmeyecektir. İttifakmış, diplomasiymiş, ticaretmiş. İstikbalimizin söz konusu olduğu yerde bunların hepsi hükmünü yitirir.”(Erdoğan’ın Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen AK Parti İstanbul İl Başkanlığı Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısında partililere hitabından, 20 Ağustos 2017).
“Azınlık” inanmıyor, “çoğunluk” emin değil
Bir ülke gerçekten de “beka” sorunuyla karşı karşıyaysa, yani gerçekten de kendisine karşı bir savaş açılmışsa, o ülkede kendiliğinden “millî” bir koalisyon oluşur, farklı ideolojilerden siyasi güçler kendi programlarını, tehlike atlatılana kadar rafa kaldırırlar ve “ortak düşman”a karşı birleşirler. Şimdiye kadar hep böyle oldu, tersini hiç görmedik.
Fakat Türkiye’de şu anda durum şöyle: Halkın yarısı “beka” çağrısı etrafında bireşmeyi reddediyor, çünkü buna inanmıyor. Bu kesimlere göre, bu, iktidarın ülkeyi olağanüstü koşullarda yönetebilmesi için uydurduğu bir tehlike...
Meseleye, tartıştığımız özne (“çoğunluk”) açısından yaklaştığımızda karşımıza çıkan soru ise şöyle şekilleniyor: “Çoğunluk”, kendi seçtiği iktidarın belirlediği “beka tehlikesi” odaklı yeni siyaseti, gözü başka hiçbir şeyi görmeyecek ölçüde benimseyecek mi? Mesela bu uğurda gerekirse ekonominin, ticaretin vb. yanı sıra demokrasinin de budanmasına razı olacak mı? Razı olmadığı yönünde ciddi bir eğilim ortaya koyarsa AK Parti liderliği ne yapacak?
Burada teorik olarak iki ihtimalden söz edebiliriz:
Birincisi: İktidar, çoğunluğun sesine kulak verir ve onlara danışmadan belirlediği yeni hedeflerden vazgeçer ya da onları revize eder.
İkincisi: İktidar, çoğunluğun hayrına olmasına rağmen henüz idrak edilemediği için benimsenmeyen yeni siyasetleri çoğunluğa benimsetme hususunda direnir ve “çoğunluk için çoğunluğa rağmen” çizgisini benimser.
Bence AK Parti iktidarı kabaca 2011-2012’den başlayan ve giderek belirginleşen bir biçimde ikinci alternatifi benimsedi ve şu anda da dolu dizgin o yolda yürüyor.
Yani AK Parti bir yandan kendisini desteklemeyen yüzde 49’luk “azınlık”la açık bir gerilim yaşarken, öbür yandan kendisini destekleyen yüzde 51’lik “çoğunluk”la henüz tam açığa çıkmamış başka bir gerilim yaşıyor.
AK Parti’nin “çoğunluk”la olan geriliminin boyutlarını ancak 2019’da ölçebileceğiz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025