Alper GÖRMÜŞ
"Dikkat et! Karar vermeden önce işin içinde duygularının olup olmadığını gözden geçir!"
"Duygularının esiri olma, kararın bilinçli olsun!"
"Sakın duygularına yenilme, daima mantığınla hareket et!"
Hepimiz, hayatımızın belli dönemlerinde bu türden tavsiye ve telkinlerle karşılaşmışızdır. Nedeni açık: Çünkü, sadece aklı ve mantığı vurgulayan birkaç yüzyıllık modernist-kartezyen bakış açısının en temel kuralından söz ediyoruz.
Ne var ki, çağdaş tıpın en önemli isimlerinden, zihinbilim uzmanı Antonio Damasio’nun, beynin yapısını inceleyerek ulaştığı bir sonuç, insanın karar alma sürecinde duyguları işin içine katmaması gerektiği tezini tümüyle çürüttü. Hatta tam tersine, insanın damıtıp biriktirdiği bütün tecrübelerin bilinçdışı bir görünümü olan duygusal alanın yardımı olmaksızın insan karar bile alamazdı.
Damasio'ya bunu bilimsel bir tez olarak sunma imkânı veren şey, beyin ameliyatını gerçekleştirdiği bir hastası üzerinde yürüttüğü çalışma oldu... Damasio, Elliot adlı hastasının beyninin bir bölümündeki tümörü kazımıştı. Bu bölüm beynin karar alma süreçlerini yöneten bölümünün uzağındaydı. Keza ameliyatın bilgi, hafıza ve konuşma yeteneğini etkileyecek olumsuz bir etkisi de olmamıştı. Nitekim Elliot sağlığına kavuştuktan sonra, duygusal bir yeteneğe ihtiyaç duymayan her türlü problemi rahatlıkla çözüyor, bilgisinde, hafızasında hiçbir sorun görülmüyordu.
Gelgelelim Elliot, sosyal hayatta ve ilişkilerinde büyük bir sorun yaşıyordu. Karar alma yeteneğini kaybetmiş gibi davranıyor, tercih süreci onun için bir ıstırap sürecine dönüşüyordu. Oysa Damasio, hastasının beyninin karar alma süreçleriyle ilgili bölümünün hiçbir şekilde etkilenmediğine emindi.
Mesele daha sonra aydınlandı: Elliot'ın beyninin duyguları yöneten kısmı hasar görmüştü ve Elliot, duygularını işin içine katamadığı için karar alamıyordu.
Daha sonra benzer bulgularla tezini tahkim eden Damasio, Descartes'ın aklı merkeze koyan temel tezine cevap niteliğindeki kitabı Descartes'ın Yanılgısı'nı kaleme aldı.
Duyguları kullanmak: Siyasetin doğal hali
Zihinbilimin insan beynini inceleyerek ulaştığı bu sonuç, önce psikolojide, ardından da aralarında siyasetin de bulunduğu birçok alanda bakış açılarını kökten değiştirdi. İnsanların yalnız kişisel yaşamlarında değil, siyasette tercihte bulunurken de duygularını mutlaka yardıma çağırdıklarının anlaşılması, siyasetin işleyiş mekanizmasını etkiledi: Duyguların üzerinde sörf yapmak ya da duyguları manipüle etmek artık siyasetin doğal hali sayılıyor.
Hangi alanda olursa olsun, kitlesel bir nitelik kazanmış her yeni siyasi çıkışa mutlaka büyük bir heyecan dalgasının ve coşkunun eşlik etmesi bu açıdan epeyce anlamlı sayılmalı. Yalnızca bu bile, gidişatı etkileyecek, statükoyu bozacak yeni girişimlerin bir fikirden çok bir duyguyu harekete geçirerek ortaya çıkabildiğini gösterir.
Öyleyse soralım: Babacan ve Davutoğlu'nun yeni partileri hangi duygular üzerinden kitleselleşebilir?
Her iki partinin de, içinden çıktıkları partinin tepe tepe kullandığı ve siyaset bilimcilerin "en kısa sürede maksimum etkiye sahip" diye niteledikleri duyguyla işlerinin olmayacağını anlıyoruz: Korkuyla... Korkutarak ve onun üzerinden kutuplaştırarak yönetmeyle...
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) umut vererek kazandığı seçimlerden sonra yıllar boyunca korkutarak da kazandı. 31 Mart (2019) ve özellikle 23 Haziran (2019) seçimleri, bu aletin artık iş görmediği bir noktaya hızla yaklaşıldığını gösterdi. Ne var ki Erdoğan, korku ve onun tandemi milliyetçilikten başka bir yönetme imkânı göremediği için kokutarak ve dolayısıyla kutuplaştırarak yönetmeye devam etmek isteyecektir.
Davutoğlu, milliyetçiliğin "bölge liderliğine oynama" versiyonunu kullanmak isterdi, fakat o alan da sahipli ve kullanılamaz.
Öfkeyi yönetmek
Siyaset ve duygular alanında çalışanlara göre korkudan sonra en etkili duygu, öfke.
Ne var ki öfkenin çok iyi yönetilmesi gerekiyor. Gerçekçi bir umut ve başarı hedefiyle desteklenmediği takdirde, öfkesi bilenmiş kitlelerin bu enerjisi pekâlâ içe doğru negatif bir etki yaratabilir, hatta nihilizme bile varabilir. Türkiye'de, laik-seküler sosyoloji on yıllar boyunca öfkeli fakat umutsuz bir ruh pali içinde kendi kendini yedi, o enerji son seçimlere kadar hiçbir iktidar imkânı üretemedi.
Günümüz Türkiye'sinde öfke, kendiliğinden var olan bir duygu, AK Parti’nin kullandığı biçimiyle korku gibi manipüle edilen bir duygu değil. Fakat herhangi bir siyaset, o öfkenin üzerinde sörf yapmaya karar verirse, doğal olarak öfkenin dozunu da artırmak isteyecektir.
Günümüz Türkiye’sinde öfke, esasen her alandaki adaletsizlikten ve haksızlığa uğramış olmaktan kaynaklanıyor, yoksa sadece yoksulluk iktidar için gerekli kitle enerjisini sağlayamaz.
Kanaatimce, günümüz Türkiye'sinde adaletsizlikten, adam kayırmaktan ve benzeri nedenlerden kaynaklanan öfke duygusunu hesaba katmayan hiçbir partinin başarı şansı olamaz.
Bu duyguyu tahripkâr sonuçlar üretmeden yönetebilen bir partinin sınıfı geçeceği kanaatindeyim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025