Cennet USLU
Anayasa değişikliğine yapılan en yaygın itirazlardan biri,başkanda temsil edilen yürütme ile (diğer kuvvetler olan)yasama ve yargı arasında denge ve denetleme mekanizmalarına yer verilmemiş olduğu.
Gerçekten de maddelerinin tümünü birlikte değerlendirdiğimizde, hem yasama hem yargı üzerinde başkanın tartışılmaz bir üstünlük ve güçle donatıldığını görüyoruz. Değişiklikler kuvvetler arasında bir denge ve karşılıklı denetime göre değil, yasama ve yargıdan “üstün ve üstte” bir başkanın tüm sisteme hükmedebilmesine izin verecek şekilde düzenlenmiş.
Türkiye’de bizler, uzun yıllar çok partili siyasi hayat görüntüsü arkasında gizlenen bir vesayet rejiminde yaşadık. Bundan muzdarip olanların başında şüphesiz AK Parti ve tabanı geliyor. Muhtemeldir ki bu düzenlemeyi yapan ve onaylayanlar, yeni sistemin asker-yargı-idare bürokrasisiüzerinde halk tarafından seçilen bir liderin tam hakimiyetini sağlamak suretiyle bu tür bir vesayete asla izin vermeyecek bir sistem yaratmayı arzu ettiklerini söyleyeceklerdir.
Siyasetin bürokrasiye üstünlüğünün sağlanması haklı ve demokratik bir yaklaşım. Ne var ki düzenleme, siyaset kurumları arasında eşitsizlik gütmüş, başkanı güçlendirirken parlamentoyu güdük bırakmış bulunuyor. Oysa vesayet karşısında siyaseti güçlendirmek demek, parlamentoyu da güçlendirmek demek(ti). Bürokrasi karşısında siyaseti güçlendirmek demek, yürütmeyi yargı denetiminden azade kılmak değil, yargıyı alacağı kararlarla dengeleyici ve denetleyici işlevini yerine getirebilmesi için demokratik süreç ve usullere tabi kılmak demek(ti).
Bu yeni düzenleme ile bürokratik vesayet tehlikesinden kaçınıyor olabiliriz; ancak başka bazı ciddi tehlikelere tamamen açık hale geldiğimiz kesin. Kanaatimce bunlardan en önemlisi, bu düzenlemeyle çoğulcu sosyal-siyasal yapıyıyansıtamayacak ve hatt^q ilerde çoğulcu yapıyı baskılayabilecek bir siyasi sisteme kapının açılmış (açılıyor) olmasıdır.
Bütün siyasi toplumlar çoğulcu bir yapıya sahiptir. Yani eğer bir cemaatten bahsedilmiyorsa, tüm toplumlarda pek çok konuda farklılaşan sosyal kesimler ve bu kesimlere dayanan siyasi hareketler ortaya çıkar. Büyük toplumların çoğulcu yapısı, kamusal olana sahip olma veya kamusalı belirleme üzerinden şekillenen bir çatışma ve rekabet üretir.
Bu çatışmayla başa çıkmanın en yaygın yolu zora dayanmaktır. Çoğulculuğun yarattığı çatışmayı otoriter rejimler devlet imkânlarıyla belli bir kesimin kayırılması yoluyla; totaliter rejimler ise devlet gücüyle dayatılan bir hakikat yoluyla baskıaltına alırlar.
Çoğulculukla başa çıkmaya çalışmanın ikinci yolu demokrasilerden medet ummaktır. Demokrasilerin varsa bir meziyeti, toplumun çoğulcu yapısını inkâr etmeden kamusal kararların alınabilmesini sağlamaktır. Demokrasilerdeki en temel meydan okuma, çoğulcu toplumsal yapıyı baskılamadan, hızlı ve etkili yönetimi sağlamaktır.
Anayasa değişikliği “güçlü yürütme, güçlü Türkiye” veya “istikrar” gibi kavramlar üzerinden savunuluyor. Evet,gerçekten de güçlü bir yürütme hem vesayetin engellenmesihem de hızlı ve etkin karar alma sayesinde demokratik bir sistemin işlemesinin önemli bir ayağını oluşturur.
Lâkin dikkate alınmayan bir başka önemli husus var.
