Alper GÖRMÜŞ
2009 yılının bahar aylarında Aktüel dergisi için kaleme aldığım Numan Kurtulmuş portresinde, onun, Fazilet Partisi’nin “gelenekçiler” ve Tayyip Erdoğan’ın başını çektiği “yenilikçiler”olarak ikiye bölünmesinin arifesinde (2001) sarf ettiği şu cümleleri hatırlatmıştım:
“Öyle anlaşılıyor ki bir ayrışma olacak ama bu geçici bir dönemdir. Bir gün gelecek, nerede kalmıştık, diyerek yeniden bir Türkiye ideali etrafında Milli Görüş yeni söylemiyle bütün kadrolarını bir araya getirecektir.”
Portrede, Kurtulmuş’un bir gün oluşacağını söylediği “Milli Görüş yeni söylemi”ni bambaşka bir açıdan yorumlamıştım. Oysa şimdi, onun AK Parti’ye katılmasının arifesinde bu sözler yepyeni anlamlara gebe gibi duruyor.
Numan Kurtulmuş, Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasından sonra AK Parti’nin başına geçecekse, onunla ilgili olarak bugün de 2009’daki gibi düşünen biri olarak ben şöyle derim: Böyle olacaksa eğer, AK Parti de siyaset de olumlu anlamda değişecektir. Sözünü ettiğim portreyi (“‘Ata’ fakat ‘erkil’ değil”) biraz kısaltarak sizin de dikkatinize sunuyorum.
Ben de şaşkınım Ahmet Hakan gibi... Kendisi, Numan Kurtulmuş’un Saadet Partisi’nin genel başkanlığına getirileceğinin kesinleşmesinden hemen sonra katıldığı bir televizyon programında“ondan hiçbir şey olmaz” demişti. Çok değil, bundan beş-altı ay sonra ise “Bir şaşkının notları”başlığı altında şöyle yazacaktı:
“Şaşkınım... Çünkü Numan Kurtulmuş’tan ‘çok şey’ olacak gibi...”
Numan Kurtulmuş, Saadet Partisi’nin genel başkanlığına getirildikten sonraki performansıyla beni de çok şaşırttı. Fakat bu benim ikinci şaşkınlığım... İlkini, bundan on bir yıl önce, Fazilet Partisi’nin İstanbul kurucu il başkanlığı görevine başladığında yaşamıştım. Birkaç saat süren başbaşa bir sohbetin ardından kendi kendimle kaldığımda şöyle düşünmüştüm: Bu kadar sakin bir insan, kalabalıklarla yaşamanın “tarz” haline geldiği bir hayatı kaldıramaz, tez zamanda sıtkı sıyrılır ve kendisi için en uygun iş olan akademisyenliğe geri döner.
Dönmedi ve ben hâlâ şaşkınım.
Şaşkınlığımın ikinci perdesini, parti liderliğini müteakip katıldığı televizyon programlarındaki performansına şahit olduktan sonra yaşamaya başladım. Benim on bir yıl önce karşılaştığım insan, evet, belli ki çok iyi, samimi, güvenilir, güleryüzlü, hoşsohbet biriydi ama doğrusu ondan bir parti lideri çıkabileceğine hiç ihtimal vermemiştim.
Onun siyasetteki bu direnci, ilk karar ânında “Oğlum yalan bilmezsin, ayak oyunu bilmezsin, senin siyasette ne işin var?” diye soran annesini de hiç kuşkusuz çok şaşırtmıştır.
Numan Kurtulmuş’ta annesini, beni, Ahmet Hakan’ı ve birçok kimseyi şaşırtan bir sihir olduğu muhakkak. Ben bu sihrin siyasetinden ve projelerinden değil (orada büyük bir sorun var), birey olarak zihniyetinden, karakterinden ve tavırlarından kaynaklandığı kanaatindeyim.
Kendi hukukunu çiğneten...
Başlıktaki “‘Ata’ fakat ‘erkil’ değil”i, belki ilk okuyuşta düşünebileceğiniz gibi “erki (iktidarı) yok”anlamında kullanmadım. Hoş, Necmettin Erbakan’ın seçimlerden hemen sonra aktif siyasete döndüğünü açıkladığı basın toplantısında bir gazetecinin kendisine sorduğu soruya verdiği cevap, bu konuda istifhamlara yol açmadı değil:
Soru: Kararınızdan sonra Numan Kurtulmuş’un pozisyonu nedir? Saadet Partisi’nin lideri midir?
Cevap: Numan Kurtulmuş Saadet Partisi’nin genel başkanıdır.
Erbakancada “lider benim” anlamına gelen bu açıklama, hâlâ tepkisini bekliyor. Ben, Kurtulmuş’un, ne doğrulanan ne yalanlanan haberlerde dile getirildiği gibi, bunu “kendi hukukunun çiğnenmesi” olarak algılayacağını ve kabul etmeyeceğini düşünüyorum. Kendi hukukunu çiğneten, başkalarının hukukunu da çiğner. Numan Kurtulmuş’un böyle bir adam olduğunu hiç sanmıyorum. Tayyip Erdoğan’ın sık sık başvurduğu Mehmet Akif şiiri, bence en çok ona yakışıyor: “Yumuşak başlıysam / Kim demiş uysal koyunum / Kesilir belki fakat / Çekmeye gelmez boynum.”
Tekrar başlığa dönersek; amacım, onun iyi bireysel özelliklerine, her şeyden önce de otoriter olmaktan çok uzak zihniyet terkibine ve yönetim anlayışına gönderme yapmaktı.
Ben de Numan Kurtulmuş’tan öğrendim, Che Guevara, “Bir adamın yüzünde meymenet varsa onunla iş yapılır” dermiş. Ben de sırf Numan Kurtulmuş’un yüzüne bakarak benzer şeyler söyleyebilirim.
