Cafer Solgun
Boynunda 38’den kalma kocaman bir mavzer kurşunu taşıyan rahmetli dedeme, bir müjde veriyor edasında, “Devlet artık bizim de devletimiz oldu!” deseydim bir gün, elinden eksik etmediği asasıyla kovalardı beni en iyi ihtimalle.
Rahmetli nineme söyleseydim bunu, sunturlu Kirmançki küfürler eşliğinde sıkı bir sopa yemekten kurtulamazdım, kesin.
Rahmetli babam, muhtemelen şaka yaptığımı düşünürdü.
Ya Hasan Amcam? Rahmetli asabi biriydi ve yalan yok, bunu ona söyleyemezdim bile, korkardım.
Anama söylesem? Bana hâlâ bile her konuştuğumuzda “Olaylara karışma oğlum!” diye sıkı sıkıya nasihat eden anam, ne der acaba? Hâlâ cesaretimi toplayıp da söyleyemedim. Galiba söyleyemeyeceğim de. Ciddiye almaz; “De rehat finde! Hesse birre!”
Ablam rahatsız biraz epeydir, ona söylesem, “Wey?” der ve devam eder, “Ma ben hastayım bu halde bana şaka yapıyorsun?”
Büyüklerimiz, devletten korkarlar, çekinirler, sevmezler, devlet deyince iki adım geri çekilirler, susarlar, birbirlerine sığınır ve Hızır’dan, 12 İmamlardan, Haq’tan yardım dilerler.
“Devlet” deyince bazılarının tüyleri diken diken olur hazdan, huşudan; “Yüz yıllarca yedi düvele hükmetmiş şanlı, ulu, yüce devletimize can feda!” Ama bizim cenahta durum hayli farklı.
Çünkü “devlet” bizim büyüklerimizin hafızasında hâlâ 38’dir. Kadın, çoluk, çocuk ayırt etmeyen katliamlardır. Alçakça ayrımcılıktır. Malatya’da, Elazığ’da, Maraş’ta yaşadığı vahşettir. Çorum’dur, Madımak’tır. Kapısına kocaman X işaretleri yazılmasıdır. Haksızlıktır. Adaletsizliktir. Zulümdür. Zorbalıktır. Her an korkuyla, endişeyle, tedirginlikle yaşamaktır. Devlet, bize safi kötülüktür…
Bu, sadece Alevilerin, Kürt Alevilerinin canlı hafızası değil, varlığını Türk varlığına (siz “devlet” anlayın) armağan etmiş ar, namus, şeref yoksunu olanlar hariç bütün Kürtlerin yaşayan hafızasıdır. Canlı ve yaşayan hafıza diyorum, çünkü “sorun” tarihin geçmiş zamanlarında kalmış bir sorun değil. 80’ler, 90’lar hatırlanması güç, geçmiş ve günümüzden çok uzak tarihler değil; 2000’li yıllar da öyle. “Hendek” diye, “Kobani” diye yüzlerce Kürdün hayatını kaybettiği “olayları” unutmak için 5 sene, 10 sene herhalde çok uzun zaman dilimleri olmasa gerek?
Faili meçhuller, “kayıplar” ve daha nice bir şekilde devletin fail olduğu insanlık suçları… Uzatmayayım… Bunlar orta yerde dururken, hiçbir soru ve sorun cevabını, çözümünü bulmamışken, devlet hiç değilse kendi payına resmen ve alenen özür bile dilememiş, sorunu havale ettiği bir komisyon kurmaya bile gerek görmemişken… Misal, ben Fadime Anaya nasıl diyeyim, “devlet, devletimiz oldu” diye? Hanım Ablaya nasıl diyeyim? Besna’ya, Berkin’in annesine, babasına, Gamze’ye, İkbal Ablaya, Faruk’a… Nasıl diyeyim?
(Bir de şu var. Merak işte… Başlattıkları tarihte eşi benzeri görülmemiş “devrimci halk savaşı” binlerce insanın hayatına mal olarak “fiyasko” ile sonuçlanınca utanıp arlanmadan “Devletin bu kadar gaddar olabileceğini hesaba katmamıştık” diyenler aynı arsızlıkla ağız değiştirip “devletimiz” derler mi acaba?)
Sorun “bizde” mi sizce?
“Devlet, Kürtlerin de devletidir. Kürtler, Türk Milletinin ayrılmaz bir parçasıdır. Türklerle Kürtler etle tırnak gibidir,” kafasında olanlara soracak olsanız, “Tabii ki!” derler seslerini yükseltip parmak da sallayarak, “Yüzünüze gözünüze dürsün!”
Nedir yüzümüze gözümüze dürmesi gereken? Bu kez cevap başka yerden geliyor; “Ulus devlet istemiyoruz, tarihi geçti, miadı doldu o işin. Siyasi, idari, hatta kültüralist haklara filan da gerek yok!”
Oldu. Oldu mu? Olur mu?
***
Bazılarının işine gelebilir ama hiç değilse barışın anlamını, önemini, hayatiyetini bilenler elmalarla armutları birbirine karıştırmama konusunda daha dikkatli, hassas ve özenli olmak durumundadır diye düşünüyorum: Örgütün silah bırakması, halkın artık taşımak istemediği bir yük haline gelen silahlı mücadele, “devrimci halk savaşı”, şiddet (vb) yol, yöntem ve kafasından, dayatmasından vazgeçilmesi gereklidir.
Ama bu adımları atmış olmak “barış oldu” demek değildir, “devlet, devletimiz oldu” demek de olmadığı gibi. Bu adımları atmış olmak, barış ve demokratik haklar için siyasi ve barışçıl mücadele araç ve imkânlarını esas almak demektir. Dolayısıyla durduk yere devlet “devletimiz” olmaz!
Gayet açık ve anlaşılır olsa gerek… En azından naçizane benim bakış açım ve anlayışım, bu.
Devletle kucaklaşan kucaklaşsın, bütünleşen bütünleşsin, “devletimiz” diyen desin. Kimse kimsenin elini, kolunu tutacak, ağzını kapatacak, zihnine ipotek koyacak değil. Herkesin kararı, tercihi kendine. Ama kimse de kendi tercihini kimseye dayatmamalıdır. Kim kendini ne sanıyorsa kendi sorunudur; kendi tercihi dışında görüşleri “bastırmak” ise kimsenin haddi, hududu, hukuku veya “yetkisi” dahilinde olan bir şey değildir. Çünkü Kürtler –veya herhangi bir halk– kimsenin aşireti, marabası, müridi veya “ordusu” değildir.
Devlet hiç mi “devletimiz” olmayacak peki? İmkânsız değil. Başka gündemler ağır basmazsa bu soruya cevabımı haftaya vereceğim.
Haftanın sözü bir Dersim atasözü olsun: Hesirê çiman ra aqil bigire (Gözyaşlarından akıl al manasında).
Yazarlar
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.07.2025
19.07.2025
11.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
20.06.2025
15.06.2025
1.06.2025
23.05.2025
10.05.2025