Güçlü bir yürütmenin demokrasinin istikrarına, yanidemokrasiye duyulan güven ve umudun oluşmasına hizmet edebilmesi, toplumsal-siyasal çoğulculuğun sistemin içinde kendine dengeleyici ve denetleyici mekanizmalar yoluyla yer bulabilmesine de bağlıdır. Diğer kesimler rejimde kendilerine yer ve etki kanalları bulamaz ise, “iktidar sahibi” olanlar “rejimin de sahibi” olmuş demektir.
Güçlü bir yürütmenin demokraside istikrarı sağlaması, söz konusu gücü sadece yürütme alanında kullanmasıylamümkündür. “Güçlü yürütme,” yasama ve yargı üzerinde hakimiyet kurarak tüm sistemi belirleyecek ve kontrol edecek bir üst ve üstün güce dönüşürse, bu demokrasinin “çoğulculuk” ayağında çökmeye yol açar. Çoğulculuğun yansımadığı bir siyasi sistem hep bir tarafa çekeceği için dengesini kaybeder. Bu dengesizliğin yaratacağı istikrarsızlık, “iktidar/rejim sahiplerini” sosyolojik-siyasi tepki ve talepleri gittikçe artan bir şiddetle bastırmaya yöneltir.
Parlamentonun da en az yürütme kadar güçlü olmasının önemi, diğer kesimlerin o dönem için yürütmeyi kazanamamış olsa bile, yasama yoluyla rejimi kendi talep ve tercihleri doğrultusunda etkileme imkânı bulmalarından gelir. Başkanlık seçimi o dönem için icrayı elinde tutacak olan tarafı belirler;ancak parlamento, çoğulcu toplumsal yapının sistemde temsil edilmeye devam etmesini sağlar.
Yargının denge ve denetlemenin bir ayağı olması, yargıçların ve mekanizmaların mümkün olduğunca siyasi çoğulculuğun temsiline uygun şekilde dağılması demektir. Kesimler arasındaki çıkar ve değer çatışmalarında karar verecek olan yargının, karar ve işlemlerinde sırf yürütmeyi elinde tutan çoğunluğu memnun edecek şekilde “silme” bir tek biçimliliğe dönüşmesini önleyecek şekilde teşkil edilmesi gerekir.
Velhasıl, yürütmeye veya çoğunluğa dahil olmasalar da insanların rejimin belli kademeleri ve alanlarında kendi lehlerine de sonuçlar ortaya çıkabileceğine inanması gerekir.Bu düzenleme, (federal sistemin yokluğu, seçim ve parti kanunlarının mevcut hali ve siyasi kültürümüz de eklendiğinde) başkanlık seçiminde muhalefette kalacakkesimlere belediye başkanlığı dışında pek bir etkili temsil ve hareket sahası bırakmamış gözüküyor.
Bana göre, anayasa değişikliğini hazırlayanlar iki temel varsayım üzerinden hareket etmişler:
* Başkan ile parlamento seçimleri aynı zamanda yapılırsa, başkanın partisi parlamentoda çoğunluk partisi veya en kötü olasılıkla birinci parti olur.
* Türkiye’de merkez sağ seçmen ağırlıklı bir çoğunluğa sahiptir. Seçimler büyük bir olasılıkla bu sosyolojiyi temsil eden siyasi hareketin/partinin galibiyeti ile sonuçlanacaktır.
AK Parti’nin iktidar süreci, çevreye sıkıştırılan (yol boyunca büyüyen ve genişleyen) bir toplum kesiminin Kemalist vesayet sisteminin merkezine yürüyüşünün ve nihayetinde o merkezi ele geçirmesinin hikâyesidir. Bu anayasa değişikliği ise, söz konusu toplum kesimlerinin merkeze kalıcı ve kurumsal olarak yerleşmesini temin etmek üzere hazırlanmış gibi görünüyor.
Bunda bir sorun yok. Sorun, bu değişikliğin en olası sonuçlarından birinin, bir bütün olarak diğer siyasi kesimlerin ve hareketlerin yeni rejim içindeki ve üzerindeki etkisi ve gücünü minimize edecek, hattâ onları dışarda bırakacak olmasıdır. Bu düzenleme, MHP ve AK Parti ortaklığında şekillenen dindar-milliyetçi bir sağ hareketin, başkanüzerinden kamusal sahanın her ayağında belirleyici olmasını mümkün kılıyor.