Kişiliği, sağlanması en zor fakat en sağlam otorite biçimi olan “yumuşak otorite” için biçilmiş kaftan... Bu otorite biçiminde araç; öfke, azarlama, korku değil, bilgi ve iknadır.
Bir söyleşisinde şöyle demişti: “En sert konuyu bile karşımdakini kırmadan anlatabilmeyi gençliğimden beri başarıyorum.”
Bunu, mesela Ahmet Türk’e selam bile vermeyen Başbakan Erdoğan’ın nobranlığıyla kıyaslayın...Hakkı Devrim’in nobran insanlar için yaptığı şahane tanımı hatırlıyorum: “Yanaşmak isteseniz de yanaşacak limanı olmayan...”
Numan Kurtulmuş bu açıdan Tayyip Erdoğan’ın da, Deniz Baykal’ın da, Devlet Bahçeli’nin de tam tersi bir noktada yer alıyor.
Henüz temel kişisel özelliklerini siyasete tam anlamıyla yansıtamadığını düşünüyorum. Şimdilik,“tanrı lider” görüntüsünü reddederek, limanlarını yanaşmak isteyenlere açarak, bağırıp çağırmayarak da etkili olunabileceğini göstermiş durumda; hiç şüphem yok, devamı da gelecek ve Numan Kurtulmuş siyaset eylemede yeni bir kategorinin ilk üyesi olarak temayüz edecek.
Fakat aslolan üslup değil, içeriktir
(Birçok şey), onun, haram lokma yememiş bir “gayrı”yı hacıyatmaz bir Müslümana tercih edebilecek bir insanlık ufkuna sahip olduğunu gösteriyor. Tıpkı siyaset eyleme biçiminde olduğu gibi bu açıdan da“hoca”sından ayrılıyor.
Fakat iş siyasete ve nasıl yaşayacağımız sorusunun cevabına gelince değişiyor... Doğrusu, bu alanda“yeni Erbakancılık” diyebileceğimiz bir siyasetten başkasıyla karşılaşmadık henüz:
“2001 yılında Fazilet Partisi kapatılırken, bir gazeteye verdiğim röportajda, ‘Ayrışma olacak mı?’ diye sordular. Ben de, ‘Öyle anlaşılıyor ki bir ayrışma olacak ama bu geçici bir dönemdir. Bir gün gelecek, nerede kalmıştık, diyerek yeniden bir Türkiye ideali etrafında Milli Görüş yeni söylemiyle bütün kadrolarını bir araya getirecektir’ demiştim.”
Bu, tabii her şeyi değiştirir. Numan Kurtulmuş’un bütün iyi özellikleri bu donuk siyasetin altında kalır ve macera başlamadan biter.
Bakalım Numan Kurtulmuş beni bir kez daha şaşırtacak mı?
Nöbetleşe zorbalık!
Türkiye’yi 20 yıldan fazla bir süreyle meşgul eden üniversitelerde başörtüsü yasağının temel gerekçelerinden biri, “oluşacak mahalle baskısıyla bütün kız öğrencilerin başörtüsü takmak zorunda kalacağıydı...”
Ben bunun, ifade edenlerin dahi inanmadığı bir ihtimal, sırf yasağı meşrulaştırmak için uydurulmuş bir gerekçe olduğunu düşünüyordum, ta ki laikçi zihniyetle sorunu olduğunu defalarca dile getirmiş bir araştırmacı-yazar olan Tarhan Erdem’in Neşe Düzel’e söylediği şu sözleri duyana kadar: “AKP üniversitelerde türbanı serbest bırakırsa, iki sene içinde hiçbir üniversitede başı açık kız göremezsiniz.”
İşte o zaman, bu ihtimali gerçekten mümkün görenlerin ve bundan korkanların var olduğuna inandım.
Eh, “üniversitelerde türbanın serbest bırakılması”nın üzerinden yaklaşık iki yıl geçti bile. Tablo ortada: Korku yersizmiş.
Bence bu, üniversitelerdeki dindar kız öğrencilerin başörtüsü özgürlüğünü sadece kendileri için savunduklarını, başkalarına da dikte etmek gibi bir düşüncelerinin olmadığını açıkta gösterdi. Fakat buradan bir mesaj da iktidara gidiyor: Dindar kız öğrenciler iktidara da, “bizim, tesettürlü olmayan arkadaşlarımızla bir sorunumuz yok, benim adıma sakın ola ki onlara zorbalık etme”demiş oluyorlar.
En son Bilgi Üniversitesi’ndeki “Efes One Love Festival”in baskılar nedeniyle “birasız” olarak yapılmak mecburiyetinde kalması karşısında başörtülü kız öğrenciler nasıl bir ruh hali içinde acaba?
Ben, onların büyük bölümünün “benim adıma zorbalık etme” diye düşündüklerine inanıyorum. Yaşadıkları tecrübenin onlara, bu türden zorbalıkların karşısında durmayı öğrettiğini düşünüyorum...
Bizimki de ne kader ama!
Ülke, nöbetleşe zorbalık eden iki odaktan ya birinin ya öbürünün sultası altında inliyor, bizim gibilere de onlara laf yetiştirmek düşüyor.
Türkiye’nin laikleri, devletin, onların adına kendilerine benzemeyenleri baskı altında tutttuğu dönemde hiç iyi bir sınav veremediler, “Benim adıma zorbalık etme” demediler.
Şimdi sıra Türkiye’nin dindarlarının sınavında... Bakalım onlar, devletin onlara benzemeyenleri baskı altında tutma çabaları karşısında seslerini yükseltebilecek ve “Benim adıma zorbalık etme”diyebilecekler mi?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025