Bu düzenleme ile Kemalistler, sekülerler, Aleviler, sosyalistler, liberaller, eşcinseller veya Kürtçüler ve benzeri kesimlerin yeni rejimin ötekileri olma olasılığı çok güçlendirilmiş durumda.Düzenleme, yeni rejimin Sünni dindarlığı ve Türk milliyetçiliği ile tanımlanan bir merkez sağ siyasi hareketin rejimi olma riskini barındırıyor.
Vali ve rektörlerin atanmasından, bütün yargının belkemiği ve ana belirleyicisi olan HSYK gibi yargı idaresinin ve AYM gibi bir üst mahkemenin üyelerinin belirlenmesine, oradan parlamento üzerinde kontrol imkânına uzanan bir iktidar kullanımında, diğer toplum kesimlerinin etki ve yer edinmesi en hafif tabirle aşırı zorlaşmış durumda. Bunun sonucu, çoğunluğa sahip olanın, olması gerektiği gibi yürütme üzerindeki iktidarı değil, bütün rejim üzerindeki rakipsiz hâkimiyeti olacaktır.
Düzenlemenin dayandığı iki varsayım işlerse, diğer bloktakalanların talep ve arzu ettiği yasaların çıkması, kararların alınması, politikaların uygulanması, makam ve mevkilere gelebilmesi, politika belirleyebilmesi imkânları çok azalacaktır. Değişiklikteki asıl tehlike tek adam rejimi yaratmak değil, tek bir sosyolojik-siyasi kanadı rejimin tek ve asıl sahibi kılmak, diğerlerini “merkez”in dışına, “çevre”yeitmek olabilir.
Böyle bir durumda, yürütme ne kadar güçlü olursa olsun demokratik istikrar mümkün olmaz. Çünkü merkezden dışlanacak siyasî kesimler çok düşük bir orana sahip marjinal kesimler değil. Kabaca yüzde 60-70’e karşı gene de yüzde 40-30’a tekabül eden bir sosyolojik bölünmeden bahsediyoruz.
Bu yeni düzenleme belki “tek bir kazanan”a göre düzenlenmiş olabilir; ancak her seferinde sağ blokun kazanacağı garantisinin olmadığı da öne sürülebilir. Böyle olsa bile tehlike ortadan kalkmış olmaz. Bir yarışı kazananın her şeyi (kalıcı ve yapısal değil, sadece 5 yıllık bir süre için bile) elde ettiği bir sistem, o kazanan kim olursa olsun, demokratik istikrarsızlığa açıktır.
Diğer taraftan, düzenlemeyi önerenlerin “karşı blok”unkazanma olasılığına yüksek bir oran biçmedikleri, başkanın yetkilerini düzenlerken gösterdikleri ihtiyatsızlıktan anlaşılıyor. Aynı şekilde, muhalefetin de değişikliğe verdiği tepkiden, kendilerinin kazanma olasılığına yüksek bir olasılık biçmediğianlaşılıyor.
Değişiklik, belli bir sosyal-siyasal kesimin hep kazanan olacağına güvenerek düşünülmüş olsa da, elbette öngörülmeyen sonuçlara yol açabilir.
Çoğulculuğu yok sayan ve baskılayan bir rejim muhalefeti güçlendirebilir, başat siyasi hareketin çoğunluğun desteğiniyitirmesine yol açabilir. Veya, esas belirleyici iktidar gücü,toplum kesimlerinin değil bir parti oligarşisinin eline geçebilir.O takdirde söz konusu parti oligarşisi bir süre sonra devlet oligarşisi haline gelecektir.
Erdoğan faktörü sebebiyle yürütmenin diğer alanlar üzerindeki üstünlüğü “tek kişi” kavramı üzerinden tartışılsa bile, hemen Erdoğan sonrasında karizmatik bir lider çıkma olasılığı pek yok. Ayrıca, çoğunluğu koruyacak kadar geniş bir kitlenin “doğal olarak” birlikte ve konsolide biçimde hareket etmesi de pek mümkün olmadığından, bütün gücü parti üzerinden bir oligarşinin ele geçirmesi şaşırtıcı olmaz.
Anayasa değişikliği, farklı ve öngörülemeyecek sonuçlar üretebilse de, her halükarda en başından çoğulculuğu yok saymaktan kaynaklanan bir demokratik istikrarsızlık defosuyla yola çıkmış olacaktır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.03.2025
10.10.2020
28.09.2020
21.09.2020
24.02.2020
3.01.2017
24.10.2017
16.10.2017
24.09.2017